"Ben" ve "ben"
*
Bu cümlelere benze bir anlatımı ve dahasını, GillesDeleuze'nin 1991'de yayınlanan "A Philosophical Concept ", Who Comes After The Subject? içinde, s. 94-95'te bulabilirsiniz.
Tam anlamıyla özne kavramını Deleuze'nin bu kurallarından kurtarmak oldukça zordur.
Çünkü bu kavram çok uzun bir süredir iki ayrı işlevi yerine getirmemizi sağlıyor.
Bu işlevlerden ilki:
Evrenselin artık nesnel özler tarafından temsil edilmediği ancak noetik ya da dilbilimsel edimler tarafından temsil edildiği bir evrensellik alanında işlev görmesi. Bu anlamda, özne felsefesindeki kurucu uğraklardan birine işaret eder; çünkü verili bilginin ötesindeki edimlerden söz eder. ("Daima" ya da "zorunlu" dediğimiz zamanlar) Buna karşılık gelen alan ise artık tam olarak bilgi alanı değil; daha çok bilginin yeni bir temeli olarak "inanç" alanıdır.
İkinci işlev:
Özne, bireyin ruh olmadığı ancak bunun yerine kanlı canlı ve bilinçli, konuşan ve konuşulan bir birey olduğu bir bireyleşme işlevini yerine getirir.
*
Öznenin bu iki görünüşü, evrensel "ben" ve birey "ben" şeklindedir. Zorunlu olarak birbirine bağlı mıdır? Eğer öyleyseler bile aralarında bir çatışma yok mudur ve bu çatışma nasıl çözülebilir? Tüm bu sorular, zamanın belirlenimi olarak "ben"i zamanda belirlenebilir olarak "ben" ile karşı karşıya getiren Kant'la ve elbette Hume'la birlikte özne felsefesi denen alanı harekete geçirir.
Sonuç:
Basite indirgenemese de hepsi yaşamdır. Kimi erinliklere felsefe üreten akıl, basitleştikçe bizi "ben" ikileminin içinde tutar. Her bireydeki de budur.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.