Biraz hayal...

Yayın Tarihi: 06/08/19 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

"Bir Fransız şairi hayatı şöyle tarif ediyor" der Atatürk, dostu Salih Bozok'a yazdığı mektupta: "Hayat kısadır; biraz hayal, biraz aşk ve sonra Allahaısmarladık."

Bu ilk sorum olacak, "sizce nedir hayat?"

*

"Fotoğraf önümüze geldiğinde hepimiz irkildik. Şimdiye kadar hiç bilmediğimiz, varlığından dahi haberdar olmadığımız bir fotoğraftı. Atatürk'ün naaşının Etnoğrafya Müzesi'nden Anıtkabir'e naklinden hemen önce çekilmişti. Tarih, 10 Kasım 1953'tü. Fotoğrafta kapağı açılmış bir tabut, içinde de Atatürk'ün naaşı görünüyordu. O gün, sadece tek kare çekilmiş bir fotoğraftı. Hiçbir belgede varlığından söz edilmeyen ama son derece tarihi bir belgeydi... İçimizi derin bir hüzün kapladı. Çünkü naaş, 10 Kasım 1938'de Etnoğrafya Müzesi'ndeki geçici kabrine yerleştirilmeden önce tahnit (bozulmaması için ilaçlanması) edilmesine rağmen, zaman içinde bozulmuştu. Tahnitin başarılı olamadığı bu kareyle kayda geçirilmişti.

Ne yapacaktık?

Bir yandan, 45 yıl sonra ilk kez günışığına çıkan bir tarihi gerçekle karşı karşıya idik, bir yandan da zihinlerimize kazınmış güzelim portrelerinden bir hayli uzaklaşmış bir Atatürk görüntüsünün dayanılmaz acısını yaşıyorduk. Önce fotoğrafın gerçek olup olmadığını araştırdık. Gerçekti. Şimdiye kadar varlığından sadece dört kişinin haberi olmuştu. Binanın dışında bekleyen top arabasına yerleştirilerek Anıtkabir'e nakledilmesinden önce, 15 yıldır kapalı olan kurşun tabutun kapağının açıldığını gören sadece dört kişi vardı.

Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan ve Başbakan Adnan Menderes...

Ve, deklanşöre basan fotoğrafçı.

Tabut çıkarılmadan önce, devletin en üst makamında bulunan bu üç kişi ve fotoğrafı çeken kişi dışında salonda bulunan herkes dışarı çıkarılmıştı. Kapak, bu üç kişinin önünde sadece birkaç dakikalığına açıldı, fotoğrafçı sadece bir kez deklanşöre bastı, bu tek kare fotoğraftan sonra tabutun kapağı yeniden kapatıldı. Bu kısa işlemin ardından binanın dışına çıkarılan tabut top arabasına yerleştirildi. Elimizdeki bu tarihi belgeye bakarak, uzun süre tartıştık.

Ne yapmalıydık?

Yazı işleri odasında yedi kişiydik. Fikirler birbiriyle çarpıştı:

Bu fotoğrafın tümünü yayınlarsak, bazı kötü amaçlar için kullanılması sözkonusu olabilir. Fotoğrafı yayınlamamak, tarihi bir gerçeği gizlemek olmaz mı? Fotoğraf tarihi bir gerçek. Ancak bu görüntüyü yayınlamak da, hem gereksiz, hem de bir takım çevrelere suiistimal şansı verebilir. O zaman fotoğrafın suiistimale fırsat verecek bölümlerini kapatalım. Çünkü eğer fotoğrafı yayınlamazsak, tarihi bir gerçeği gizlemiş olabiliriz. Fotoğrafı hiç yayınlamamak da düşünülmeli. Kime ne faydası var? Her insan öldükten 15 yıl sonra bu görüntüye kavuşur. Bunu tahmin etmek de hiç zor değil. Yayınlamayalım. Olaya gazetecilik açısından bakarsanız, böyle bir fotoğraf çok önemli. Doğru. Naaşın nakli sırasında tabutun açıldığı bilinmiyordu. Tam o anda tek kare fotoğraf çekildiği de şimdiye kadar gizli kalmıştı. Bu nedenle bu bir haber. Hayır bu fotoğrafı yayınlamanın hiç bir faydası yok. İsterseniz fotoğrafı yayınlayıp yayınlamamayı halka, okuyuculara soralım. Fotoğrafı yayınlamayalım, sadece tabutun açıldığını ve o sırada tek kare fotoğraf çekildiğini haber yaparak okurlarımıza duyuralım.

Ve sonuçta, aziz Atatürk'ün manevi kişiliğine ve ebedi imajına saygımız nedeniyle, bu sürpriz fotoğrafı yayınlamamaya karar verdik."

*

Bu bir gazetenin 10 Kasım 1953'te gösterdiği sorumluluğun kanıtı. Zaman geçtikçe artacağına, azalan saygı ve gelişeceğine gerileyen etik değerlere de örnek bu.

... Ve ikinci sorum; "Sizce, böyle bir fotoğraf şimdi ortaya çıksaydı, bunu bir medya organı aynı hassasiyetle yayınlamamaya karar verir miydi?"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları