EKONOMİ & FİNANS
okuma süresi: 10 dak.

Hidrokarbonda Türkiye - KKTC ortaklığı...

Hidrokarbonda Türkiye - KKTC ortaklığı...

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Program Koordinatörü Prof. Dr. Salih Saner, Kıbrıs müzakerelerinin çökmesinin ardından KKTC ve Türkiye'nin Hidrokarbon stratejilerinin oluşturulacak yeni politikalar çerçevesinde yürütüleceğini belirtti.

Yayın Tarihi: 17/07/17 15:27
okuma süresi: 10 dak.
Hidrokarbonda Türkiye - KKTC ortaklığı...
A- A A+
ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Program Koordinatörü Prof. Dr. Salih Saner, Kıbrıs müzakerelerinin çökmesinin ardından KKTC ve Türkiye'nin Hidrokarbon stratejilerinin oluşturulacak yeni politikalar çerçevesinde yürütüleceğini belirtti.

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Program Koordinatörü Prof. Dr. Salih Saner, İsviçre'de ortaya çıkan gerçeklerden de görülebileceği gibi Rum-Yunan tarafının niyetinin görüşmeleri Turk tarafının pes diyeceği noktaya kadar uzatmak olduğunu savundu.

İsviçre görüşmelerinin Kıbrıs Türkleri için bir zafer mi, yoksa yenilgi mi olduğu yakın gelecekte oluşturulacak yeni Kıbrıs Politikasına bağlı olarak anlaşılacağına vurgu yapan Saner, "Hidrokarbon sorunu da bu yeni politikaya paralel olarak yürütülecektir" dedi.

Bugün için Rumların tek yanlı yaptığı aramaların gayrı yasal ve emrivaki olduğunu vurgulayan Saner, "Görülüyor ki emrivakiler zamanla kabul görüyor. Bugün için KKTC veya Türkiye'nin Güney'in aramalarını engellemesi artık imkansız gibi" diye konuştu.

Saner: Önümüzdeki günlerde hidrokarbon arama konusunda oluşacak gerginliğin yönetilmesi KKTC ve Türkiye'nin Kıbrıs politikasında oluşturacakları siyasete bağlıdır. Görüşmelere devam iyi çocuk politikası olduğundan gerilim yaratmaz ama tavizkardır. B-planı uygulaması bir gerilim politikasıdır ama hakların korunmasındaki kararlı duruşun bir gereğidir.

ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu, Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Program Koordinatörü Prof. Dr. Salih Saner, KKTC de bugüne kadar her şeyin federasyon üzerinden bir çözüme odaklandığını ve hidrokarbon sorunu bu çerçevede çözülecek diye düşünüldüğünü vurgulayarak, "Sayın Akıncı daha seçilirken çok iddialıydı ve Kıbrıs Türk halkına ümit verdi. Hâlbuki Rumları iyi tanıyanlar bir anlaşma olmayacağını gayet iyi biliyorlardı ama Sayın Akıncı'ya engel olmayıp denemesi için destek bile verdiler. BM'nin parametreleriyle görüşmeler sürerken Türkiye'nin de başka bir plan ileri sürmesi Türkleri uluslararası platformda çok zora sokardı. Federasyonla iki eşit devlet hidrokarbona da ortak olacaktı. Halen iki tarafın da inkâr edemediği 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş yasaları uyarınca Kıbrıs Türklerinin ada çevresindeki hidrokarbonlarda hakları vardır. Federe devlet esası üzerinden gidildiğinde sadece maddi yönden değil hidrokarbon yönetiminde de Türkler eşit hakka sahip olacaktı. Hâlbuki görüşmelerde Rum tarafının yönetimi Türklerle paylaşmak istemediği, Türkleri Maronitler, Ermeniler gibi bir azınlık durumunda görmek istediği görülmüştür. Şimdi esas olan Kıbrıslı Türklerin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmalarından doğan gasp edilmiş hidrokarbon haklarını nasıl alacaklardır" dedi.

"HİDROKARBON SORUNU YENİ POLİTİKAYA PARALEL OLARAK SÜRDÜRÜLECEKTİR"

İsviçre görüşmelerinin Kıbrıs Türkleri için bir zafer mi, yoksa yenilgi mi olduğu yakın gelecekte oluşturulacak yeni Kıbrıs Politikasına bağlı olarak anlaşılacağına vurgu yapan Saner, "Hidrokarbon sorunu da bu yeni politikaya paralel olarak sürdürülecektir. Rum-Yunan tarafının niyeti görüşmeleri Turk tarafı pes diyene kadar masada tutmak ve bundan zafer elde etmektir. Olasılıkla Batı dünyası ve işbirlikçi azınlık bir Kıbrıs Türk grubu da "Barış" iddialarıyla bu yünde ses çıkaracaklardır. Hâlbuki şu anda resmen BM tarafından görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlandığı açıklandığından Türk tarafının federasyonu bir kenara iterek bir "B" planını devreye sokmasında geç kalınmaması gerekmektedir. Bu "B" planı ile artık ayrı komşu iki devlet esası üzerine bir politikanın uygulanması beklenmektedir. Bu durumda Güney Kıbrıs'la yapılacak görüşmelerde Kuzeyin hidrokarbon yetki alanları görüşülecektir. Şimdi Güney Kıbrıs'taki hidrokarbonlarda hak iddia ederken ayrı bir KKTC devleti olarak adanın doğusunda ve kuzeyinde arama faaliyetleri sürdüreceğiz" diye konuştu.

"TEK YANLI ARAMA YASAL DEĞİLDİR"

Bugün için Rumların tek yanlı aramalarının gayrı yasal ve emrivaki olduğunu vurgulayan Saner, "Görülüyor ki emrivakiler zamanla kabul görüyor. KKTC'nin veya Türkiye'nin Güney Kıbrıs aramalarını engellemesi artık imkansız gibi. Sadece Türkiye'nin münhasır ekonomik bölgesiyle üstelenen Güney Kıbrıs'ın 1, 4, 5, 6, ve 7 sayılı bloklarında Rumların arama yapması söz konusu olamaz, çünkü Türkiye güç de dâhil olmak üzere her türlü önlemi kullanacağı imajını ta başından beri vermiş bulunmaktadır" şeklinde konuştu.

"HİDROKARBON OYUNUNDA İSTEDİKLERİ GÜCE ERİŞMİŞ DEĞİLDİRLER"

İsviçre görüşmelerine Rum-Yunan tarafının Kıbrıs sorununu çözmek için gitmediğinin aşikar olduğuna dikkat çeken Saner, "Baskılar sonrası bu görüşmelere katılmalarında bir neden Türklerden ne kadar taviz koparabileceklerini görmek, bir diğer neden de Türklerden akılalmaz isteklerle masadan kaçmalarını sağlayarak politik üstünlük sağlamak ve hidrokarbon aramalarında ellerini güçlendirmekti. Belki çok tavizler elde ettiler ama Türkleri masadan kaçıramadılar. Şu anda hidrokarbon oyununda istedikleri güce erişmiş değildirler. Ancak yabancı şirketlerle yaptıkları işbirliği onları güçlü kılmaktadır. Yabancıların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak resmen tanıdıkları Güney Kıbrıs'ta petrol araması yapmalarının hukuki yönden bir sakıncası yok gibi görülüyor. Belki onlar için Kıbrıs Türklerinin haklarının gaspedilmesi meselesini Kıbrıs'ın içişleri olarak görüyorlar. Aslında petrol aramacılığında itilaflı alanlarda arama yapılmaz. Türkiye ile üstelenen sahalardan kaçındıkları halde Kıbrıs Türklerinin haklarının çiğnendiği denizlerde korkusuz davranıyorlar. Bu yörelerdeki Kıbrıs Türklerinin hakları Türkiye Petrollerine verildiğinden bu hakların savunması da Türkiye tarafından yapılmaktadır. Bugüne dek KKTC yönetimi hidrokarbon arama politikasında hiçbir varlık göstermemiş ve yapılması gereken her şeyi Türkiye'ye bırakmıştır. Hatta ve hatta bir petrol yasası çıkarmayı bile yapmamıştır" dedi.

"GÖRÜŞMELERE DEVAM İYİ ÇOCUK POLİTİKASIDIR"

Saner, sözlerine şu şekilde devam etti; "Önümüzdeki günlerde hidrokarbon arama konusunda oluşacak gerginliğin yönlendirilmesi KKTC ve Türkiye'nin Kıbrıs politikasında oluşturacakları siyasete bağımlıdır. Görüşmelere devam iyi çocuk politikası olduğundan gerilim yaratmaz ama tavizkardır. B-planı uygulaması bir gerilim politikasıdır ama hakların korunmasındaki kararlı duruşun bir gereğidir."

"KKTC DENİZ ALANLARINDA DA HİDROKARBON OLASILIĞI VARDIR, ARANMALIDIR"

West Capella'ın derin deniz sularında sondaj teknolojisine sahip bir gemi olduğunu söyleyen Saner, " Türkiye'nin deniz sondaj teknolojisi bugün için yok. Bugün bölgeye sondaj gemisi gönderemez ama Türkiye büyük bir ülkedir, isterse bu teknolojiyi kiralayabilir veya satın alabilir. Önemli olan Kıbrıs konusunda ne yapılacağının kararının verilmesidir. Bir "B" planı uygulaması ayni bölgede sondajı gerektirmez. Kuzeyde KKTC deniz alanlarında da hidrokarbon olasılığı vardır ve aranması gerekir.

Her zaman için "politik" hidrokarbon aramacılığından kaçınmak gerekir. Politik gerekçeyle hemen bir sondaj makinesi göndermek yanlış olur. Politik değil de gerçekçi arama yapılmalıdır. Sınırüstü köyünde açılan sondaj da politik bir karardı. Önceden jeofizik çalışmalar yapılmaksızın sondaj yapma yanlıştır. Başarı olasılığı olamaz. Barbaros Hayrettin Paşa gemisi kaliteli sismik çalışmalar yapabilen teknolojiye sahiptir. Arama işleminin politik olarak değil de Türkiye Petrolleri uzmanlarının görüşleri doğrultusunda yapılması elzemdir. Türkiye Petrolleri donanımlı ve tecrübeli bir şirkettir" diye konuştu.

"BULGU GERÇEKLEŞİRSE RUMLAR DAHA UZLAŞMAZ BİR TUTUM TAKINIR"

Geçerli olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yasaları uyarınca Güneyde bulunacak hidrokarbonlarda Türklerin hakkı olduğunu söyleyen Saner, "Ancak bugün için bu haklar gasp edilmiştir. Hak denince sadece maddi kazanç akla gelmemeli. Yapılan operasyonlar, alınan kararlar, boru hattı veya sıvılaştırma kararlarında Türkler de en az Rumlar kadar söz sahibi olmalıdırlar. Daha fazla hidrokarbon bulunması ve insanlık yararına sunulmasına herkes sıcak bakmaktadır. Büyük olasılıkla bulgu gerçekleştiği takdirde Rumların Kıbrıs probleminin çözümü konusunda daha uzlaşmaz bir tutuma girmeleri söz konusu olabilir. Serveti paylaşmaktansa kazanacağı güçle Ulusalcı üniter tavrını güçlendirerek sürdürmeyi yeğleyeceği düşünülür" şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE AÇILAN ALTERNATİFLE ZARAR GÖRÜR"

Saner, sözlerine şu şekilde son verdi; "Çok büyük rezervlerin bulunmasıyla Kıbrıs – Girit boru hattı gündeme gelir. Bunu kesinlikle Rumlar pahalı olsa da Türklere karşı olma babından isterler. Bu sayede Türkiye'den geçecek olan Israil gaz hattı da zarar görmüş olur. Bir gaz transit ülkesi olan Türkiye açılan alternatifle zarar görür. Kuzey Kıbrıs (KKTC) denizlerinde hidrokarbon bulunması halinde, bugün için Rumların da hakkı vardır. Daha önce söylendiği gibi bu günlerde beklenen Türk yeni politikası önem arz eder. Şurası gerçek ki Kuzey sularında yapılacak aramalarda hidrokarbon bulunması Kıbrıs politikasını derinden etkiler."

EKONOMİ KIBRIS

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.