İÇ HABERLER
okuma süresi: 16 dak.

"Derhal devleti bu vahim zarara uğratanlardan hesap sorulmalı"

"Derhal devleti bu vahim zarara uğratanlardan hesap sorulmalı"

İlaç ve Eczacılık Dairesi deposunda geçtiğimiz hafta skandal niteliğinde tarihi geçmiş doksan kamyon ilacın tespiti ile imha kararını Kıbrıs Postası'na değerlendiren Eski Vergi Dairesi Müdürü ve Mali Müşavir Göksel Saydam, bunun ceremesini kimin ödeyeceğini sorarak kimsenin yaptığının yanına kâr kalmaması gerektiğini ve hesap sormaya ne kadar geriye gidilirse gidilsin bir yerden başlanması gerektiğini söyledi...

Yayın Tarihi: 15/08/19 07:42
okuma süresi: 16 dak.
"Derhal devleti bu vahim zarara uğratanlardan hesap sorulmalı"
A- A A+
Kıbrıs Postası - Vatan MEHMET

Sağlık Bakanı Ali Pilli, geçtiğimiz hafta İlaç ve Eczacılık Dairesi deposunda tarihi geçmiş tonlarca ilaç bulunduğunu tespit ettiklerini belirterek burasının kontrol altına alınması için kolları sıvadıklarını açıkladı.

Yıllarca bu kadar büyük bir ilaç sarfiyatının olması, yaklaşık 90 kamyon kadar ilacın imha için bu kadar uzun süre beklemesi ve bu kadar büyük bir ihmalin olması kabul edilemez bir durum" diyen Pilli, Sağlık Bakanlığı olarak kalıcı bir sistem için kolları sıvadıklarını kaydetti.

İlaç ve Eczacılık Dairesi deposunda bulunan tarihi geçmiş ilaçlar ayıklanarak başka depolarda korunup, uygun koşullarda gerekli sağlık tedbirleri alınarak imha edileceğini dile getiren Pilli, mevcut ilaçların kontrol altına alınması için otomasyon sisteminin düzenleneceği ve tarihi geçmiş ilaçların anında sistemde yer alacağını belirtti.

"Doksan kamyon ilacın imha edilmesinin ceremesini kim ödeyecek?" diye soran Eski Vergi Dairesi Müdürü ve Mali Müşavir Göksel Saydam ise vahim tabloyu Kıbrıs Postası için değerlendirdi.

Saydam şöyle dedi:

"Gün geçmiyor ki birilerinin yasadışı yöntemlerle bu zavallı devletciği veya kurumlarını zarara uğratmasın. Kimisi görev yaptığı kurumdan para ve/veya malı zimmetine geçirmekte, kimisi ise kendisine dolaylı menfaat sağlama veya rüşvet temin etmenin yollarını başvurmaktadır. Diğer bir anlatımla ekonomisi çok kırılgan olan ve dünyada sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan KKTC kamu maliyesi çeşitli yöntemler ve özellikle de görevliler tarafından yağmalanması veya yağmalanmasına göz yumulması her geçen gün artış göstermektedir.

Bunlar yetmiyormuş gibi bir de yıllardan beri sistemsizliğin sistem haline dönüştürülmesine göz yummuş ve denetim zorunluluğunu gündeminden çıkarmış bulunan gelmiş geçmiş hükümetler sayesinde devlet ve kamu kurumları sürekli zarara uğratılmaktadır.

Zamanında gerekli önlemler alınmadığı için de bu tür olaylar her gün maalesef artış göstermektedir. Örneğin, bir müddet önce devlet laboratuvarındaki yangın olayında meydana gelen milyonlarca lira tutarındaki zararın hatalı ve/veya eksik düzenlenen poliçedeki sigorta teminat koşulları dolayısıyla devlete gerekli miktardaki tazminatın ödenmemesi ile iki-üç sene önce Mağusa Hastanesi depolarında bulunan ilaçların kullanım tarihlerinin geçmiş olması nedeniyle devletin zarara uğratılması ve en son geçen gün Lefkoşa'daki Eczacılık Dairesi depolarında meydana gelen ve Sağlık Bakanlığının basına verdiği bilgilere göre 90 kamyon hacminde"kullanım tarihleri geçmiş" olan ilaçların imhası dolayısıyla devlete vermiş olduğu mali zararların "ceremesini" kimin ödeyeceğidir.

"Cereme" kelimesinin Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlükteki anlamı şöyle açıklanmıştır: 'Başkası tarafından kasıt veya ihmal nedeniyle verilen zarar veya yapılan hasar bedelinin buna neden olanlar tarafından ödenmesi veya ödettirilmesidir'"

"OLUŞAN ZARAR VE BU ZARARA NEDEN OLAN SUÇUN CEZAİ İŞLEMİ NE OLACAK?"

"Pekala, bugüne kadar devlet veya kamu kurum ve kuruluşlarda zimmete geçirilen paralar ile bunu yapanlar hakkında ne yapılmıştır? Kimsenin umurunda değil ve yapılan tahkikatlar ile düzenlenen raporların çok büyük bir kısmı tozlu raflarda beklemeye devam etmektedir.

Zimmete para geçirmek (sirkat) yani çalma veya hırsızlık olarak tanımlanan fiiller yanında bir de kusur, ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik dolayısıyla malvarlıklarında oluşan eksilmeler, bozulmalar, çürümeler dolayısıyla meydana gelen mali zararlar da ülke maliyesini olumsuz etkilemektedir. Hangi yöntemlerle ve nedenlerle olursa olsun ortada inkar edilemez bir gerçek vardır o da oluşan zarar ve bu zarara neden olan suçun cezai işlem bakımından herhangi bir farkın olmayışıdır.

Bahse konu suç fiillerinin işlenmesinde herne kadar da para veya malı gayriyasal olarak zimmetlerine geçirmiş olanlar suçlu iseler de gerekli önlemleri zamanında almayan ve ilgili konuda etkin bir sistem oluşturmayanlar, yıllarca kotrol mekanizmasını çalıştırmayanlar ile denetim yapmayan veya yaptırmayanlar da ayni derecede suçludurlar. Özellikle de zimmete geçirilen para ve mallar,kusur ve ihmal dolayısıyla çalınan, bozulan veya kullanım dışı bırakılan mallar devlet ile kamu kurumlarına ait olursa bu kamu daha çok ciddiyet kazanır. Çünkü zimmete geçirilen bu paralar ile'kullanım değerini tamamen kaybeden' mallar halkın vergileri ile sağlanmıştır.

Özellikle mal stokları ile faaliyet gösteren işletmeler uluslararası muhasebe ilkelerinde belirtildiği gibi "İlk giren, ilk çıkar prensibini" uygulamaktadırlar."

"KİMSE PERSONEL VEYA OTOMASYON EKSİKLİĞİNİ GEREKÇE OLARAK GÖSTERMEYE ÇALIŞMASIN"

Saydam kimsenin suçu, otomasyona bağlamaması gerektiğini kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü; "Bunu sağlamak için de ambara (depoya) giren her malın türü, girdi ve çıktı tarihleri sürekli kayıt altında bulunmakta, teslimatlar ise imza karşılığı "alındı veya ambar çıkış belgesi ile yapılmakta, dönemsel ve denetimlere ilaveten en az yılda bir kez de bağımsız denetime tabi tutulmaktadır. Nitekim, bu yöntem ve önlemler piyasada faaliyet gösteren en küçük işletmeden en büyük olanına kadar uygulanmaktadır.

Kimse bana, personel eksikliği veya elektronik (otomasyon) program eksikliğini gerekçe olarak göstermeye çalışmasın. "Stok kayıt ve takip sistemi" bugün yürütülmekte bulunan elektronik program (otomasyon) icat edilmeden önce kart yöntemi asırlardan beri kullanılmakta idi. Neden mi? Nedeni çok basit çünkü hangi yöntemlerle olursa olsun zarara uğratılan devlet ve kurumlardan zimmete para geçirilmesi ile kusur, ihmallerkarşısında gerekli önlemleri almayan yetkililer, kim olursa olsunlar ve hangi dönemde görev yapmış olursa olsunlar meydana gelen zararın telafisinden ilgili dönemlerdeki görevli ve yetkililerin tümünü sorumlu tutmaktadır .

Şayet, devletin ecza deposunda veya depolarında meydana gelen bu olay özel sektörün herhangi bir işletmesinde olmuş olsaydı acaba işletme yetkilileri ne yapacaklardı? Bence bu konuyu adli makamlara havale edip uğratılan zararın tazminini ve sorumlulukları ile yetkilerini ihmal eden veya kullanmayanları dacezalandırılmasını talep ederlerdi. Acaba devlet de bu yönteme başvuracak mı, yoksa önlem alınacak "ninnilerle" halk uyutulacak mı?

Şimdi de konu ile ilgili bazı yasal düzenlemelere bakalım:

KKTC Anayasası'nın 110. Maddesi şöyledir :

" Bakanların Görev - Yetki ve Sorumluluğu"

  1. Her bakan, Başbakana karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi içindekiişlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur.
  2. Her bakan, bakanlık merkez örgütü ile bakanlığına bağlı dairelerin vehizmet birimlerinin en üst hiyerarşik amiridir.
  3. Her bakanın yürütme görevi aşağıdaki konuları da kapsar:
  • Bakanlığını ilgilendiren yasaları uygulamak ve normal olarak bakanlığının yetki çevresine giren tüm konu ve işleri yönetmek;
  • Başbakana ve Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere bakanlığını ilgilendiren kararname, tüzük ve yönetmelikleri hazırlamak;
  • Kendi bakanlığını ilgilendiren herhangi bir yasa ve bu yasalarauygun olarak çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerin uygulanabilmesiiçin yönerge, genelge ve benzeri metinleri yayınlamak;
  • Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Cumhuriyet Bütçesinin kendi bakanlığına ait kısmını hazırlamak ve uygulamak.

4. Bakanlar, resmi görevleri dışında başka bir iş yapamaz;

5. Devletin ve kamu kuruluşlarının her hangi bir yüklenme işini doğrudandoğruya veya dolaylı olarak kabul edemez. Bakanların maaşları, temsilve hayat pahalılığı ödenekleri ve yollukları yasa ile düzenlenir.

6. Bakanlar, yürürlükteki mevzuatın, Başbakanın ve Bakanlar Kurulununkendilerine verdiği diğer yetkileri kullanır ve görevleri yerine getirir.

SORU: Acaba gelmiş geçmiş Sağlık Bakanları bu görev, yetki ve sorumlulukları bahse konu zararın oluşmaması için kullandılar mı? ve önlemler aldılar mı?

A. 17/1999 sayılı Genel Muhasebe Yasası'nın 20.maddesi uyarınca düzenlenen ve 2 Şubat 2006 tarihinde yürürlüğe giren "Genel Bütçeye Dahil Daireler Muhasebe Tüzüğü'nün" "Hesap Verme Sorumluluğu" başlıklı 36. Maddeleri şöyledir:

  • Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır.

SORU: Acaba, ilgili görevliler, sorumlular ve yetkililer bağlı bulundukları hiyerarşik makamlara 2012 yılından berihesap verdilermi?

B. 7/1979 sayılı Kamu Görevlileri Yasası'nın "Ödev ve Sorumluklar" başlığı altında yeralan 11'nci maddesi kuralları aşağıdadır:

  • Kamu görevlileri, görevlerini dikkat ve özenle yerine getirmek zorundadırlar. Kasıt ihmal nedeniyle Devlete verdikleri kayıp ve zararlardan ötürü sorumludurlar.

Hizmetin işleyişinden zarar gören üçüncü kişiler, bu zarardan ötürü bu görevleri yerine getiren görevli aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Kurumun, genel kurallara göre sorumlu olan kamu görevlisine rücu hakkı saklıdır. Mahkemece kusurlu bulunmayan kamu görevlisine hiçbir şekilde rücu edilemez ve hakkında, bu Yasa veya başka bir Yasa gereğince, herhangi bir işlem yapılamaz.

SORU: Acaba, bu madde kurallarına istinaden sorumluluklarını yerine getirmeyen veya yetkilerini gerektiği gibi kullanmayan ve/veya kullanılmayı ihmal edenler hakkında yasal işlemler başlatılacak mı?

"Yukarıda belirtilmiş olduğum görev ve sorumlulukları gerektiği gibi yerine getirmeyenler hakkındaki mali ve idari disiplin işlemleri ile yetkilerini kullanmayanlara ilişkin kurallar dikkate alındığı zaman devleti 90 kamyonluk ilaç imhasına neden olan zararın, buna neden olanlardan tahsil edilmesi yanında cezai işlemlere tabi tutulmaları gerektiğine yürekten inanmaktayım. Vatandaşın vergileri ile satın alınmış olan ilaç ve tıbbi malzemenin usulüne uygun şekilde imhası için yapılacak harcamalar isebu zararı daha artıracağı gerçeği iseişin bir başka ek maliyet oluşturan tarafı olacaktır.

Kritik sorular…

Göksel Saydam "Şimdi de şeytanın avukatlığını yapmak suretiyle bazı konulara ilişkin sorulara cevaplar arayım" diyerek ilgililere şu soruları yönlendirdi;

  1. Bu ilaçlar ve tıbbi mazlemelerin depoya girişi ve çıkışı hakkındatür, adet ve bedelleri ile teslimat kayıt ve belgeleri tutuldu mu veya mevcut mu ?
  2. Genel Bütçeye Dahil Daireler Muhasebe Tüzüğü'nün ilgili kurallarından görevlilerin ve yetkililerin haberi varmıydı? Ve uygulanması için gerekli önlemleri aldılarmıydı?
  3. Şayet ilaç ve tıbbi malzeme stoku kayıtları tutulmamış ve hiçbir denetimi yapılmamış ise bunların tamamen ve münhasrıran halk yararına kullanılmak için alındığını iddia etmek mümkün mü?
  4. Özellikle kamuda kullanılan mallar hakkında gerekli güncel kayıtların tutulmaması sorununun çeşitli şaibelere yönelik söylentilere neden olacağı gerçeğini bilmeyen kamu görevlisi ve yetkilisi mevcut mu?
  5. Sağlık Bakanlığı tarafından satın alınan ilaç ve tıbbi malzemelerin teslim tarihindeki en son kullanım tarihlerinin süreleri yürürlükteki mevzuata göre denetlendi mi ? Yoksa bu malların birkaç aylık son kullanım tarihi olanlar mı alınmış ve bazı firmalara kıyaklar mı yapılmıştır?
  6. 90 kamyon kadar hacmi olan bahse konu ilaç ve tıbbi malzemelerin parasal bedelinin ne kadar olduğu hususunda bir hesaplama yapıldı mı? Bu miktar kamuoyuna açıklanacak mı?
  7. Stok kayıt yetersizliği dolayısıyla depoda mevcut olmasına rağmen ihtiyaç sahibi hastalara verilmemek suretiyle hak sahiplerinin mağduriyetlerinin bedeli ve yaratmış olduğu sosyal huzursuzluğun bedeli ne kadar olmuştur?
  8. Kullanım süresinin geçmiş olmasının yeni alınan ilaçların eski stokun önüne dizilmek suretiyle kullanılmış olması gerekçesi makul ve mantıklı değildir çünkü bu gerçeği en basit mahalle bakkalları daha iyi bilmektedir.
  9. Kullanım süresi geçmiş olan yüksek miktardaki ilaç ve tıbbi malzeme stok bedelinin olması kanımca işbilmezkiğin ve hangi hastanede, hangi ilaçların ne kadar ve ne şekilde tüketildiğini bilmemekten, bilimsel istatistiki bilgilerin olmayışından dolayı fazla ve gereksiz mal alımlarından kaynaklanmaktadır. Gereksiz veya ihtiyaç fazlası miktarlarda mal alımları da birer israf türü olup devleti zarara sokabilen bir başka yöntemdir. Envarterini ve mal tüketim bilgisine sahip olmayan işletmelerin sonu iflas olduğu gerçeğinden hareketle ayni sonuç devlet ve kurumları için de geçerlidir. Fiziki envarterlerini bilmeyenler plan ve program yapamazlar ve sonunda hüsrana uğrarlar. Örneğin, nüfusunu tam bilmeyen hükümetler gibi. Yani hesabını bilmeyen kasabın kaçan mashatı….. gibi.
  10. Birkaç yıl önce Gazimağusa'da saptanan benzeri bir diğer durum sonucunda o tarihlerde özellikle Lefkoşa ve diğer ilçelerdeki ilaç ve tıbbi malzemelerin envartar sayımı ve/veya yoklaması yapıldı mı? Hatırladığım kadarıyla Gazimağusa Hastanesinde o yılda 12-15 milyon TL civarındaki ilaç ve tıbbi malzemeler ayni gerekçeyle imha edilmiş ancak hiçbir görevli ve yetkiliden hesap sorulmamış ve devlet bu zararı sineye çekmiştir. Nasıl olsa "Devlet" olarak tanımladığımız oluşum yütülmek için olduğu inancı ile bu konuda Sağlık Bakanlığı tarafından halen herhangi bir önlem alınmaması gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ve özellikle de Sağlık Bakanlarının açık bir görev ihmalidir.
  11. Birde merak ettiğim husus 90 kamyon tutarındaki ilaç ve tıbbi malzemenin nasıl hesaplandığıdır?

"ADLİ İŞLEMLER DERHAL BAŞLATILSIN"

Saydam, sözlerini şöyle tamamladı:

"Özetle, hangi açıdan bakılırsa bakılsın ortada bir israfın, iş bilmezliğin, tedbirsizliğin, sistemsizliğin, kayıtsızlığın ve denetimsizliğin devleti milyonlarca lira zarara sokmuş olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Devleti zarara uğratanlardan hesap sorulması,tekerrürünün önlenmesi bakımından önemli bir yaptırım şekli olup, etkin denetimlerin sağlanması ve hesap verebilirlik mekanızmasının oluşturulması özelde maliye kökenli olan Sn. Başbakan ile Sn. Maliye Bakanını, genelde ise tüm Bakanların görev ve sorumluluğu olduğunu anımsatmak isterim. Diğer bir anlatımla kimsenin yaptığı yanına kâr kalmamalı ve hesap sormaya ne kadar geriye gidilirse gidilsin bir yerden başlanmalıdır. Bunun için siyasi kararlılık ve ciddiyetgerektirir. Konu, bu durumu kabullenip kabullenmemek değil, yasaların öngördüğü adli işlemlerin başlatılmasıdır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.