Türkiye basınının da şamar oğlanı olduk

Yayın Tarihi: 27/01/12 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Meslek hayatım boyunca en nefret ettiğim şey bir basın kuruluşu ya da bir meslektaş aleyhinde yazı yazmak olmuştur.

Mümkün olduğu kadar bu ilkeye özen gösteririm, ayrıca memlekette başka bir sorun kalmamış gibi bunları bir yana bırakıp meslektaşlarına saldıranlara da kızarım.

Ama artık çevremizde öyle tezgahlar dönüyor ki, yazmamak, yorum yapmamak ya da kızmamak elde değil!

Çünkü artık bu işler iyice çığırından çıktı ve çok değişik bir boyut kazandı.

Gazetenin logosunun hemen altında yazıyor;

"Türkiye'nin en iyi gazetesi" diye!

Allah versin, Türkiye'nin en iyi değil, en mükemmel gazetesi olsunlar.

Ama iyi gazete olurken de, buna layık olsunlar ve popolarının üstünde oturarak yapmasınlar bu mesleği.

Geçen hafta severek okuduğumuz ve beğendiğimiz Hürriyet'in kelli felli yazarlarından Yılmaz Özdil Kıbrıs Türkünü üç kuruşa satılan bir halk olarak Anadolu insanına lanse etmişti.

Şimdi de Türkiye'nin en iyi gazetesi olduğunu iddia eden bir gazete KKTC'de olmayan şeyleri oluyor gibi göstermeye çalışmış.

Türkiye'de büyük(!) gazetelerde geleneksel hale gelmiş bir habercilik anlayışı vardır.

Yapılan haber toplantılarında gazeteye girmeye layık görülmeyen haberler bile, yine aynı gazetelerin internet sitelerinde ballandıra ballandıra manşete çekilir!

Yine aynısını yapmışlar;

Sözde Türkiye'nin en iyi gazetesinin dünkü internet ortamında bir haber 'flaş haber' logosuyla okuyucuya servis edildi.

Bu habere göre PKK terör örgütü KKTC'de Beşparmak dağlarında kamp kurmuş ve eğitimleri burada veriyormuş.

Haberi yapan da Sabah Gazetesi'nin Ankara haber müdürü.

Daha da vahimi, aynı haberi Türkiye'nin en ciddi ve seviyeli gazetelerinden birisi olarak bildiğimiz Milliyet gazetesi de oradan kopya edip internet sayfasında manşete çekmiş.

Şimdi birisi kalkıp da bu haberler masumca yapılmış yanlışlıklar derse beni inandıramaz.

Gerçek amaçları nedir bilemeyiz ama bu işlerde artık bilinçli bir şekilde kasıt olduğuna inanıyoruz.

Sanki Türkiye basını el birliği ile Rum'un yıkamadığı KKTC'yi yıkmak için işbirliği yapıyor.

Nasıl Denktaş sevgisini anlatırken Kıbrıslı Türkleri satılmış diye lanse eden bir Yılmaz Özdil, büyük bir mesleki hataya düşmüşse bu iki gazetenin internet sitelerinde yayınlanan uyduruk haberler de Kıbrıs türküne karşı tezgahlanan bir oyunun parçasıdır.

Bizim aklımıza gelen şey ülkemiz ekonomisinde büyük payı olan üniversitelere karşı bir karalama kampanyasının başlatıldığıdır.

Bunların arkasında hangi zihniyet ve kimler var bilemiyoruz ama, bu haberleri okuyan Türkiye'deki hiçbir veli, bundan böyle çocuğunu KKTC'deki üniversitelere göndermez ve bunda da haklı nedenleri vardır.

Türkiye'deki bazı medya çalışanı dostlarımızla yaptığımız dünkü görüşmelerde de bu çizgide duyumlar aldık ve bunu güvenilir kaynaklardan duyunca yüreğimizin sızladığını hissettik.

Şimdi bir kez daha top hükümetin kucağındadır.

Her fırsatta Anavatan şükrancılığı yapıp, dalkavuk kılığındaki bu hükümet, birazcık ülkesine hizmet etmeyi aklına getirirse bu olayı devletler arası bir sorun haline getirir ve bunun hesabını sorar.

Yine hükümetle birlikte ülkede bulunan bütün üniversiteler ciddi bir şekilde örgütlenir ve bu karalama kampanyasına karşı birlikte mücadele ederler.

Ayrıca şu anda hedef adam haline gelen Büyükelçi Akça'ya da büyük sorumluluklar düşüyor.

Kıbrıs Türk toplumunun daha iyi bir geleceği olsun diye bir takım öngörülerde bulanan sayın Akça da bu konuda devreye girmeli ve PKK'nın bu ülke üniversitelerinde, hele de Beşparmaklar gibi tamamen askerin kontrolünde barınamayacağını Türkiye medyası ile kamuoyuna anladıkları dilden anlatmalıdır.

Kıbrıs Türkünün daha fazla şamar oğlanı olmaya tahammülü kalmamıştır.


Üst düzey yönetici

Adamın biri sabah saat 10'a doğru bir elinde, içinde inek pisliği olan bir tenekeyle kafeye gelmiş,

- "Bana bir çay.."
diye seslenmiş,

- "Şimdi geliyor efendim.."
demiş garson ve çayı getirmiş.. Çayı bir yudumda içmiş adam, almış eline pislik dolu tenekeyi başlamış kafenin her tarafına serpmeye ve çekmiş gitmiş.. Ertesi sabah yaklaşık yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tenekeyle gelip yine

- "Bana bir çay..!"
demesiyle,

- "Hop..! Bir dakika bakalım.."
demiş onu görür görmez tanıyan garson.

- "Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz.. Neden öyle yaptın ki?.."

- "Merak edilecek bir şey yok.."
demiş adam.

- "Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum.. Sistem aynı.. Gel, çayını iç, etrafa bok at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken tüm gün ortadan kaybol..!"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları