BM adadan giderse…

Yayın Tarihi: 10/01/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

BM adadan giderse…

Biliyorsunuz, 1964'ten beri 2 toplum arasında 180 kilometrelik sınır hattı boyunca konuşlanmış olan BM Barış Gücü'nün mandası her 6 ayda bir uzatılmaktadır.

Bu manda muhtemelen 30 Ocak'ta bir 6 ay daha uzatılmayı beklemektedir.

Pek tabii ki Dışişleri Bakanımız Kudret Özersay'ın üstün diplomasi bilgisi-becerisi buna izin verirse, çünkü bildiğiniz gibi kendisi şu sıralarda New York'ta bu konuyla ilgili halkımızın vergileri ile karışılanan bir gezide bulunmaktadır.

İyi saatte olsun, Hoca, dün BRT'ye verdiği mülakatta, söz konusu girişimler, yani Barış Gücü'nün tasını tarağını toplayıp adadan gitmesi konusunda 'umutsuz' olmadığı muzaffer bir komutan edasıyla deklere etmiştir.

Bir an için Hoca'nın girişimlerinin başarılı olduğunu ve BM'nin bu yönde karar aldığını düşünelim.

Dün sabah Lefkoşa'dan Girne'ye giderken bu konuyu düşündüm…

Barış Gücü adadan giderse ortaya ne gibi sonuçlar çıkar?

Bir önceki makalemde, konunun siyasi boyutuna bakıp, pazılın parçalarını oluşturmuş, kendimce yorumlamıştım.

Bugün daha da elle tutulur sorunlardan bahsedeceğim.

Mesela;

1-BM adadan ayrılırsa, içinde yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı 364 kilometrekarelik toprak parçası, yani Yeşil Hat bölgesi kime verilir ya da nasıl paylaştırılır?

Söz konusu toprak, iki taraf arasında zaman zaman 20 kilometreye varan genişliklere ulaşabildiği gibi, zaman zaman da 7 metreye kadar düşen dar dehlizlere de dönüşebilen komplike bir yapıya sahiptir.

Bu toprak parçası 1960 anlaşmalarına dayandırılarak, 70'e 30 oranında bir bölüşülebilir mi?

Konuyu bir arkadaşıma sorduğumda bana "Güney Amerika ülkelerinin 1970'lerdeki durumunu düşün. Sabah erken kalkan general darbe yapıp yönetimi ele geçirirdi, dolayısıyla sabah erken kalkan taraf Yeşil Hat'tan aslan payını alır" dedi. Mantıklı mı? Fetih zihniyetinin geçerli akçe olduğu bir coğrafyada mantıklı.

Bunun yanı sıra, sınırlara karşılıklı olarak dikilecek olan askerler her an her şeye gebe bir gerginlikle baş başa olmayacak mı?

Dahası, kapıların açılmasının-ve sınırların eleğe dönmesinin ardından, sınırlara konuşlandırılacak olan askerin kendince alacağı güvenlik tedbirleri, bu bölgelerin askeri bölge olacağını da düşünürsek, gündelik hayata nasıl komplikasyonlar çıkaracak, hiç ama hiç bilemiyoruz.

1974'ten beri, komutanın iki dudağı arasında bir düzende yaşayan birisi olarak, bir sabah, bir bölük komutanının kafasına esip 'ben bugün sınırı kapatıyorum' demesiyle birlikte ortaya çıkacak olan krizle mücadele edebilecek bir sivil irade adanın kuzeyinde var mı? Derinya kapısının 3.5 yıl açılmamasının sebebinin bir asker kulübesi olduğunu söylesem, bu sorunun cevabı kendiliğinde ortaya çıkar…

2-Diyelim ki BM adadan gitti. Adanın kuzeyinde yaşayan Rum ve Maronit azınlığa BM vasıtasıyla gönderilen yardımları kim ve nasıl götürecek?

Hatırlarsınız, Dışişleri Eski Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, geçmişte bu yardımlara kafayı takmış ve yasaklamıştı. Ardından göreve gelen Kudret Hoca bu durumu kendince çözmüş, çareyi geçen malların üzerine KKTC mühürü vurarak bulmuştu. Peki, diyelim ki mühürü vurduk, malı getirip sınıra bıraktılar. Bunları kim nasıl Dipkarpaz'a ya da Kormacit'e taşıyacak? Nereden bakarsanız bakın 3 kamyon, her kamyona da 3 adam koysanız, alın size devlete ek istihdam külfeti, mazotu da cabası…

Makam arabası bile kullanmayı lüks sayıp, "benzin parasını kendim koyarım" diyen popülist bir anlayışın bu noktada belirli zorlukları olmayacak mı? "Halkın vergilerini bu işler için mi kullanacaksınız?" diye sormazlar mı adama? Üstelik, hade ben bunu insani olarak gördüğümden tepki vermeyeceğim de, bu yardımların gönderilmesine karşı çıkan zihniyete nasıl hesap vereceksiniz? Aklımda deli sorular…

3-Hazır o zihniyetten söz ederken, bilirsiniz işte, bizim buralarda adettendir, Papaz ya da aklı evvel bir Rum faşist çıkıp saçma sapan bir hareket yapınca, muharip derneklerimiz hemen sınıra koşar ve ilk buldukları BM Komutanına bir mektup verirler. Bu mektup, ekseri New York'taki BM Genel Sekreterine gönderilmek için sunulur. Diyelim ki BM adadan gitti, bu mektupların muhatabı kim olacak? Yaşlı başlı savaş kahramanlarımız bu mektuplarını nasıl ulaştıracak? KKTC'nin bir nevi dünyaya açılan nefes borularından olan, her sunduğumuz mektupla dünyayı sarstığımız, kadim zamanlardan kalma bu ulvi geleneğimizi sonladırmaya kimin ne hakkı vardır? Çok teessüf ederim.

BM'nin 'postacılığına ihtiyacımız yoktur' dediniz madem, o zaman bundan sonra pul parası da, mektubu postaya götürme de, iletme de Dışişleri Bakanlığındaki bürokratların işidir.

Şimdilik diyeceklerim bu kadar. Aklıma söz konusu olası durumla ilgili başka şeyler gelirse yine yazacağım…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.