Maronit'lerden özür dilemeliyiz... Ve Adana Bebekli Kilisesi

Yayın Tarihi: 02/06/14 08:09
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Yıllardır, köyleri Koruçam'da kimseye bir rahatsızlık vermeden yaşayan Maronitler bizimle bu toprakları paylaşıyorlar.

Zararları oldumu birisine? Faydaları oldu mu birisine? Bilmiyorum.

Kendi kendine yaşayan bir cemaat. Zamanında göçe zorlanmışlar ve kendilerini Kıbrıs'ta bulmuşlar.

Yoksa onları "azınlık" olarak mı görmek istiyoruz?

Biz yaşadık da hoşumuza mı gitti acaba?

Alman arkadaşlarımla yıllar önce Koruçam'ı ziyaret ettiğimde Kiliselerine de girdik.

O zaman hayatta olan, yaşı çok ilerlemiş ve koltuğunda oturan papazlarının yanına gittik. Bize gülümseyerek seslendi.

Peder Antoine dünyada görevde olan en yaşlı papaz idi 90+ yaşlarında. Papa da onu bu nedenle ödüllendirmiş.

Bunu biliyormuyduk?

Gazetelerde birkaç gün önce çıkan haberlere göre bu cemaat, Değirmenlik'te restore edilen bir Maronit şapeline giderek ayin yapmış. Ayinin bitmesine 10-15 dakika kala polisimiz içreye girerek ayini durdurmuş.

"Bitirelim" dedilerse de izin verilmemiş.

Polis emir kuludur ve aldığı emri doğru veya yanlış yerine getirmekle yükümlüdür. Duygusal davranamaz.

Keşke bu kesin ve net davranışı Nuh'un Gemisi Oteli'nin inşaası sırasında "yanlışlıla" yık(tır)ılan Azize Thekli Şapel'ni "yanlışlıkla" yık(tır)anlara da gösterseydi.

Durdursaydılar yıkımı.. Maalesef tam tersi oldu..

Zamanın Başbakanı da "daşcıkları toplayıp gene yaparık" demişti.

Değirmenlik'te ise ayin durdurulmuş. Pek de efendice olmadan.

Ben çok etkilendim, üzüldüm ve çevremdeki yabancılara karşı inanılmaz mahçup oldum.

Bütün dünya önünde haksızlığa uğradığımızı kabul ettirmeye çalışan bir ülke olarak bu yapılan bu dini istismar bizi bayağı bir geriye atmadı mı?

Özgürlük, hak hukuk diye haykırıyoruz. Ama istediğimiz ile yaptığımız pek örtüşmüyor galiba. Hepimiz öyle düşünmüyoruz.

Kendimize yapılmasını istemediğimiz birşeyi neden acaba başkalarına yapıyoruz?

Yoksa ben çok mu hassasım? Bilemedim.

Bu olay hayatımda yaşadığım bir anımı uyandırdı içimde. Tam tersi gibi birşey.

Yıl 2000, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası'nın davetlisi olarak Adana'da bulunuyorum. Konserlerim 21 ve 22 Nisan'da.

Konser salonunun hemen yanında Seyhan Otel'de kalıyorum.

Provalar dışında kalan zamanımı Adana'yı gezerek değerlendiriyorum.

Şehirde yürürken karşıma yüksek duvarları üzerinde ok uçlu uzun demirlerle çevrili bir kilise'nin damı ve kulesi çıktı. Damın üzerinde Meryam Ana heykeli olduğu için kilise "Bebekli Kilise" olarak da anılan St. Paul Kilisesi.

Kocaman bir de demir kapısı vardı. Üzerinde iki güvenlik kamerası. Kenarında zil düğmesi ve hoparlör.

Merak ettim zile bastım.

Titrek, yabancı aksanlı bir erkek sesi "buyurun" dedi.

"Geçerken kilisenizi gördüm, içeriyi de gezebilirmiyim acaba" dedim.

Kapı açıldı ve kısa boylu yaşlıca bir Rahip karşıma çıktı. İtalyan.

Uzatmadan içeriye doğru yürüdük. İç duvarda zincire bağlı küçük bir çan Kilise'nin çanı olarak kullanılıyormuş.

"Çan kulenizdeki çan çalışmıyor mu" dedim. " O yasak" dedi.

Kilisenin tarihçesini anlattı. 1880 yılında yapılan bir İtalyan Katolik kilisesi.

Konuşurken iki de orta yaşlı rahibe gelip bana seslendiler.

Dışarıda havanın ılık olmasına rağmen Kilise'nin yüksek tavanından dolayı içerisi soğuktu.

"Isıtmıyormusunuz" dedim, "kaloriferimiz bozuk, paramız olmadığı için tamir ettiremiyoruz" dedi.

Kiliseyi gezdikten sonra bana kahve ikram ettiler.

Ertesi gün Paskalya'ları idi. Heyecanla hazırlık yapıyorlardı.

Çukurova Senfoni'nin bu haftaki solisti olduğumu ve arzu ederlerse Paskalya ayinleri sırasında söyleyecekleri şarkılara Korno'm ile eşlik edebileceğimi söylediğimde sevinerek kabul ettiler.

Ayin ve şarkılar Türkçe idi. Senin benim gibi insanlar güzel giysileri içinde gelip dualarını edip, şarkılarını söyleyip Paskalyalarını kutladılar. Barış ve huzur içinde ayrıldılar.

Almanya'ya dönünce kaloriferlerini tamir ettirebilmeleri için bir yardım konseri düzenleyip bağış olarak toplanan parayı hesaplarına havale ettim..

Rahibelerin bana el yazısı ile göndermiş olduğu mektubu yayınlıyorum. Türkçe'leri zayıf olmasına rağmen minnetar oldukları satırları arasından sıcacık hissediliyordu.

Eminim gerek Katolik Kilisesi, gerek Maronit Kilisesi bizi herazman hatırlayacak ve anacak.

Arada küçük bir fark ile.

İNSAN olmayı oğrendiğimiz zaman da bu "küçük fark" aradan kalkacaktır.

Bu "küçük farkı" da dini özgürlüklerini kısıtladığımız için Maronit cemaatinden "küçük bir özür" ile ortadan kaldırabiliriz.

Şimdi büyüklüğümüzü gösterme zamanı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Doç. Turgay HİLMİ yazıları