EĞİTİM
okuma süresi: 10 dak.

Milletvekili Derya: "Bir kadın sığınma evinin olmaması KKTC'nin utancıdır"

Milletvekili Derya: "Bir kadın sığınma evinin olmaması KKTC'nin utancıdır"

CTP Lefkoşa Milletvekili Doğuş Derya, Sosyal Riskleri Önleme Vakfı bünyesindeki kadın sığınma evini, Sağlık Bakanlığı'nın poliklinik girişimleriyle ilgili son gelişmeleri ve ülkedeki toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını değerlendirerek, "Bir kadın sığınma evinin olmaması KKTC'nin utancıdır" dedi. Devletin sığınma evi konusundaki sorumluluğunun altını çizen Derya, "Bu ülkede sığınma evi yapacak hiç mi bina yok?" dedi.

Yayın Tarihi: 16/05/16 09:55
okuma süresi: 10 dak.
Milletvekili Derya: "Bir kadın sığınma evinin olmaması KKTC'nin utancıdır"
A- A A+
Kıbrıs Postası – Meryem Ekinci

Baykan Gürses Özdağ'ın hazırlayıp sunduğu Yeni Güne Merhaba Programı'na konuk olan CTP Lefkoşa Milletvekili Doğuş Derya, Sosyal Riskleri Önleme Vakfı (SORÖV) bünyesindeki kadın sığınma evini, Sağlık Bakanlığı'nın poliklinik girişimleriyle ilgili son gelişmeleri ve ülkedeki toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını değerlendirdi.

"BENİMKİ EVHAMDAN ZİYADE EFKAR"

Sosyal Riskleri Önleme Vakfı'nın bünyesinde sığınma evinin yanı sıra bir de kreş bulunduğunu anımsatan Doğuş Derya, vakfın binasının Ertuğrul Hasipoğlu'nun Sağlık Bakanı olduğu dönemden itibaren poliklinik olması yönünde girişimler olduğunu vurguladı.

SORÖV'ün yıllardır devletin ödevlerini yerine getirdiğini ve kadın sığınma evi çalışmalarının gönüllüler tarafından bağışçılar kanalıyla yürütüldüğünü kaydeden Derya,Sağlık Bakanlığı'nın poliklinik girişimleri konusunda ise, "Benimki evhamdan ziyade efkar. Hiçbir şey yapmayacaksın, tek sığınma evi olarak çalışan bir yeri almaya çalışacaksınız. Sayın Bakan'ın oraya okunmayacağız demecine inanmak istiyorum" dedi.

"BU ÜLKEDE SIĞINMA EVİ YAPACAK HİÇ Mİ BİNA YOK?"

Hükümetlerin sığınma evine ilişkin politikalarını da irdeleyen Derya, Vakıf ile sosyal hizmetlerden sorumlu bakanlık arasında 1 yıllığına bir protokol imzalandığını ve kısıtlı bir kaynağın her ay vakfa aktarıldığını, ancak mali protokolün imzalanmaması ve kaynak olmaması gerekçe gösterilerek, bu kaynağın da kesildiğini kaydetti.

Devletin sığınma evi konusundaki sorumluluğunun altını çizen Derya, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi'ne (TOCED) ilişkin son duruma da dikkati çekerek, özetle şöyle konuştu:

"Yasası çıktığı halde TOCED'in, münhal ilanı yapıldı, 15 Aralık'ta (2015) başvurular bittiği halde o sınav yapılmadı. Devlet hiçbir şekilde katkı göstermiyor buraya. Orada bir tane çalışan olmalı düzenli, telefonlara bakacak olan. Sosyal hizmet alanı olduğu için sosyal hizmetlerden katkı alınması gerek.

Bir protokol imzalanmıştı bakanlık ile vakıf arasında. Orada her ay 2 bin TL'lik bir katkı yaptı ama bu resmen bir sadaka gibi bir şeydir, orada verilen emeğin de karşılığı değildir. Mali protokol imzalanmadı, bütçemiz yok diyerek o da kesildi.

Oradaki insanlar çok özveriyle çalışıyorlar. Bu ülkede hiç mi bina yok sığınma evi yapacak?"

"BU DEVLETİN UTANCIDIR"

Sosyal hizmetlerin devletin görevi olduğunu anımsatan ve hala devlete ait bir sığınma evi bulunmayışını "devletin utancı" olarak nitelendiren Derya, şöyle konuştu:

"SORÖV'ün banka hesabı var. Duyarlı insanların oraya bağış yapmasını istiyorum. Bu, devletin yapması gereken sosyal hizmet işlerini dernekler veya gönüllü vakıflar yapsın demek değil. Bu devletin utancıdır. Bir kadın sığınma evinin olmaması, 1983'te kurulup da egemenlik diye telaffuz edilen KKTC'nin utancıdır.

Maliye, politikalarını tasarlarken bunu nedense masraf kalemi olarak görüyor.

Vakıflar için de utançtır. İnkişaf da yapan bir misyona sahip idi. Şu anda sadece dinsel propaganda yapan bir yere dönüştü. Vakıfların parasının nereye harcandığını ben göz ucuyla takip ettiğimde dinsel bir takım takvimler görüyorum. Eğer hayır yapmak istiyorsa vakıflar neden bir sığınma evi açmıyor?"

"YAPILAMAMASININ NEDENİ NİYET OLMAMASI"

Derya, TOCED'le bağlantılı olarak yapılması gereken kurumsallaşmaların ve yapılanmaların hayata geçirilmeyişini ise niyet olmamasına bağlayarak, şöyle dedi:

"Özel birimlerin oluşması gerekiyor hem polis teşkilatında hem hastanelerde. TOCED ile bu da öngörülüyor. Yapılamamasının nedeni niyet olmayışı. Bunu tüm partiler için söylüyorum. Kendi partim de dahil bu konuda çok fazla yeterli girişim yapılmadı. Bu konuda başta kadınlar olmak üzere bütün toplumun daha talepkar olması lazım."

Kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet üzerinde de duran ve bu bağlamda da eğitimin öneminin altını çizen Derya, "Çocuklara ilköğretimden itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları eğitimi lazım. Zaten militarist bir eğitim anlayışı var ülkemizde ve eğitim çoğulcu bir demokrasi üzerinden algılanmıyor. Caydırıcı olması isteniyorsa, bunun çok daha uzun vadeli planlanması gerekiyor diye düşünüyorum" dedi.

"SOSYAL ADALET DUYGUSUNUN GELİŞMESİ KADINLARIN ISRARIYLA OLACAK"

Derya, "Mücadeleniz partiniz içinde ne kadar algılanıyor?" sorusuna karşılık ise, şöyle konuştu:

"CTP dediğinizde homojen bir yapıdan bahsedemezsiniz. Kadın örgütü içerisinde uzun süreli bir mücadele var. CTP Tüzük Kurultayı'nda kadın örgütü yüzde 40 kota önerdi.

Doğruya doğru erkek arkadaşların böyle bir gündemi yoktu. Bizim sayemizde düşünmeye başladılar. Köstek değiller ama destek açısından da eksik olduklarını düşünüyorum.

Bu bizim kaderimizdir feministler olarak. Eşit işe eşit ücret, oy hakkı bunları kabul ettirmek için kadınlar giyotine gönderildi. Gücü elinde bulunduran hiçbir zaman bu gücü altın tepside sunmaz. Bir sosyal adalet ve demokrasi duygusunun gelişmesi de kadınların ısrarıyla olacak diye düşünüyorum."

"UBP VE DP DÜZENİN MİMARIDIR"

Derya devamında ise hükümeti ve CTP'nin muhalefet görevini değerlendirdi.

Baykan Gürses Özdağ'ın "Nasıl bir hükümet modeli var?" sorusuna karşılık Derya, hükümet programına dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Hükümet programına baktığımızda bilinç akışı yöntemiyle hazırlanmış. Çalakalem yazılmış dilek ve temenniler metni gibi olan bir program. Dolayısıyla bu hükümetten doğru dürüst bir icraat bekleyemezsiniz. Bugün statüko dediğimiz şeyin de, herkesin şikayet ettiği ve bir türlü dönüşmeyen, herkesin dilde bir şeyler söylediği kendisine gelince bana dokunma dediğimiz düzenin de mimarıdır UBP ve DP."

"SOL HAREKET İLE TOPLUMSAL MUHALEFETİN İKTİDAR MÜCADELESİNDEN ÇIKMASI LAZIM"

Derya, "İlk günden dikkat çeken maaş ödemelerinin yapılıyor olması. Bu neyi işaret ediyor? Toplumsal mücadele bugünün hükümetine ne noktada bir zemin hazırlıyor?" sorusu ile CTP'nin nasıl bir muhalefet süreci yürüteceği yönündeki soruya ise özetle şu yanıtı verdi:

"İç borçlanma yaptı biliyorsunuz. İnsanların üzerinde yorgunluk da vardır. Siyasetçiler de medya da bunu yapıyor. UBP'nin bir önceki hükümette yaptığı özelleştirmeleri, başta Ercan özelleştirmesi olarak… DAİ-DAK'ın Doğa Koleji'ne peşkeş çekilmesi.

Bir toplumu toplum yapan stratejik sektörlerdir. Siz elektriği özelleştirmek istiyorsunuz. KIB-TEK son 3 yıl içerisinde bu akıllı sayaçlara geçme, yatırım da yapıyor… Burada biraz Türkiye de işin içinde. Türkiye bir çözüm durumunda askerlerini adadan çekeceği için stratejik kurumları elinde bulundurmak istiyor. Jeostratejik olarak da düşünün bunu. Ama Kıbrıs Türk toplumu olarak bir ayrı bir toplumuz ve bizi var eden bir takım sosyal adaleti sağlayacak kurumları, kamu yararı güden kurumları elimizde tutmamız lazım.

CTP ne diyor? Ben kamu faydasının olduğu, özerkleşmenin olduğu bir yapı ama sermayenin olmadığı noktalarda belli alanlarda yap-işlet-devrete açığım diyor. Belli bir süre ve bence yerli sermaye olmalı.

Sadece özelleştirme değil Türkleştirme politikası olduğunu düşünüyorum. Biraz radikal düşünüyorum bu konuda, partimden farklı düşünüyorum.

Bize düşen bunların tartışmalarını toplumda yaygınlaştırmak. Kablo ile elektrik getirilmesi Türkiye'den bizi göbekten bağlayacak.

Toplumsal muhalefet mutlaka olacak ama içinde bulunduğumuz dar alanlardan çıkmamız gerekiyor.

Sendikal mücadeleyi sıkıştırılmış bir yerden çıkarmak gerekiyor. Sol hareketin sadece hükümet icraatlarına karşı muhalefetten ziyade topluma tabana konuşan bir yerden konuşması gerekiyor.

Bir iktidar mücadelesinden çıkması lazım sol hareket ile toplumsal muhalefetin. Bence radikal olmak demek alternatifi olan bir eleştiri kültürü yaratmaktır.

Gettolaşmış bir kültürün içerisinde bölünmüş bir adada kendi gerçekliğini dünyanın en önemli şeyi zanneden bir sosyolojik yapıyla yaşıyoruz. O yüzden öfkeliyiz de. Özeleştiri kültürü oluşmadığı için çok kolay kurbanlaşmış bir yerden okuyoruz kendimizi. Bu da insanların yan yana gelmesini engelliyor.

Yavru vatan kültürü vatandaşı çocuklaştırıyor. Çocuk vatandaş sorunların çözümünün bir parçası olarak görmez kendini, bunu isterim üzerinden sürekli bir ağlama hali vardır. Mucizeyiz aslında Kıbrıslı Türk toplumu olarak.

Bu kırılmanın 1974 sonrası oluştuğunu düşünüyorum ben. 2005'lerde Annan Planı sürecinden sonra, bir şeyler oluşabilir umudu üzerinden radikal değişiklikler yapınca... İlk hayal kırıklığı Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü. İkincisi Annan Planı döneminde statüko normalleştirildi.

Niye sadece CTP suçlanıyor? Elbette sorumluluğu var hükümet oldu, cumhurbaşkanlığını aldı ama Kıbrıs sorununun çözümü CTP'den ibaret değil…

Sayın Mustafa Akıncı da ciddi sorunlar yaşıyor. Ben de CTP'li olarak Akıncı kadar sorumluyum federal bilincin oluşturulması açısından.

Muhalefette aktif bir CTP olacak herhalde. Muhalefette bir yandan toplumun değerlerinin kurumlarının ortadan kalkmasını engelleyen bir CTP olacak, bir yandan da proaktif bir siyaset yürütecek. Muhalefet içerisinde de insan hakları konusunda yasa önerileri sunmaya devam edeceğiz."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.