Ceza çocuklara mı, sisteme mi?

Yayın Tarihi: 06/02/19 07:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Ceza çocuklara mı, sisteme mi?

Günlük ilişkilerin, hayati konuların, popülizm, ticaret, hep kazanma arzusuna bırakıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

Bu sebeple, herkes kendi doğrusunda, kendi kazancının derdinde.

Kimin neyi, nasıl kaybettiği kimsenin çok da umurunda değil.

Üzücü, oysa toplumsal birlikteliğin bugün için özlenen noktalardan uzaklaşması hepimiz için kayıptır.

Ortak değer ne olursa olsun, hep beraber sahip çıkmak gerek, bu değer en başta insan, doğa, çevre, yapılar, kurumlar ve elbette hayattır.

Oysa tablo öyle değil, bizden, evimizden, yaşam alanımızdan uzak ne olursa, onun bizim kabul etmiyor, ortak noktamız olarak kabullenip, sahip çıkmıyor, korumuyoruz.

Ülkenin bütününe dair bir aidiyet sorunu var.

Belki içinde yaşadığımız şartlardan dolayı, kendimizi buraya ait hissetmiyoruz, sahiplenmiyor, sahip çıkmıyoruz.

Her şey para, ticaret metası, kazanç, popülizm olarak görülüyor.

Çizilen bu çemberin ya içindesin, ya da dışındasın, yaptığın seçime göre, yaşam koşullarını, kendini ve etrafının geleceğini belirliyorsun.

Hakkınla, adaletli, eğitimine, mücadelene, çalışmana karşılık değil hiçbir şey.

Tüm değerleri en altlarda olan da, en üst derece de olan da, yarışmadan, birbirine üstünlük sağlamadan, sadece siyasi rozetiyle çok fazla kazanıp, çok farklı hayatlar yaşayabiliyor.

Bu en başta, inancı, güveni, beklentiyi, mücadeleyi, olumsuz etkilerken, önyargı besliyor ve bu ülkeye olan sevgiyi erozyona uğratıyor.

Başarılı olmamız gereken neler vardı?

Güvenli bir günlük yaşam, eğitimde geleceği şekillendirecek nesilleri, çağdaş, modern, dünyayla yarışacak, kendiyle barışık, kendine güvenen insanlar yetiştirmek.

Övünç kaynağımız, üniversite sektörü büyürken, örgün eğitimde sınıfta kalmak, nasıl açıklanabilir?

Bu çelişki, çok yakın zamanda, farklı şekilde sonuçlanabilir.

Örgün eğitim, üniversite sektörünün övünülen, ön plana çıkarılan tarafını yetişemeyeceğine göre, üniversiteler, eğitim anlamında örgün eğitim gibi sıkıntılar içine girer mi, ya da bu durum zaten yaşanıyor mu?

Çanlar çalmadan, eğitimin sektörleşmiş, ülke için her anlamda önem noktasına ulaşmış üniversite sektörünün masaya yatırılması gerek, hatta geç bile kalındı.

Örgün eğitimde ilk dönem sona erdi.

Hala karne verme, vermeme, para kaynağı yaratma, para vermeyeni, veremeyeni mağdur etme tartışmalarının yaşandığı seviyedeyiz.

Uzmanlar çocuklarınızı karnede yazılanlarla değerlendirmeyin diye uyarılar yaparken, devlet okulunda, okula para yatırmadı diye çocuklara karne vermeyen bir anlayış var.

Her yılın, her dönemin, her iktidarın yaşadığı, yaşattığı bir durum bu.

Kabullenmek mi, asla, ilk önce bunu yaratan sistemi sorgulamak gerek.

Neden devlet okulları, giderlerini, ihtiyaçlarını karşılayamıyor, öğrenciler, öğrenci velileri, aileler, birinci kaynak olarak görülüyor?

Sistemin ilk ve en önemli hatası da burada başlıyor.

Bir çocuk, bir aile 150 TL ödeyemedi diye cezalandırılabilir mi?

Peki, bu sistemi kim cezalandıracak, insanı odak haline getirecek bir yapıyı yıllardır neden oluşturamıyoruz?

Düşünün, hala okula ulaşamayan, bırakın sağlıklı, yaşıtlarıyla aynı şartlarda eğitim almayı, okula gidemeyen engelli çocuklar var.

Ulaşım yok, devlet bu sorunu çözememiş, bir de adı üstünde eğitim adası.

Devlet okullarına tuvalet kâğıdı, temizlik malzemesi alamayan, öğrenci ailelerinden eksiklikler için maddi yardım istendiğinde olay olan, para ödeyemeyen çocukları rencide eden, karne vermeyen bir sistem.

Şimdi sormak lazım, sınıfta, karnesi hep kırık olan, cezalandırılmayı esas hak eden kim?

Sanırım çocuklara sıra bile gelmez.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları