Mesai saatleri, Güzelyurt Hastanesi, işte biz

Yayın Tarihi: 17/02/17 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Akşamdan sabaha herşeyin değişebileceği bir ülkede yaşıyoruz.

Bu anlamda bir istikrarın sahibiyiz.

Daha önce yazmıştım, hayatımız belirsizlikler üzerine kurulu.

Siyasete, seçimlere, kazanmaya, saçma sapan gündemlere harcadığımız zamana, enerjiye yazık.

Daha organize, daha güçlü bir sistem kurulmalı.

Her dönem, her isteyen, keyfine göre devlet çarklarıyla oynamamalı.

Böyle devlet olunur, insanlar devlete böyle güvenir, inanır, benimser.

Peki, nasıl olacak?

Kendi mesai saatlerini bile bir düzen ve sistem içinde düzenleyemeyen, çalışma organizasyonunu dahi yapamayan bir mekanizma.

Kamuda çalışma saatlerinin krize dönüştüğü bir devlet.

Özel sektör de bir işçi, gecenin bir saati, çamur yoğurma makinesine düşerek hayatını kaybediyor, üstelik hafta sonu.

Ne saati belli, ne günü, ne zamanı, kimsenin derdi olmadı.

Devlet sadece kamu kaynaklarını kullananların, sadece vergi, sadece hamaset, sadece sözle yaşatılmak değil.

Devlet bir irade, bir gelenek, kural, kanun, plan ve ciddiyetle yaşar, yaşatılır.

Devletle, devlet olanaklarının partileştiği bir düzen bizimkisi.

Kamusal reformları, kendi işleyişini, bürokrasisini düzenlemeyi, güncellemeyi, vatandaşına kamusal hizmeti hızlı ve kaliteli sunmayı, ekonomik protokollere bağlayan, buna rağmen yapamayan bir sistem neyi düzeltecek.

Hamasete, siyasi manevralara ve günlük kısır kavgalara heba ediliyor güzelim memleket.

Geçtiğimiz Pazar gecesi saat 22.30 civarı telefonum çaldı.

Dipkarpaz Belediye Başkanı Suphi Coşkun.

"Şuan hastaneye geldik, çocuk hasta, sıcaklığı düşmüyor. Sadece iki hemşire var. Doktor yok, ilaç yok, eczaneler kapalı. Şimdi biz ne yapalım? Derdimizi kime anlatalım? Bunlarda gündeme getirilsin."

Sağlık tartışmaları sürerken bir başka pencereden, bir başka bakış açısı, başka bir gerçek.

Bunları kim, nasıl düzeltecek, var mı böyle bir dert?

Bir hastane yapılmasını bile yüzüne gözüne bulaştıran bir yönetim.

Bu saatten sonra Güzelyurt hastanesi yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur.

İllaki birileri memnun olacak, illaki birileri pastadan pay alacak.

Bu iki olayın ortak bir noktası var.

Bu iki olay bizim gerçeğimiz ve 1974 sonrası yarattığımız düzenin, normalleştirdiği, sıradanlaştırdığı, şaşırmadığımız, gülüp geçtiğimiz yaşanmışlarımız.

En kötüsü, bu tür gelişmeler Kıbrıslı Türklerin geneline yakıştırılıyor.

Kıbrıslı Türklerin kendine güvenini zedeliyor, ülkesine inancını törpülüyor.

Kişiselleşmeyi, aynılaşmayı, düzene ayak uydurmayı güçlendiriyor, teşvik ediyor.

İçimizdeki doğruları, yanlışlarla imtihan ediyor.

Ortak kayıplar artarken, ortak sevinçlerimiz azalıyor.

Paylaştığımız, sevindiğimiz, konuştuğumuz, ortak başarı öykülerine, güzelliklere, mutluluklara, ortak vicdan muhasebesine ihtiyacımız var.

Bu ülkede güzellikler de var demeyi özledik.

Ortak derdimiz vicdan olsun diyorum.

Vicdanımıza soralım, vicdanımızla cevaplar arayalım.

Bu hale nasıl geldik, bu düzeni nasıl kurup, hala korumayı başarıyoruz.

Soralım vicdanımıza;

Bu kadar küçük bir ülkede, bu kadar yerleşmiş sorunlar da payımız nedir?

Bulunacak cevaplar ortak düşüncemiz olsun.

Ortak düşüncelerimizin birleştiği gün, aydınlıklar yakındır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları