Yazdım sayılmaz, yaptım yazılmaz

Yayın Tarihi: 16/04/18 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+
90'ların başında Türk-İş'in bir kongresinde Süleyman Demirel kürsüye davet edilir. Kürsüye yanaşamadan işçiler Demirel'i protesto eder…

Meydanlarda herkes kendisine "baba, baba" diye tezahürat etmiş, o da elini kürsülerden uzatarak kitlelere 'benim işçim, benim köylüm, benim memurum…' diye bütün sorunlara sahip çıkmış, bu arada da işçi kesimlere pek çok önemli vaatte bulunmuştur.

Demirel kongrede kürsüye çıkınca salonda bulunan işçiler "seçimden önce şu sözü vermiştin, bunu vadetmiştin, niye yapmadın" diye bağırırlar…

Demirel bir türlü konuşamaz, kesintisiz protestolarla lafı kesilir…

İnsicamı iyice bozulur ve konuşmasını değiştirir 'baba'.

Tamam der, ben seçimden önce bazı sözler verdim. Benim kabahatim, yapamadıklarım var…

Fakat der, sizin hiç mi kabahatiniz yok!

Herkes şaşırır...

Salonda bir sükûnet…

İki elini uzatır Demirel ve devam eder: 'bunların yapılacak şeyler olmadığını seçimden önce neden söylemediniz?'.

Salonda müthiş bir kahkaha ve gevşeme… Herkes mest olur ve sonunda alkışlarla uğurlanır 'Baba'.

**

Siz sendikasınız diyor Demirel… Araştırma örgütleriniz var, hangi işin olup olmayacağını bilip kestirmeniz lazım.

Teorik olarak "herkes beş yılda emekli olacak" diyebilirsiniz. Bunu bir yasa metniyle halledersiniz. Ama olması imkânsız. Tatbik edilemez.

İşte bu imkânsız kısmın, yani hukuk zemini dışındaki gerçek boyutunun aklı başında seçmen kitlesi açısından anlaşılır olması lazım.

Belki örgütte, bir gurupta, bir başbakanın bu anlaşılabilirliği görmeyi istemeye hakkı vardır.

İşte Demirel aslına bakılırsa burada bunu ifade etmiştir.

**

Siyaset kendisini yıllarca her şeyin mutlak sahibi ve "değiştirme gücünün" mutlak aktörü gibi takdim etti.

Türkiye'de seçmen 1999 seçimlerine kadar "Bu adamlar bunu yapar" diyerek iktidara getirmiş, bunu böyle zannetmiş ve yıllarca bedelini her seferinde ödemiştir.

Ve esasen siyaseti tek başına yapamayacağı şeylerden bile sorumlu tutmuştur.

Bunun Türkiye özelinde başörtüsü sorunu gibi, Apo'nun asılması gibi yıllarca dert olmuş, konuşulmuş , nice örneği var. Bürokrasi iyi bilir: Siyaset her şeyi, dilediği formül ve dilediği biçimde yapamaz.

Kurumlar arası işbirliği ve bundan önemlisi çok konuda toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç var. Oysa hem seçmenin hem de bazen siyasetçinin kafasında pek çok şeyin, hatta kâh zaman her şeyin siyasal iktidar gücüyle çözümlenebileceği anlayışı var.

**

Bizde de siyaset kendisini pek bir aktör sanıyor…

Sendikalar da sivil toplum da siyasetten her sözü istiyor…

Birey olarak vatandaş tipimiz de öyle.

'Suyu yöneteceğiz' diyenlerin bizzat kendisi Allah'ın suyunu özelleştirdi mesela…

Hukuk metni değişerek müşavirliği kaldırmak için kaç kurumla uzlaşı gerekiyor hem!

Sendikalar yönettikleri kurumlarda işler kendileri bakımından ters gidince daha kaç iktidarı yerinden edecek?

İşte siyaset bazen 10 kişiyi mağdur edip, 10 bin kişiyi mağdur etmemeyi sağlamaktır.

Bu göze alınmadığı için Kıbrıs Türk Hava Yolları battı.

Belediyeler çürüdü.

Su altyapısı yattı ve elektrikte kazıklanmaya devam edeceğiz…

Ahmet Benli'ye ve parti içindeki bazı muhaliflere rağmen su ihalesi yapabilecek mi?

Doktor milletvekillerine rağmen Sağlık Reformu?

Ya eğitimdeki sendikalara rağmen tam gün eğitim ne olacak?

KIB-TEK'de bol sıfırlı maaşların devamının garantisini sağlayan El-Sen'e rağmen kabloyla elektrik çözülecek mi?

Bir adama rağmen Dome Otel'i şeffaf bir şekilde ihale edip peşkeşin önüne geçebilecek miyiz?

Bunları yapalım, sonra "yapılacakları" yazalım protokole…

Yoksa soruverirler: 'Ey başbakan! Bunların yapılacak şeyler olmadığını imzadan önce neden söylemediniz?'.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.