Adalet bunun neresinde?

Yayın Tarihi: 28/05/15 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Hemen bir empati yapalım;

4 kişilik bir aileniz var, mutlu mesut yaşıyorsunuz ama devlette tek bir çalışanınız bile yok!

Ailenin çalışan bireyleri özel sektörde, düşük maaşla zor şartlarda ve uzun mesai ortamlarında çalışıyor…

Yine de bir işiniz olduğu için şükrediyorsunuz…

Ama komşularınız sizin kadar şanssız değil!

Aileden tam 3 kişiyi devletin çeşitli kurumlarında istihdam etmeyi bir şekilde başarmışlar…

Siz akşamın geç saatlerinde evinize gelebilirken onlar öğleden hemen sonra evlerinde oluyorlar…

Sizin patrondan izin alıp da hastaneye gitmeniz bile büyük bir olay olurken onların mazeretle birlikte her yıl 4 gün izinleri var…

Sizin ailede özel sektörde çalışanlarının neredeyse iki katına yakın maaşları var…

Yıl sonlarında siz tek bir aylığa talim ederken onlar 13. maaşı alıp maddi açıdan sizden çok öndeler…

Soru şu;

Bu durum karşısında ne kadar hoşgörülü olursunuz?

Ya da;

Hiç bu insanları kıskanmaz mısınız?

Kıskanmıyor gibi görünseniz de içinizde bir uhde oluşmaz mı?

Ya da böyle adalete, böyle sisteme isyan etmez misiniz?

…

Önceki gün adının Sevda Kapılgan olduğunu söyleyen bir kadın okurumuz aradı…

Bir arkadaşı bizi tavsiye etmiş ve bir şikayetinin olacağını ifade etti telefonda uzun bir görüşme yaptık…

Konuşmamızın sonunda kendisine ismini kaynak olarak yazıp yazamayacağımı sordum, çok hoşuma giden cevabı şu oldu:

"Elbette ki yazabilirsiniz benim kimseden korkum yok"

Çünkü bir gazeteciler alışığızdır yapılan ihbarlarda karşı tarafın son sözü şu olur:

"Lütfen ismimi vermeyiniz, bilirsiniz burası çok küçük bir ülke…"

Kimi zaman kızarım böyle diyenlere ama sonunda hak veririm…

Birçoğunun devlette bir çalışanı olduğu için başına bir şeyler gelebileceği endişesi vardır ve isim vermekten çekinirler, zarar görmekten korkarlar!

…

Ama Sevda Kapılgan ailesinden kimse devlette çalışmadığı için sanırız daha rahattı!

Ya da artık sıkıntılar isyan etme noktasına gelmiş ve 'ne olursa olsun' mantığındaydı…

Şu anda işsiz!

Tek kuruşluk gelir kaynağı yok ama mesleği var;

Stenograf…

Hani şu özellikle mahkemelerde ve meclis oturumlarında en önde oturup konuşulanları alınan kararları yazan…

Bu işin eğitimi almış ama iş bulamamış!

Şikayetine gelince;

Cumhuriyet Meclisi'nde bu işi yapan 5-6 çalışan olduğunu söyledi…

Dikkat çeken ise şuydu;

Aynı aileden üç kişinin Meclis'te aynı işi yapması!

Yani stenograflık mesleğini icra etmeleri…

Duyunca inanmak istemedim ama ne yazık ki doğruydu!

Sevda hanım şikayetinde yerden göğe kadar halkı ne kadar isyan etse azdı…

Ve sevda hanımı dinleyip telefonu kapadıktan sonra ağzımdan kendiliğinden dökülen kelimeler şu oldu;

Adalet bunun neresinde!

Seyrüsefer parası niçin öderiz?

Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy ülke genelinde birçok yolun bakıma ihtiyacı olduğunu söyleyince aklıma geldi!

Sahi biz her yıl araçlarımız için epey de yüklü bir rakam olan seyrüsefer ücretlerini niçin öderiz?

Ya da bu para vatandaştan niçin alınır?

Sorunun cevabı çok basit;

Yollarımızın bakım ve onarımı için…

Hiç de mantıksız değil, vatandaşın ödeyeceği yine vatandaşa hizmet olarak dönecekse buna kimin itirazı olabilir ki!

Her yıl seyrüsefer ücretlerinden devletin kasasına 100 milyon TL girdiğini biliyor muydunuz?

Ben de bilmiyordum ve yeni öğrendim!

O zaman soru şu;

Madem ki biz bu parayı ödüyoruz, yollarımız niçin bu kadar bozuk ve kötü?

Niye toplanan paralar yollara değil de devletin kasasına yatıyor?

Tabela enflasyonu!

İş adamı Erbil Arkın Girne Belediye Başkanı Nidai Güngördü'ye bir mektup göndererek 'Girne'yi kaybediyoruz' dedi ve bu mektubunu da bazı basın organlarıyla paylaştı!

Çok da iyi yaptı!

Ülkenin hemen her yerinde bir tabela enflasyonu yaşanıyor ama turizm kenti Girne'de durum tam bir rezalet!

Reklam tabelası olmayan tek bir cadde kalmadı ve burada göze çarpan ise özellikle çemberlere konulan görüntülü tabelaların görüntü kirliliğinden başka sürüş güvenliğini de ortadan kaldırmış olması!

Yok böyle bir şey…

Su gelir güldür güldür…

Hepimizin çok hoşuna giden bir türkü;

"Su gelir güldür güldür
Gel de yar beni güldür
Bir damlacık kanım akmaz
Öldürürsen sen öldür…"

…

Çok büyük bir aksilik çıkmazsa 20 Temmuz tarihinde Anadolu suyu KKTC'ye ulaşacak!

Eski bakan Bakırcı geldi aklıma, ne demişti;

"Bu suyu biz yönetemeyiz…"

Yeni bakan Dinçyürek ise daha cesurdu;

"Suyu biz yöneteceğiz…"

Ve geldiğimiz son nokta;

Su gelecek ama halen ne yapacağız, hangi projeleri üreteceğiz, suyun ekonomiye katkısı ne olacak, kimsenin bir şey bildiği yok!

Yönetim kurulu maaşlarına zam!

Bakanlar Kurulu geçen hafta yaptığı toplantıda bir karar almış ve devlet kurumlarında yönetim kurulunda üye olarak görev yapanların maaşlarını ciddi bir zam yapmış…

Bilindiği üzere şimdiye kadar yönetim kurulu üyeliği yapanlar 12 ile 16 TL arasında aylık ödeneğe bağlanmışlardı…

Yeni kararla bu rakam 600 TL'ye çıkarıldı!

Bu da demektir ki bundan böyle artık yönetim kurulu üyeliklerine rağbet çok daha fazla olacak…

Bitirin artık şu davayı!

Mağusa'da Koray Başdoğrultmacı adlı vatandaşın Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı açması nedense bu sene daha fazla bir olay oldu…

Mağusa Mahkemesi önünde meydana gelen olaylar da ortada!

Milliyetçi guruplar ile Başdoğrultamacı'ya destek veren gruplar boğaz boğaza gelmiş durumda…

Mahkeme ise halen devam ediyor!

Bayrak tartışması çok ayrı bir konu…

Ama bunun yüzünden eğer bir cinayet işlenirse bunun hesabını kim verecek?

Bitsin gitsin artık şu dava!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları