Yeniden yapılandırma hükümeti...

Yayın Tarihi: 09/03/11 10:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Sadece KKTC'ye değil tüm Kıbrıs'a hayat getirecek olan Anamur'daki temel atma töreni bile ülkede yaşanan gerginliğin yumuşamasına yetmedi.

Çünkü orada da yapılan nutuklarda vatan-millet-Sakarya'dan öteye gitmedi...

Hükümet bu temel atma töreni ile bu işten sıyıracağını sanıyorsa yanılıyor.

Hükümetin gidişatı hiç de iç açıcı değil!

Değil çünkü tam manasıyla köşeye sıkışmış durumda...

Ülkeye yeni bir soluk getirebilecek ne büyük bir kabine değişikliği, ne de bir koalisyon hükümeti parti içi dengelere açısından bir türlü cesaretli bir kararla gündeme gelemiyor.

Hoş, kabine değişse ya da yeni bir koalisyon hükümeti kurulsa ne olacak?

Bize göre hiç bir şey olmayacak!

Çünkü bizim asıl sorunumuz çarpık, kokmuş ve çürümüş sistemde...

Bu da kabine değişikliği ya da koalisyon ortaklığıyla düzelecek gibi değil.

Bu gerginlik daha fazla büyümeden akıl edip de sistemi sil baştan değiştirecek çözümler üretmek için Yeniden Yapılandırma Hükümeti'ne ihtiyacımız var bizim...

Yani, bu kötü dönemde herkesin eşit olarak elini taşın altına koyacağı, eğer fedakârlık yapılacaksa eşit ve adil olarak yapılacak özveriler ancak yaraya merhem olabilir.

Hükümetten tutun, muhalefet partilerine, sivil toplum örgütlerinden tutun da üniversitelere, tabi ki en önemlisi sessiz çoğunluk olan halkımızın desteği lazım böyle bir yeniden yapılandırma için...

Öncelik nüfus sayımı tabi ki...

Bir ülkenin nüfusunun bilinmemesi kadar saçma bir şey daha olabilir mi?

Sonra Türkiye ile ilişkiler...

Toplum olarak Ankara'nın paketine isyan bayrağı açıyoruz da, niçin şimdiye kadar hiç bir siyasi kurum ya da örgüt kendi paketimizi gündeme getirip kendimizi Türkiye'ye anlatma yolunu seçmiyor hala anlamış değiliz...

Bu konuda top hükümettedir;

Önümüzdeki günlerde atmosfer daha da ısınacak, eylemler meclis önüne taşınacak, El-sen grevi ile belki karanlıklara bürünecek ve kaos ortamı eskisinden daha fazla bizi sarmalayacaktır.

Şunu kesinlikle anlamakta yarar var ki, biz toplum olarak ortak paydalarda buluşup, kendi tasarruf önlemlerimizi kendiniz alamazsak, bu nüfus karmaşasının önüne geçemezsek, partizanlık ve popülizmden taviz vermekten kaçınmazsak, Türkiye önümüzdeki günlerde çok daha sert tedbirlerle karşımızda duracak ve tüm bunlar sonrasında yaşanacak olanlar, toplumda tamiri mümkün olmayan tahribatlar yaratacaktır.

Yeniden Yapılandırma Hükümeti belki son fırsatımızdır...

Ülkede yaşayabilir ve kalıcı bir adil sistemin yeniden yapılandırılması için herkesin eşit şartlarda katkı koyması ve uzlaşı ortamları yaratılması, sonucunda da yapılacak bir genel seçimle halkın iradesine başvurulması sessiz çoğunluğun ortak kanısıdır.

Yok, bildik kafayla gideceğiz diye ısrar edersiniz, sadece kendinize değil toplumun tüm kesimlerine zararlar verirsiniz ve geri dönüşü olmayan yola girmiş olursunuz.

Bir velinin feryadı!

Okurlarımızdan Dolunay Azizoğlu aradı dün.

Kızgındı, öfkeliydi, sinir içindeydi.

Oğlu Zekai'nin öğrenim gördüğü Şht. Doğan İlkokulu'ndan dün sabah telefon almış," acele gelin oğlunuz kafasını kapıya vurdu" diye!

Apar topar gitmiş okula ve küçük Zekai'nin başı kanlar içinde...

Haklı olarak isyan ediyor, "madem böyle bir kaza oldu niçin okul yönetimi hastaneye götürmedi" diye!

"Başında üç santim yarık olan bir çocuğun hastaneye götürülmesi için illa ki velisi mi beklenir" diye isyan ediyordu.

Müdür Ahmet Miralay, böyle vakalarda bazen ailelerin çocuklarını hastaneye götürmek istediklerini söylemiş.

O da kendince haklı olabilir de, ya daha acil vakalar, zamanla yarışır kazalar olsa ve Allah korusun minik öğrenciler devletin okulunda bekletildi diye hastaneye yetiştirilmese ne olacak peki?

Bize göre artık bu konularda bir politika olmalı.

Bakanlık bu tür kazalarda ne yapılacağının kararını vermeli ve böylece idare-veli sürtüşmesi de önlenmeli.

Ayrıca bir dip not daha;

Okul idaresi küçük Zekai kapıya başını vurdu diye olayı duyurdu ya, aksine çocuklar arasında meydana gelen bir kavganın neticesiymiş bu yaralanma.

Dalkavuk

Padişahın canı patlıcan çekmiş…
Yapmışlar, afiyetle yemiş ve demiş ki:
- "Şu patlıcan ne güzel sebzedir."
Dalkavuk onaylamış:
- "Ağzınızın tadını biliyorsunuz… Öyle lezizdir ki, 40 çeşit yemeği olur, tatlısı olur, turşusu olur… İnsan yemeğe doyamaz, parmaklarını yer."
Ertesi gün. Padişah tersinden kalkmış…
Bir gün önce çok beğendi diye, yine patlıcan yapmışlar, sofrasına getirmişler. Kükremiş bu sefer…
- "Ne bu yahu, her gün patlıcan patlıcan, bari bir şeye benzese!"
Dalkavuk atılmış hemen…
- "Haklısınız valla! Ne yemeği yemek, ne tadı tat, zaten kara kuru bir şey."
Padişah kızmış:
- "Sen değil miydin, daha dün, patlıcanı yere göğe sığdıramayan? Alay mı ediyorsun benle?"
Dalkavuk eğmiş boynunu…
- "Aman padişahım, yanlış anlaşılmasın" demiş, "Ben sizin dalkavuğunuzum, patlıcanınız değil."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları