Akıncı, stratejik anlaşma ve tek yumurta ikizleri...

Yayın Tarihi: 26/06/18 07:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+
Uzun zaman sonra merhaba…

Epeydir, seçim işleri ile ilgili meşgul olduğumuzdan dolayı, esas meseleyi, ben de dahil, gözümüzden kaçırmış durumdayız.

Bu bağlamda, kısaca özetleyecek olursak, 167 gün ara ile yaptığımız iki seçimden sonra ortaya çıkan tablo, hayatımızda hiçbir değişikliğin olmadığı ve de bu sistem içinde asla olmayacağı şeklindedir, onun için rahat olun.

Dolayısıyla, bu yazının konusu, anlamsız seçim konuları değil, Kıbrıs sorunu konusudur, uzatmadan belirteyim…

Geçtiğimiz Pazar günü, Rum tarafının (ve ada genelinin) en çok satan gazetesi olan Filelefteros'ta ilginç bir makale çıktı.

Kıbrıs sorunu üzerine etkili yazıları ile ün salan Kostas Venizelos'un imzasını taşıyan yazıda, son derece dikkat çeken ifadeler mevcut…

Misal şu ifade:

"BM Genel Sekreteri, Kıbrıs sorununa ilişkin iyi niyet misyonuna, yalnızca stratejik anlaşma yani ara anlaşma imzalanması perspektifinin olması halinde, start verecek. Bu, kendilerinden yeşil ışık bekledikleri tüm müdahil taraflara verilen mesajdır."

30 Nisan 2018 günü, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Rum Lider Nikos Anastasiadis'e 'hade gel Guterres Belgesini stratejik belge olarak ilan edelim' dediğinde, bizim kısır ve öngörüsüz statüko çevreleri 'Akıncı bizi Rum'a satıyor' diye hezeyan ederken, Cumhurbaşkanı Akıncı, aslında, BM Genel Sekreteri ile aynı noktada olduğunun mesajını veriyordu.

Haliyle, bunu çakan Rumlar, ortaya 'efendim hangi belge? 4 Temmuz'da sunulan belge mi yoksa 30 Haziran'da sunulan mı?' diye direk çarpıtma, ortalığı bulandırma operasyonuna başlamış ve o kritik süreç bu kavga ekseninde heba olup gitmişti… Yani gider gibi olmuştu.

Ancak, biz boş seçim uğraşı üzerinde kafa yorarken, Genel Sekreter Guterres, geçen hafta Güvenlik Konseyi'ne dağıttığı taslak iyi niyet misyonu raporunda, direk olarak "belge 30 Haziran'daki belgedir" demiş ve o tartışmayı Akıncı lehine sona erdirmiştir.

Bizim Cumhurbaşkanlığı da, her ne halse, içinde böylesine tatlı bir zafer ifadesi bulunan raporu 4 gün boyunca sessizlikle karşılamış, ardından da bu ifadeyi metin içinde öldürmek suretiyle yazılı bir açıklama yapmıştır.Hadi 24 Haziran seçimi 'temkinliliği' diyelim…

Neyse, işin bu tarafına girmeden, Venizelos'un makalesine dönecek olursak, Guterres, öyle görünüyor ki, süreci forse eden Cumhurbaşkanı Akıncı'ya karşı ilgisiz değildir, takdir etmektedir. Raporun içinde bu vurgular yapılmaktadır ancak, hem nala hem de mıha vurulmak, ortaya karışık mesaj verilmek zorunda kaldığından, bu aşk 'gizli' kalmaktadır. Ancak, süreci iyi okuyanlar, Guterres'in istediği 'stratejik anlaşma' ile Akıncı'nın 'gel re Nigoli ilan edelim' dediği şeyinin tamamen aynı şey olduğunun farkındadırlar.

Çünkü Venizelos'un bu bağlamda şu ifadeleri kullanması asla tesadüf değildir:

"Yabancı diplomatik kaynaklara göre Antonio Guterres'in ortaya koyduğu tek önkoşul (stratejik anlaşma) budur ve Cumhurbaşkanı Anastasiadis ile "işgal" lideri Mustafa Akıncı'dan bir anlaşma imzalamaya hazır oldukları konusunda taahhüt isteyecek. Bu anlaşma, altı maddeyi içeren ve geçtiğimiz yaz Crans-Montana'daki Beşli Konferansta sözlü olarak sunulan çerçeveye dayanacak. Bu maddeler, BM'nin karşılıklı görüş ve kaygıları bir çerçeveye dahil etme çabası ile oluşturuldu. İçerik ile ilgili olarak, devletin işlevselliğine ilişkin önerilenin (veto, mülkiyet) sorunlu olduğu görülmektedir. BM'nin Lute'u temsilci olarak bölgeye göndermesinin amacı budur."

Öte yandan, ara anlaşma meselesi, ben doğduğumdan beri gündemdedir. Genelde Amerika'nın istemi olarak taraflara pazarlanmaya çalışılan bu model, adı üstünde, bir ara formüldür ancak, nihayetinde ucu açık müzakere gibi bir şey önermediği için Kıbrıs Türk tarafını tatmin edecek niteliktedir.

Guterres'in belgesinde, Kıbrıs Türklerin yönetim ve güç paylaşımında elde edeceği eşitliğe karşılık, güvenlik ve garanti başlığı en başta Rumları tatmin edecek şekilde (ve Kıbrıslı Türkleri de asgari rahatsız edecek şekilde) düzenlendiği anda, Kıbrıs sorunu oracıkta çözülür. Bu minvalde, buna giden yol olarak ara anlaşma hayati önemdedir.

Elbette, Venizelos, bu makalesini çözüm için ölüp bittiğinden yazmamıştır. Muhtemelen amacı, ara anlaşma korkusu yayıp, Guterres Belgesi ile ilgili başlıklarda 'tartışma' yaratmaktır.

Biliyorsunuz, bizde deGuterres Belgesi ile ilgili oldukça sığ, bilinçsiz tartışmalar yapılmıştır.

Öyle ki, CransMontana'da tam 9 gün boyunca, tam kadro bir şekilde bulunan Türk Dışişleri, bu arkadaşlar tarafından yok sayılarak, 'Akıncı garantileri peş keş çekmiştir' şeklinde yalanlar ortaya atılmıştır.

Dahası, bence fecaat bir şekilde, 3.Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu çıkıp 'dönüşümlü başkanlık ve etkin katılım için, siyasi eşitlik için, etkin ve fiili garantiden asla vazgeçilmez' diyebilmiştir.

Yani Derviş Bey ve aynı görüşteki kişiler için, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği, kurulacak olan devlette etkin katılımı, hiç önemli değildir, varsa yoksa, Türk askerinin adadaki varlığıdır. Biz garip Kıbrıslı Türkleri pek bir sevdiklerinden olsa gerek…

Halbuki, kendisinin imza ettiği ve yakın tarihin en önemli belgesi niteliğinde olan 11 Şubat 2014 andına göre, 3.maddede aynen şöyle demektedir:

"3.Çözüm ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve Doruk Antlaşmalarında belirlendiği üzere, iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon zemininde olacaktır.Birleşik Kıbrıs, Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Birliğinin bir üyesi olarak tek uluslararası hukuk kişiliğine ve BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve (bu egemenlik) Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecektir."

Derviş Bey ve akıl hocaları ne düşünür, nasıl düşünür ben bilemem ama, 1960 Anlaşmasının garantörü Türkiye, bizzat en yüksek temsiliyet şekliyle, CransMontana zirvesine garantileri tartışmış, açılım yapmış ve bir noktada 'tek taraflı müdahale hakkından vazgeçilebilir' mesajı dahi vermiştir.

Hatırlatmam gerekirse, o toplantıların en kritik anında BM Genel Sekreteri Guterres, TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu'na 'dönüşümlü başkanlığa karşı tek taraflı müdahale hakkından vazgeçer misiniz?' diye sormuş, o da 'geçeriz, tartışılır' demiştir.

Hal böyle iken, kraldan çok kralcılar, Cumhurbaşkanı Akıncı'yı 'vatana ihanet etti' 'Guterres Belgesini kabul etti' diye suçlamış ve son olarak da işi 'bu belge Kıbrıslı Türklerin ölüm fermanıdır, Akıncı'yı görevden alalım' noktasına kadar getirmiştir.

Gerçekte olan şudur:

Cumhurbaşkanı Akıncı, Türkiye ile genellikle uyum içerisinde, zaman zaman kritik anlarda inisiyatif de alarak (Cenevre'deki harita, 30 Nisan'daki stratejik anlaşma çağrısı gibi) süreci sürekli forse etmiş ve bu bağlamda, her ne kadar Genel Sekreter tarafından açık ifade edilmese de uluslararası toplumun takdirini kazanmıştır.

Bu durumu, Akıncı'ya kin güden, sırça köşkte oturan, dünyadan bihaber, İngilizce bile bilmeyen köşe yazarları elbette anlamamakta ve Cumhurbaşkanına sürekli saldırmaktadırlar.

30 Nisan çağrısında "Akıncı 2 yıl sonraki seçimi düşünür de onun için yapar bu çağrıyı" diyen sağ akıl (ve ona benzeşen kimi sol akıllılarla birlikte) ile 'Akıncı hiçbir şey yapmadı, Ankara'nın memurudur' diyen hızlı ve vizyonsuz sol akıl, bana göre tek yumurta ikizi kadar aynıdırlar.

Aynı vizyonsuzluk, aynı yalanlar, aynı bencillik, aynı hırs ve aynı kıskançlık…

Sanırım Kıbrıs'ta çözüm için sadece var olan zorlukları değil, bu kafaları da tek tek yenmek zorunda kalacağız.

Ama yeneceğiz, buna şüpheniz olmasın…

Tekrardan merhaba…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.