Bakandan fırça yiyen, Başbakan!..

Yayın Tarihi: 28/11/11 06:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Nazım Çavuşoğlu, sıradan bir vekil iken, hele de muhalefetteyken böyle değildi.

Daha mülayim, daha ılımlı ve daha mütevazi!

Ne olduysa bakan olduktan sonra oldu!

Biraz da şımartıldı…

Önce Tarım Bakanı, sonra Milli Eğitim Bakanı, daha sonra da hayalindeki bakanlığın başına geçti.

Siyaset basamaklarını hızla çıkarken, geldiği makamlar belli ki kendine yaramadı.

Ya da başka bir deyişle bu sorumluluklar kendine ağır geldi.

Dostlukları, arkadaşlıkları unuttu, kendini halkın çok yükseklerinde görmeye başladı.

Ayrıca, yapılan eleştirilere de tahammül gösteremez bir ruh yapısına büründü.

Daha geçtiğimiz hafta parti yayın organı Güneş gazetesinde bir yazar arazi mafyalarını gündeme getirince neredeyse cinnet geçirdi ve grup toplantısında gazeteyi parçaladı.

Bu yazarın yakın arkadaşı olan bir bakanı tepeden tırnağa yıkadı.

Yakın dostları bile, eski Çavuşoğlu'nu arar hale geldi.

Bir çoğu da, aldığı görevlerin ağır geldiği görüşünde birleşiyorlar.

Çavuşoğlu'nun son rezaleti geçtiğimiz Pazartesi günü, Meclis'teki başbakanın odasında yaşandı.

Hem de herkesin hayret dolu bakışları arasında.

Çavuşoğlu, sadece bakan ve vekil arkadaşlarına değil başbakana bile hem de başbakanın odasında, hem de yüzüne baka baka postasını koyarken, başbakanın büyük bir olgunluk göstererek, Çavuşoğlu'na cevap vermediği gözlemlendi.

Peki Çavuşoğlu'nun derdi neydi?

Barkan Çavuşoğlu, istiyor ki isten bakan olsun isterse vekil, buna başbakan da dahil kendi alt yöneticileriyle işi olan her kim olursa olsun, direk olarak onları aramasın.

Hatta daha da ileri giderek 'arayamaz' diyor!

"Benim müdürümü, benim müsteşarımı, benim kaymakamımı, kimse arayamaz, buna başbakan da dahildir" diye koydu postasını, hem başbakanın hem de diğer arkadaşlarının gözünün içine baka baka..

Odada bulunanlar ise, Başbakan Küçük'ün, bu sözlere sinirlendiğini ancak belli etmemeye çalışarak cevap vermediğini söylüyorlar.

Ama bu demek değildir ki, Çavuşoğlu'nun, bu aşağılayıcı tepkisi cezasız kalmayacak.

Olay şahit olanlar, bunun cezasının 'görevden almak' olduğunu söylüyorlar.

Bir çoğu, 'ben başbakan olsam, Çavuşoğlu şimdi bakan değildi' diye yorum yaptı.

Şimdi gözler Başbakan'da;

Bu rezalet ve aşağılama sonrasında, itibarının aşağılanmasına göz mü yumacak, yoksa 'şımarık bakan' lakabı takılan Çavşoğlu'na gereken cezayı verecek mi?

Bekleyip göreceğiz…

| ¤° o O | | ¤° o O |

Nerden baktığınız önemli!

Ülkede baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor.

Ankara'dan bir bakan geliyor, bir bakan gidiyor.

Önemli kararlar alınıyor, bizim hükümet olaylara biraz Fransız da kalsalar, ağızları iyi laf yaptığı için olumlu her şeyi kendi icraatları olarak göstermeye çalışıyorlar.

Aslında alakası yok!

Sağ olsunlar Türkiye'nin Lefkoşa Elçiliği dersini öyle bir güzel çalışmış ki, parmak ısırtacak kararların ardı arkası kesilmiyor.

Bu gelişmelere insanın nereden baktığı çok önemli.

İktidardaysanız ya da iktidara destek veriyorsanız, alkış tutar bunu KKTC hükümetinin başarısı olarak görüp, gösterebilirsiniz.

Hatta gurur bile duyabilir, eğer de biraz duygusalsanız iki duble çektikten sonra ağlayabilirsiniz de…

Ama olaya sırf muhalif açıdan bakacağım derseniz, gelişmeler her ne kadar Kıbrıs Türkünün geleceği için olsa da buradaki hükümeti kukla hükümeti olarak görürsünüz, olayı da iradeye müdahale olarak hissedebilirsiniz.

İnsan bazen olaylara daha geniş açıdan bakıp, bir ortasının olması gerektiğini düşünüyor ama olmuyor işte…

Örneğin karada petrol arama konusu;

Kimin aklına gelirdi değil mi, gün gelecek ve Mağusa bölgesinde petrol aranacak diye!

Doğrusu benim aklımın ucundan bile geçmedi şimdiye kadar.

Bizim hükümetin de benden farklı düşündüğünü zannetmiyorum.

Türkiye Enerji Bakanı'nın geleceğini daha iki gün önceden öğrendiler ve petrol konusu ise onlar için de sürpriz oldu.

Hadi petrol konusu Rumlara karşı başlatılan misillemenin bir devamı olabilir.

Ben su konusunu çok önemsiyorum.

Önceki gün bu konuda Türkiye'den yine konuklar vardı…

2014'de KKTC'ye gelmesi beklenen suyun, 2013 sonlarında getirilmesi söz konusu ve gelen uzmanlar bu işte çok ciddi…

Hani 20 yıldır bu hikayeyi dinler dururduk.

Aslında inanırdık da, ya da inanmak isterdik ve günlerce manşetler atardık, 'hayat suyu geliyor' diye…

Hem bizim hükümetler kandırdı bizi, hem Ankara hükümetleri…

Beşik gibi salladılar, uyuttular yıllarca!

Ama belli ki şimdi bu işin şakası yok.

Sadece ülkenin kuzeyini değil, tüm Kıbrıs'ın kaderini değiştirecek bir nimet bu…

Bir yandan bizim beceriksizlerin haline bakıp kızıyor, onları kukla hükümet olarak nitelendiriyoruz, bir yandan da hakikaten gözlerimizi yaşartacak değerde gelişmeler yaşanıyor memlekette.

Dedik ya işte, nereden baktığınız önemli…

| ¤° o O | | ¤° o O |

Okur Şikayeti:

Hazine Müdürü yazılı sınavdan neden kaçıyor?

"Başbakanlık, Hazine Müdürü'nün talebi üzerine 2 hafta önce Kamu Hizmeti Komisyonuna yazı yazarak Hazine ve Muhasebe Dairesi'ne 3 Şube Amirliği mevki için münhal açılması talebini bildirdi.

Şube Amirliği yarışma sınavları 44/2006 sayılı yasa ve sınav tüzüğüne göre yazılı yapılması koşuldur. Söz konusu yasa ve tüzüğün varlığını unutan ilgili Müdür sınavın yazılı olacağını duyunca önce geçen hafta Komisyona gidip Genel Sekreter Eren Ertürk'den sınavın sözlü olmasını talip etti, olumsuz yanıt alınca Pazartesi günü Çetin Uğural ile görüşüp sınavın istediği kişilerin kazanmasını garanti etmek adına pazarlığa oturdu.

Sınavın ya sözlü olmasına yada kendine yakın kişilere vekalet yolu ile verilmesini ya da bu münhalin iptal edilmesini talep eden Hazine Müdürü Fatma Görener, Dairede İngilizce bilen Ünüversiteli ve Kıdemli Maliye Memurları olmasına rağmen Komisyondakilere bu işleri sadece kendine yakın 3 kişinin yapabileceğine ikna ederek kendi formüllerinin uygulanmasını sağlamaya çalışıyor. Yazılı sınavı kazanabilecek diğer personelin hakkını yemeye çalışan Hazine Müdürü kimin bilgili olduğunu belirleyecek yazılı sınavdan neden kaçmaktadır...

Bu adil mi?"
(İsmi mahfuz)

Adem ile Havva

Tanrı Adem'le Havva'yı yaratalı birkaç saat olmuştu ve ikisi üzerindeki son rötuşları yapıyordu.

Elinde sadece monte edilecek iki parça daha kalmıştı. Bunları hangisine takacağı konusunda kararsızdı.

Sonunda onlara sormaya karar verdi. Elimde iki parça daha var, dedi. Bunları da sizlere monte edeceğim. Bunlardan biri ayakta işemeye imkan veriyor.

Bunu hanginiz ister?

Adem büyük bir coşkuyla atıldı:

Ben, ben! Bana ver onu. Çok eğlenceli olacak. Onunla ayakta işeyebileceğim. Ne olur bana ver onu.

Adem'in ısrarları ve çocuklar gibi zıplayıp durmasına fazla dayanamayan Tanrı, Havva'da bu konuda çok heyecanlı görünmeyince o parçayı Adem'e monte etti.

Adem sevinçten çılgına dönmüştü. Hemen etrafta koşturup her yere işaretini bırakmaya başladı. Bir kayayı ıslattı. Sonra kuma adını yazdı. Sonra da ilerideki bir taşı vurmaya çalıştı yeni oyuncağıyla.

Nihayet sakinleştiğinde Tanrı diğer parçayı monte etmek için Havva'nın yanına gitti.

Havva sordu:

- Bana takacağın parçanın adı ne?

- Beyin…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları