Devlet olma iddiasındaysak...

Yayın Tarihi: 19/04/17 07:30
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
18 Nisan 1999 seçimleri sonrasında Rahmetli Ecevit'in başında olduğu Demokratik Sol Parti, oyların yüzde 22.2'sini alarak birinci parti olmuş, Başbakan olarak girdiği seçimlerden yine hükümeti kurmaya en yakın isim olarak çıkmıştı.

Tabiî seçim yorgunluğu vardı ve birkaç gün dinlenmek üzere Türkiye'den ayrılmak istemişti. Çok sevdiği Kıbrıs'ta almıştı soluğu.

O dönemde Türkiye'nin tek bir özel uçağı vardı. Başbakan'ın kullandığı ATA uçağına, eşi Rahşan Ecevit, korumaları, özel kalemi, Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel, basın danışmanı hatta çeşnicibaşı görevini yürüten arkadaşı doldurarak Kıbrıs'a tatile gelmişti. Jasmine Court Oteli'nin bir kanadı kapatıldı ve seçim yorgunu Başbakan Ecevit, burada birkaç gün tatil yapıp dinlenecekti.

Öyle de yaptı.

Nereden mi biliyorum bu kadar detayı?

Çünkü o dönemde Jasmine Court'un havuz başında 24 saat esasıyla tamı tamına beş gün geçiren ve Ecevitlerin balkona çıkıp bir fotoğraf karesi vermesi için uzun ve meşakkatli bir bekleyiş içinde olan gazetecilerin arasında ben de vardım.

Rahmetli Ecevit, Ata uçağının yakıtını kendi maaşından ödememiştir diye düşünüyorum. Jasmine Court'ta kapatılan kat ve kanadın parasını da kendi aile bütçesinden karşılamamıştır.

O Ecevit ki, ilk milletvekilliği yıllarında TBMM'ye belediye otobüsü ile gitmesiyle ünlenmişti.

Ecevit, o dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı idi. Ankara'da olsa Başbakan, tatil yaptığı Jasmine Court'taki otel odasında da Başbakan, çocuğu yoktu ama olsaydı ve mezuniyet törenine iştirak etmiş olsaydı, orada da Başbakan olacaktı.

Başbakan Hüseyin Özgürgün'ün kızının mezuniyet törenine giderken ona eşlik eden heyetinde kimler vardı, hatırlamıyorum. Bize göre gerekli ya da gereksiz olabilirlerdi ama bu ne benim ne Meclis dışı bir muhalefet partisinin ne de Ombudsman'ın takdir edip karar verebileceği bir şey.

Başbakan, gerekli görüp heyetine almış. Görmeseydi almazdı.

"Hadi size kıyak yapayım da Türkiye'ye gezmeye götüreyim" diyerek bunu yapmadığına eminim.

Halkın Partisi, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin iki devlet esasına göre, nitelikli bir ilişki içerisinde olması gerektiğini savunuyor sürekli olarak. Son derece de haklılar bence.

Ama bunun böyle olmasının gereklilikleri var tabiî.

Devletin Başbakanı, kendimizi devlet olarak saydırmak istediğimiz Türkiye'ye elini kolunu sallayarak, sırt çantalı turist gibi gidemez.

Hele hele Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'nın da olacağı bir ortamda hiç bulunamaz.

Kaldı ki Özgürgün, beğeniriz ya da beğenmeyiz, ülkenin Başbakanıdır. Lefkoşa'da Başbakanlık binasında Başbakandır, evde gece yarısı uyurken de Başbakandır, tatilde iken de Başbakandır, kızının mezuniyet töreninde de Başbakandır.

Muhalefetin 'kalitelisi ve ucuzu' vardır.

Halkın Partisi, ne yazık ki, sosyal medyada ses getireceğini düşündüğü için, ağırlığına yakışmayan ucuzlukta bir muhalefet yapıyor; üstüne üstlük, anayasal kurumları da buna alet ediyor.

Sonuç olarak, devlet olma iddiasında isek, Başbakan görevde olduğu sürece, 'nerede olursa olsun' Başbakandır. Ha devlet olma iddiamız yoksa zaten Başbakanlık makamına da, o makama talip olmaya da gerek yok.

Evet sosyal medya mafyası… atış serbest! Saldırın…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rasıh REŞAT yazıları