Anlatılmayan gerçekler, çarpıtılan tarih...

Yayın Tarihi: 12/09/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Geçen gün çok sevdiğim bir dostum ile 1974 meselesini tartışırken "e Rumlar da rahat durmadı, Türkiye'ye müdahale etme hakkını verdi" minvalinde bir cümle kurunca, "esas rahat durmayan faşist Yunan Cuntası ve onun buradaki işbirlikçisi EOKA-B idi" diye söze karışmak zorunda kaldım.

Ama ne yazıktır ki, rahmetli Vehbi Zeki Serter'in basma kalıp tarih kitapları üzerinden devşirilen benim de dahil olduğum bir çok nesil, Kıbrıs sorununda 1967-1974 arası meydana gelen bir takım enteresan olaydan habersiz büyümüş ve en sonunda 15-20 Temmuz ekseninde gelişen olaylara "Rumlar rahat durmadı da bunlar oldu" şeklinde bakmıştır.

Rum nesillerin de söz konusu dönemle ilgili çok daha vahim çarpıtmalara maruz bırakıldığını ve gerçeklerle yüzleşemediğini eklemek lazım.

Bu makalenin konusu olan onca hasıraltı edilmiş olay arasından bir kaç tanesinden söz etmek gerekirse, Kasım 1967 (Köfünye saldırısı) ile Temmuz 1974 arası takvime baktığınızda, Geçici Türk Yönetimi adı altında yeni bir oluşuma giden ve bu yüzden de 'ayrılıkçı Türkler' damgasını yiyen bu toplumdan kimse Rumlar tarafından öldürülmemiştir. Ama resmi tarih bu döneme dair 'Rum mezalimi sürdü' diye yazar.

Bu gerçeği bilen kaç kişi vardır? Bence azdır…

Peki, ondan da önce 1964 yılında, Türkiye'ye Karpaz yarımadasında, Büyükkonuk köyünün doğusundan başlayarak, 200 mil karelik, 50 yıllığına bir üs verilmesi karşılığında, adanın Yunanistan'a verilmesini öngören Acheson Planı'nın akıbeti ne oldu biliniyor mu sizce?

Bilmeyenler için ben yazayım: Zamanın ABD Özel Temsilcisi Dean Acheson tarafından ortaya konulan bu plana göre 3 bölgede de Kıbrıslı Türk kantonu öngörülmekteydi. Açıkça Enosis anlamına gelen bu plana ilk ret cevabı 'Enosisçi' Makarios tarafından verilmiş, plana ilk sunulduğu anda temkinli yaklaşan Türkiye ve Yunanistan da ardından ret cevabını vermiştir.

Hala daha "Rumlar Enosis ister" korosunun olduğu kuzey coğrafyasında, açıkça koşullu da olsa Enosis öngören bu plana, yine Enosis için yanıp tutuştuğu iddia edilen Papaz neden karşı çıkmıştır?

1964 yılının o ateşli günlerinde o plan için 'ben böyle koşullu Enosis istemem' diyen Makarios, 4 yıl sonra 1968 yılına geldiğinde bir resepsiyonda kendisine yöneltilen 'Enosis istiyor musunuz?' şeklindeki soruya ise "Yunanistan'da cunta var, demokrasi yok. Ekonomik olarak da bizden çok gerideler, düzelsinler bakarız" şeklinde cevap vererek köprüleri yakmıştır.

1968 yılından itibaren yaşanan Enosis'ten bu kopuş, Makarios ile cuntanın arasını giderek açmış, nihayetinde de ona karşı Albay Grivas'ın önderliğinde EOKA-B denilen kanlı faşist örgüt kurulmuştur.

Kurulduğu günden itibaren hedefine Makarios'u koyan bu örgüt ona karşı defalarca suikast girişiminde bulunmuş ancak bir türlü muvaffak olamamıştır.

Ünlü Amerikalı Yönetmen Oliver Stone'un 'Bizim Hikayemiz' adlı fırtınalar yaratan ve Amerika'nın dünyada çevirdiği pislikleri konu alan belgesel dizisinde de bahsi geçtiği üzere direk bir CIA ajanı olan Albay Papadapulos'un önderliğindeki Yunan Cuntasının, o günlerde NATO'ya girmek yerine, Yugoslavya'nın efsanevi lideri Tito ve Arap Kahramanı Mısır Devlet Başkanı Nasır'ın başını çektiği Bağlantısızlar Hareketi'ne üye olan Makarios'u sevmesi mümkün değildi.

Ondan öte, cuntanın azmettirici abisi Henry Kissinger'in de hiç hoşuna gitmeyen bu durum, yine bizzat kendisi tarafından takılan lakapla 'Kızıl Papaz'ın ortadan kaldırılması için düğmeye basılması için yeterli bir nedendi. Buna 1970'lerin başında serpilip gelişen Kıbrıs-SSCB ilişkilerini de ekleyebiliriz.

Ancak her şeye tuz biber eken olayın, EOKA-B faaliyetlerine açıkça destek veren, ona silah ve lojistik sağlayan Yunan Alayı ELDİK için Makarios'un yazdığı 2 Temmuz 1974 tarihli ünlü mektup olduğu konusunda uzmanlar hemfikirdir.

Kıbrıslı Türk gençliğinin rahmetli Serter'in ders kitaplarında asla okuyamayacağı bu mektupta Makarios, 1960 anlaşmaları gereği adada yasal biçimde bulunan Yunan Alayına "basın gidin, sizi istemiyoruz" çekmiş, bunun karşılığını da sadece 13 gün sonra başkanlık sarayını kuşatan Yunan tanklardan açılan ateşle almıştır.

Makarios'un o an kendisine ziyarette bulunan gençlerle birlikte sarayın arka kapısından kaçıp kurtulması, sonra da öldü diye yayın yapan devlet radyosuna cevaben Baf'ta bir radyodan 'ölmedim, yaşıyorum' demesi kuşkusuz tarihsel gerçeklerdir.

Ardından Samson'un başkanlığı, Türk Ordusunun müdahalesi ve adanın karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesi pek tabii ki resmi tarih kitaplarında kendine yer bulmuştur.

Bu noktada adanın güneyindeki nesillerin de 15 Temmuz darbesi ile ilgili hep karanlıkta tutulması, sanki de bunun hiç olmaması ve gene de 20 Temmuz'un sebepsiz gerçekleşmesi, anlatılan büyük yalanlara örnek teşkil etmektedir.

Adanın bugünkü güvensizlik ortamının oluşmasına, birbirlerine düşman nesiller yetişmesine unutulmaz katkılar sağlayan bu tarihsel gerçeklerin gizlenmesi, bugün içinde bulunduğumuz çıkmazların en büyük sebebi olarak durmaktadır.

Kuşku yok ki, bir gün bu ada barış ve huzur ortamı içinde yaşayacaksa, bu kültürle yoğrulan, gerçekleri kendine meşale eden tarihçilerimize çok iş düşecektir.

Çünkü büyük Alman filozofu Hegel'in insanlığa salık verdiği gibi, "tarihi öğrenmeyenler, onu tekrar yaşamak zorunda kalırlar…"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.