Yaşanmayan çocukluklar ve gençlikler

Yayın Tarihi: 27/11/17 08:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Geçen hafta Dünya Çocuklar Günü kutlandı. Geçmiş yazılarımda dünya çocuklarının yürekler acısı durumunu istatistiklerle anlatmaya çalıştım. Bu kez 9 yıl önce yazdığım bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Ne acıdır ki yazıda verdiğim istatistiklerin yansıttığı tablo bugün daha da kötüdür.

Bir zamanlar anne, babalarımız "bizim zamanımızda" diyerek konuşmaya başlayınca kaçacak delik arardık.

Çocuklarımız, hatta torunlarımız da tıpkı bizim gibi, bu şekilde başlayan konuşmamızı duymamak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Çocukluğa özlem birçoklarımızın ta yüreğimizin derinliğinde hissettiğimiz bir duygu. Facebook grupları oluşturuldu bu duyguyu paylaşanlar için.

Özellikle dünyada şu an olup bitenlere şahit oldukça bu duygu çıldırtan bir özleme dönüşüyor. Evet, zaman zaman hepimiz "hayata tutsak olmadığımız, başına buyruk yaşadığımız" o güzelim çocukluk yıllarımızı anımsarız. Ya şimdiki çocuklar? Onlar da zaman aşımında, bizim gibi 50li, 60lı yaşlara geldiklerinde aynı duyguyu hissedecekler mi? Bence büyük çoğunluk için bu sorunun cevabı malesef hayır olacaktır.

Bazılarımız 21inci yüzyılın materyalist yaşamına bakıp zamane çocuklarının ne kadar şanslı olduğunu düşünebiliriz. Ama bu büyük bir yanılgı olur. Evet, bizim şimdiki çocuklar gibi bilgisayarımız, bilgisayar oyunlarımız yoktu. 18 yaşına basarkenden ailelerimiz bize yepyeni arabalar alamazlardı.

Doğum günlerimizde, Noellerde pahalı hediyelere gömemezlerdi bizi ailelerimiz. Odalarımızda kendi televizyonlarımız yoktu. Hatta bazılarımızın kendi odalarımız dahi yoktu. Tahtadan, el yapımı bir tüfek, eski çoraplardan, bezlerden yapılmış bebekler bizleri seviçten çıldırtırdı. Bayramdan bayrama alınan gıcır gıcır ayakkabılarımıza sarılır öyle uyurduk arife geceleri.

Eskiden odalarımıza kapalı, bilgisayar oyunları oynamazdık. Değil bilgisayar, televizyon bile yoktu bizim çocukluğumuzda. Evimizin karşısındaki mezarlıkta arkadaşlarımızla saatlerce lingiri, futbol, pirili, saklambaç oynar, ancak karanlık basınca yorgun bir mutlulukla eve dönerdik.

Soğuk kış günlerinde evimize doluşan akrabalarımızla kocaman mangalın etrafında oturur, büyüklerimizin sırayla anlattığı masalları, serüvenleri dinler, mest olurduk. Bir taraftan da bahçemizden toplanılan portakal ve diğer meyveleri mideye indirir, mangala atılan portakal kabuklarının kokusunu çiğerlerimize çekerdik.

Çoğu zaman da mangalın telinin üzerinde kestane kavurur, bir taraftan koyulaşmış sohbetleri dinler, diğer yandan da kestaneleri hallederdik.

Basit şeylerdi bizi mutlu eden çocukluğumuzda. Ve en önemlisi kendimizi güvenli hissederdik. Ailelerimizin, dışarıda oynarken bizi gözetlememleri gerekmezdi.

Ya şimdiki çocuklar? Pahalı oyuncakları, bilgisayarları, yüz sterlinlik spor ayakkabıları var ama, onlar da bizim gibi güvence içerisinde bir yaşam sürebiliyorlar mı?

Araştırmalara göre hayır.

Son birkaç ay içerisnde Birleşik Krallıkta ardarda yapılan anket ve araştırmalar çocukların ve gençlerin mutsuz yaşantılarını yansıtan bir nitelik taşıyor.

Özellikle gençler genel toplum tarafından öcü olarak görülüyor, onlardan korkuluyor. İşin aslına bakacak olursak gençlerin bugünkü haline sebeb olan en önemli etken eğitim sistemindeki aksaklıklardır. Hem okul çağı eğitimi hem de yetişkinlere yönelik eğitim. İstatistiklere göre suçların, kriminal olayların hedefi en fazla gençlerdir.

Internette çocuk ve gençler üzerine yapılan araştırmalara bir göz atacak olursanız şaşarsınız. Binlerce sayfa her konuda araştırma detayları ile dolu. Acı olan bu araştırmaların sonuçlarının hiç de iç açıcı olmamaları.

Birkaç örnek:

Geçtiğimiz yıl çocukların karşılaştıkları taciz olaylarını rapor etmeleri için açılan telefon hattına (Childine) 13200 çocuk telefon etmiş.

Childline sorumlularına göre bu rakam son üç yılda %50 artış temsil ediyor.

13 -16 yaş grubu çocukların deprasyona girmelerini önleme amaçlı grup terapi seansları düzenleniyor. Hükümetin 1 milyon sterlin ayırdığı projeden 7000 çocuk yararlanacak. Yapılan araştırmalar bu yaş grubundan olan çocukların %20sinin deprasyon riski taşıdığını belirlemiş.

Birkaç ay önce Prınce's Trust için yapılan bir anket de bu konuda çok vahim sonuçlar sundu. Ankete göre, İskoçyada'ki gençlerin yüzde dokuzu yaşamı anlamsız bulmakta, yüzde yirmi üçü sık sık veya herzaman deprasyon içerisinde olduklarını, yüzde yirmi dokuzu şimdi çocukluk yıllarından daha az mutlu olduklarını belirtiyor.

Gelişmiş 21 ülkedeki çocuklarla ilgili 2008 UNICEF Raporu, Britanya'da yaşayan çocukların en mutsuz çocuklar olduğunu belirtiyor.

British Consumer Council araştırmasına göre saatlerce televizyon seyreden ve Internette zaman harcayan çocuklar çok mutsuz ve açgözlüdürler. Araştırmaya göre bu çocuklar aileleri ile devamlı münakaşa ederler, anne babaları için olumsuz görüşlere sahiptirler ve çok düşük özgüvenleri vardır.

Yukarıdaki örnekler çoğaltılıp sadece köşemin değil gazetemizin bir yıllık malzemesini teşkil edebilir. Çocukların ve gençlerin mutsuzluğunun birçok sebepleri vardır. Bunların en önemlilerinden birinin aileleri ile aralarındaki yok denecek kadar az olan iletişim olduğu vurgulanıyor. Bence bu önemli bir faktör. Ama materyalist, kapitalist düzenin yarattığı açgözlülük sebebiyle eski değer yargılarının erozyona uğraması daha akla yakın bir açıklama.

Noel ve yılsonu hızla yaklaşıyor. Aileler yine çocukları için yüzlerce sterlin harcayarak onlara pahalı oyuncaklar alacaklar ve onları mutlu edeceklerini sanacaklar. Umarım zamanla aileler çocuklarını mutlu etmenin yolunun onlarla iyi iletişim sağlamaktan geçtiğini anlayacaklar.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları