"Kıbrıs valisi" kelle aldı!

Yayın Tarihi: 11/02/11 07:00
okuma süresi: 15 dak.
A- A A+

Türkiye ile KKTC yetkilileri arasında yaşanan gerginlik nedeniyle birilerinin kellesinin gideceğini tahmin ediyorduk ama bunun Kaya Türkmen olacağını, en azından böyle sıcak bir ortamda onun kellesinin gideceğini tahmin etmemiştik.

Kaya Türkmen, şimdiye dek KKTC'ye atanan en sıra dışı büyük elçi görüntüsü çizdi.

Çünkü, önceki elçiler adaya gelir birer kapalı kutu olmaktan dışarı çıkmaz ve görevlerini tamamlayınca da sessiz sedasız giderlerdi.

Hatta birkaç hükümet yöneticisi dışında kimseyle görüşmezler, muhalefete selam bile vermezler, yine birkaç gazeteci dışında basınla içli dışlı olmazlardı.

Kaya Türkmen, elçi olarak geldiği adada resmen yeni bir çığır açtı.

Sadece hükümete yakın siyasi ve kişilerle ya da gazetecilerle değil, herkese aynı eşit mesafede olmayı yeğledi.

Kısa sürede çok da dostluklar kurdu, eskilere nazaran…

Türkmen, Kıbrıslı Türklere çabuk ısındı ve uyum sağladı ama bir türlü Yardım Heyeti'nin başındaki Halil İbrahim Akça ile aynı samimiyeti kuramadı.

Çünkü Akça adaya geldiği günden itibaren kendini elçinin de üstünde bir Kıbrıs valisi olarak gördü, herkese tepeden baktı.

Sanki de birileri tarafından kurulup gönderilmişti buraya!

Bunun ilk göstergesi de Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'na 'Kıbrıs Türkünü cezalandırmak' lazım dediği an ortaya çıktı.

Türkiye'nin buradaki memuru, beğensek de beğenmesek de KKTC Cumhurbaşkanının makamına kadar gitmiş ve çok sert bir ültimatom vermişti…

Ona göre yıllardan beridir KKTC yanlış yönetilmiş ve bunun bedeli de Kıbrıs Türkü tarafından ödenmeliydi.

Bunu ortaya çıkaran yazımız sadece Kıbrıs'ta değil Türkiye'de de bir çok basın kuruluşunda yayınlandı ve büyük rağbet gördü.

Halil İbrahim Akça bunları yazdığımız gün hiç gecikmedi ve bir cevabi mektup göndererek bu sözleri saf ettiğini itiraf etti ve gönderdiği açıklamayı bu köşede yayınladık.

Akça'nın itiraf mektubu daha da büyük bir etki yarattı ve Kıbrıs Türkü işte o anda Akça'nın notunu verdi ve tepkiler de yükselmeye başladı.

Aslında tüm bunlar şimdi olacak olan gerginliğin bir göstergesiydi.

Bu olayın patlak vermesinden hemen sonra Ankara hükümetinin en üstünde bulunanlar sıraya girdi ve ağızlarından çıkan her kelime Kıbrıs Türkünün yüzünde şamar gibi patladı, daha da ötesi yüreğinde derin izler bıraktı.

Kaya Türkmen görevden alındı bu artık kesin.

Ancak yerine Halil İbrahim Akça'nın atandığı yönündeki söylentiler halen doğrulanmadı.

Umarız da bunlar sadece söylentilerden ibaret olarak kalır.

Aksi halde bundan sonrasının tufan olacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yoktur.

Aşağıda bir kez daha hatırlatmak için hem 23 Aralık tarihli hem de 24 Aralık tarihli

Akça'nın açıklamasını içeren yazılarımızı yayınlıyor ve bir hatırlatma yapmak istiyoruz:

…

Kıbrıs Türkünü cezalandırmak lazımmış!

Levent Özadam-Kıbrıs Postası (13 Aralık 2010)

Bu yazıyı yazıp yazmamak arasında gidip geldim uzun bir süre...

Türkiye ile KKTC arasında görüntüde güçlü ama perde gerisinde iyice zayıfladığı bir dönemde bu tür yazılar yazmanın ne kadar hassas olduğunu, sorumluluk gerektiğini de iyi idrak ediyorum.

Ama bazı şeyleri bilip de yazmamak, hele adınız kadar emin olduğunuz birtakım söylemleri kamuoyu ile paylaşmamak da çeyrek asırdan fazladır sürdürdüğüm bu mesleğe bir ihanet olarak görürüm.

Bu yazıyı kaleme alıyorum çünkü hem buradan hem de Anavatan bildiğimiz Türkiye'den birileri ana-yavru ilişkisini bitirmek için var gücüyle çalışıyorlar.

Kime ne batıyor bilemeyiz ama bu konuda çatlak sesler nereden gelirse gelsin bunları sayfamıza aktarmak, kamuoyunun bilgisine sunmak ve daha fazla geç olmadan bir takım önlemler alınmasını sağlamak da bizim görevlerimiz arasındadır.

***

Başlıkta da belirttiğimiz gibi bu Ankara'nın yeni Kıbrıs politikası mı bilinmez ama, Kıbrıs Türkü'nü cezalandırmak için birtakım girişimler olduğu muhakkak.

Bu sözü söyleyen Ankara'nın ilk kez KKTC'ye atadığı müsteşar olan Halil İbrahim Akça...

Hani şu ilk atandığı günler 'vali' diye nitelendirilen kişi.

Söylenene göre KKTC'ye yapılan maddi yardımları yönlendiren ve bu konuda tek yetkili...

Kıbrıs Türkü'nün artık cezalandırılması gerektiğini düşünüyor!

Hem de bu söylemi bu ülkenin ortak iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı'na söylüyor...

Yani Derviş Eroğlu'na, bu sözleri söylemek için özel olarak makamına gidiyor.

Biz de diyoruz birkaç aydır Sayın Eroğlu niçin bu kadar tedirgin diye!

Bir kez daha tekrarlıyorum;

Ankara'nın buraya atadığı bir müsteşar, KKTC Cumhurbaşkanı'nı makamında ziyaret ederek artık Kıbrıs Türkü'nün cezalandırılması gerektiğini, bunun için Eroğlu'nun UBP'ye talimat vererek bu operasyonu başlatmasını istiyor.

***

Cumhurbaşkanı Eroğlu bu söylemden o kadar çok endişe ve tedirginlik duyuyor ki, bunları çok az kişiyle paylaşıyor.

Bir de 1 kasım 2010 tarihinde Ankara'daki zirvede dile getiriyor.

Hani şu, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Ali Babacan, İrsen Küçük ve kendisinin olduğu zirvede.

TC'li yetkililer sallamıyorlar bile kendisini...

Ya da hiç duymamış gibi yapıyorlar!

Sayın Eroğlu bu bilgiyi inkar mı eder ya da artık toplumuyla paylaşır mı bilemeyiz.

Ama artık bir gerçek var ki, Anavatan-Yavruvatan ilişkileri hiç de eskisi gibi değil!

Sanki de ana şefkati gitmiş, yerine üvey anne zulmü gelmiş...

***

Tahminimiz o ki, bu yazdıklarımıza Halil İbrahim Akça'dan da yalanlama gelecek.

Çünkü bu sözleri Kıbrıs Türkü'nün gözünün içine bakarak söylemek yürek işi...

Ama KKTC devletinin başındakine sanki de talimat verir gibi dikte etmek işin kolayı...

Nasıl olsa bizimkiler, 'otur arap kalk arap" misali alışmışlar başlarını sallamaya!

Buradan Müsteşar Akça'ya soruyoruz;

Kıbrıs Türkü ne günah işlemiştir ki, onu cezalandırmak gibi bir gaflet içine düştünüz?

Cezalandırma fikri sizin şahsi düşünceniz mi yoksa artık Ankara'nın yeni Kıbrıs politikası mı olarak kabul edelim?

Kıbrıs Türkü'nü zaten yıllardır Rumlar cezalandırıyor, İngiliz cezalandırıyor, BM cezalandırıyor, AB cezalandırıyor, şimdi biz şamar oğlanı mıyız ki Anavatan bildiğimiz Ankara cezalandırmaya çalışıyor.

***

Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC arasında perde gerisinde neler oluyor bilmiyoruz.

Ancak görünen odur ki KKTC'nin iç işlerine o kadar çok TC yetkilisi karışıyor ki muhatabımız kim bunu bile bilmiyoruz.

Bizim bildiğimiz Ankara'nın atadığı Lefkoşa elçisi var bir...

Tam onu sevmeye başlamışken, insan içine giren bir elçi var diye sevinirken, Halil İbrahim

Akça'nın burda görevi nedir tam olarak?

Yoksa biz mi çok kuruntuluyuz da, Ankara ile Lefkoşa ilişkilerinde bir üslup, bir iletişim sorunu mu başgöstermeye başladı son dönemde?

***

Halil İbrahim Akça, 12 Hazarin'da Türkiye'de yapılacak olan seçimlerde AK Parti'den Sivas milletvekili adayı olacak.

Önümüzdeki Nisan ayında da adadan ayrılacağını biliyoruz...

Acaba bu kısa sürede kendisine Kıbrıslı Türklerini tertipleme görevi mi verildi ve bunu içindir çabası?

Akça, Kıbrıs Türkü'nü bu kadar mı haysiyetsiz, tembel ve onursuz sanıyor?

Kendisine hemen bir örnek verelim o zaman;

Tahmininin aksine Kıbrıs Türkü en az onun kadar onur ve haysiyetine düşkündür.

Bilir mi ki, Kıbrıs Türk insanı her türlü kötü şartlardan dolayı gider Rum kesimine yerleşir orada çalışır ekmeğini kazanır ama burdaki yakınlarına Londra'dayım der...

Böyle onurlu insanların yaşadığı bir toplumu, hem de yavru diye bildiğinizi zannettiğimiz Kıbrıs Türkünü cezalandırmak da neyin nesi sayın Akça?

Umarız bunları yalanlamaz, umarız sessiz de kalmaz ve bir açıklama yaparsınız...

Aksi halde Ankara'nın memurunu istemeyenleri haklı çıkarmış olacaksınız, bizden uyarması!

……

Halil İbrahim Akça itiraf etti!

Levent Özadam-Kıbrıs Postası (14 Aralık 2010)


26 yıllık meslek hayatımızın en yoğun günüün yaşadık dün.

Yazdığımız yazılara genelde çok sayıda olumlu ya da olumsuz tepki alırdık ama dünkü kadar hiç bir zaman işlemedi telefon trafiğimiz.

İşin en garip yani, bizi arayanların ya da mesaj gönderenlerin, nasıl olur da TC kökenli birinin böyle yazılar yazdığını sorması oldu.

Doğrusu bu işi epey garipsedik, oysa biz bilirdik ki gazetecilik kutsaldır ve evrenseldir.

Elinize çeşitli bilgiler ulaşır, bunları araştıırırsınız ve doğruluğuna emin olunca da kamuoyunu aydınlatmak için yayınlarsınız.

Bu kadar basit yani...

Dün bu sayfada eleştirdiğimiz Müsteşar Halil İbrahim Akça, Ankara'da olmasına rağmen TC Elçiliği basın müşavirliği kanalıyla bir açıklama gönderdi.

Öncelikle duyarlılık gösterip bu açıklamayı yaptığı için teşekkür ederiz.

İşin daha da ilginç yanı biz dünkü yazımızdan sonra kendisinden 'yalanlama' türünde bir yazı bekliyorduk.

Aksine kıbrıs Türkü'nün cezalandırılması gerektiği yönündeki sözlerin kendi ifadeleri olduğunu kabul eden bir yazıydı.

Tek nüans vardı, o da Türkiye insanının cezalandırılması yerine, Kıbrıs Türkünün cezalandırılmasına işaret etmesiydi.

İşte Halil İbrahim Akça'nın açıklaması;

***

"Levent Bey,

13 Aralık 2010 tarihli "Kıbrıs Türkünü Cezalandırmak Lazımmış!" başlığı ile, genelde Türkiye Cumhuriyeti-KKTC ilişkileri özelde ise şahsımla ilgili yazdığınız yazıyla ilgili açıklama yapma gereği duydum. Sizden ricam aynı şekilde bu açıklamayı da yayınlamanızdır.

Öncelikle bahse konu ikili görüşme ve konuşulanlar ile ilgili biraz daha ayrıntılı bilgilendirme yapmak istiyorum. Konu şudur. Hatırladığım kadarıyla 2010 yılı Haziran ayında Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret ettim ve birkaç saat ağırlıklı kısmı KKTC ekonomisi olmak üzere bir görüşme yaptık. Bu tür görüşmeleri daha öncede defalarca yapmıştık. Konuşmanın bir yerinde Sayın Cumhurbaşkanı bir önceki hükümetin ekonomiyi hatalı kararlarla kötü duruma getirerek kendilerine devrettiğini, Türkiye tarafının ise ekonomik tedbirlerin alınmasını mevcut iktidardan beklediğini ifade etti.

Ben de "KKTC ekonomi yönetiminde eğer bahsettiğiniz gibi hatalı kararlar alınmış ve bunun sonucunda daha fazla bütçe açığı oluşmuş ise yeni gelen iktidarın tedbir alması gerekir, tedbir almayarak ortaya çıkan maliyeti Türkiyeden daha fazla kaynak alarak kapatmak doğru olmaz, eğer hatalı kararların bir bedeli olacak ise bu cezayı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil KKTC halkı kendisi ödemelidir. Zira buradaki iktidarları seçen KKTC halkının kendisidir. Aksi halde KKTC ekonomisi kendi ayakları üzerinde duramaz" şeklinde bir yorum yaptığımı hatırlıyorum.

Levent Bey biz bugünde böyle düşünüyoruz. Bu ifadelerden Kıbrıs Türkünün cezalandırılması anlamı asla çıkmaz. Saadece anlatılmaya çalışılan KKTC ekonomisisinin disiplin edilmesidir. Alınan kararların sorumluluğunun üstlenilmesidir. Bu bakış açısı benim şahsi düşüncelerimin ötesinde kurumsallaşmış ve protokollere yansımış bir politikadır. KKTC ekonomisinin kendi ayakları üzerinde duracak hale gelmesi için büyük çaba sarfediyoruz. Ekonomik program incelendiğinde her şeyin açık ve şeffaf bir biçimde orada yazılı olduğu görülecektir.

Ayrıca, yazınızda geçen birkaç hususa daha değinmek istiyorum.

Birincisi, benim ünvanım "TC Teknik Heyeti Başkanı" dır. Yıllardır TC-KKTC ekonomik programları iki tarafta oluşturulan Teknik Heyetler tarafından yürütülmektedir. Başkanı olduğum heyet Ankara'da her ay toplanır ve programda yer alan tedbirlerin takvimine uygun olarak yapılıp yapılmamasına göre protokolde öngörülen kaynağı serbest bırakır. Yılda iki defa da KKTC'ye programı gözden geçirmek üzere gelir.

Ben yaklaşık sekiz yıldır bu görevi yürütüyorum. Ekonomik dengeler fazla bozulduğu için de yaklaşık 15 aydır KKTC'de daha fazla bulunarak programın hayata geçirilmesine katkı sağlamaya çalışıyorum.

İkinci husus, benim 2011 yılında Türkiye'de yapılacak genel seçimlerde milletvekili olacağıma dair ifadelerinizle ilgili. Daha öncede sizin köşenizde buna benzer bir haber yer almış ve bende sizi arıyarak konuya açıklık getirmiştim. Konuyu burada tekrar açıklamak istiyorum. Öncelikle belirtmeliyimki Kıbrıs'ta bana böyle bir yakıştırma yapılmasından gurur duydum.

Ancak, Türkiye'de benim hakkımda bu tür haberler 2007 yılı seçimlerinden öncede çıkmıştı ve ben o seçimlerde adaylık başvurusunda bulunmamıştım. Kıbrıs'ta ortaya çıkan bu söylentiler o dönemde yazılan haberlere dayanıyordur diye düşünüyorum. Yoksa, ben burada bulununca programın uygulanacağı benim buradan ayrılmamla programın uygulanmayacağı gibi bir düşünce TC-KKTC ilişkilerini çok basite indirgemek olur.

Üçüncüsü, haberin bir yerinde "Tahminimiz o ki bu yazılarımıza Halil İbrahim Akça'dan da yalanlama gelecek" diyorsunuz diğer taraftada hükmü veriyorsunuz ve "Tahmininin aksine Kıbrıs Türkü en az onun kadar onur ve haysiyetine düşkündür" diyor ve yan sütünda da 10 üzerinden 1 puan verek haberi ne amaçla yazdığınızın ip ucunu veriyorsunuz. Yaklaşık 6 ay önce konuşulan bu görüşmenin içeriği çarpıtılarak neden bugün gazetede yazılmıştır. Yoksa, bu haberin zamanlaması, bu hafta Ankara'da yapılacak Teknik Heyet Toplantısı'nın gündemindeki konular ile mi ilişkilidir?

Levet Bey burada sizin aracılığınız ile Kıbrıs Türk halkının resmi doğru okumasını arzuldığımı duyurmak istiyorum. Ortada KKTC ekonomisisinin güçlendirilmesi ve taşların yerli yerine oturtulması için gösterilen çaba dışında başka hiçbir şey yoktur.

Selam ve saygılarımla,
(Halil İbrahim AKÇA)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları