Suçlamanın zamanı değil!

Yayın Tarihi: 07/12/18 07:30
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+

Önceki akşam saat 22.30 gibi Girne'den dönüyoruz…

Aslında yola çıkmaktan önce tedirgin olmuştuk ama 20 dakikalık bir mesafede ne olabilir ki diye cesaretlenip sürdük arabayı!

Önce Ciksol sonra Boğaz piknik alanının önü…

Silecekler son hızında başımızı döndürüyor!

Görüş mesafesi bir metrenin bile altında…

Sanki de bir gölün içinde kayıkla gidiyoruz!

Aydınlatma lambaları yine yanmıyor ortalık zifiri karanlık…

Aracın göstergesinde akü resmi sürekli kırmızı yanıp sönüyor, belli ki su almış!

Alttan ise garip sesler geliyor, korku filmlerindeki gibi…

Sanki de yağmur yağmıyor da birileri tankerle üzerinize şu atıyor!

Gök gürültüsü ve çakan şimşekler ve tek başınızda arabanın içinde ne yapabileceğinizi bile düşünemiyorsunuz…

Aracı kenara çekseniz vay, çünkü uçurum, devam etseniz önünüzde sanki de kıyamet yolu, net görünen sadece sileceklerin bir o yana bir bu yana koşturması!

…

En fazla 10 kilometre hızla Boğaz inişindeki radara kadar geliyorsunuz…

Yağış azalacağına aksine daha da şiddetleniyor!

İlerledikçe önünüz netleşiyor, yol kenarında bozulmuş onlarca aracı görüyorsunuz içlerinde insanlar, dörtlüleri yakmış bekliyorlar…

Yol asfalttan daha çok çamur ve balçıkla kaplanmış sanki!

Bu arada hız göstergesi 20'yi gösteriyor…

Yolun tam ortasında bir araç belli ki su almış, motor stop etmiş içinde bir aile!

Plaka Rum plakası, hemen yanında durup camı bile açamadan işaretleşiyorsunuz ve camın ardından sürücü elinin başparmağı ile tamam işareti yapınca rahatlayıp yine çok yavaş olarak sürüyorsunuz aracınızı…

Ne olur ne olmaz diyerek yolun ortasında kalan Rum plakalı aracın durumunu da polise bildirerek!

Onların akıbeti hala aklımda ama şükürler olsun ki yolun kenarları uçurum olmadığı için içimiz de rahat…

…

45 dakikalık hayatımın bu sürecinde kendimi tamamen bir korku filminin içinde hissettim…

Bu tür filmlerden korkmam ama işte gelin görün ki gerçek olunca ne yalan söyleyeyim korktum!

Çünkü de belki de yaşam kesitimin en önemli parçalarından birinin içindeydim…

Lefkoşa'nın ışıkları görülünce haliyle insan kendini daha güvende hissediyor ve birkaç dakika sonra da evin önüne park ederken seni bekleyenlerle kucaklaşmak, onların sıcaklığını hissetmek, onların yüzündeki korkunun sevince dönüşmesini görmek, mutluluğun ta kendisi oluyor!

…

Ama işte gelin görün ki önceki gece evinden çıktıktan sonra sevdikleriyle kavuşamayanlar, kucaklaşamayanlar da vardı…

18 yaşındaki Gaye…

21 yaşındaki Tolga…

23 yaşındaki Ahmet…

Ve aranan bir genç daha!

Yakınlarının söylediklerine görüp merak edip gitmişler sel bölgesine…

Dün sabah tek tek kimlikleri çıktı ortaya!

Her birinin isimlerini öğrenirken içimiz cız etti, acıdı, kahrolduk…

Ya onları beklerken evlatlarıyla kucaklaşamayan aileler, onları düşünmek bile insanın kahrolmasına yetip de artıyor bile!

Gencecik fidanların sel sularında hayatlarını kaybetmesi bir ilk bu ülkede, yaşamadığımız görmediğimiz şeyler ama gerçeğin de ta kendisi işte…

…

Ardından haberler ve yorumlar!

Sosyal medya denen canavar hiç susmuyor ki…

Metanetle, olgunlukla yorum yapanlar da var ama tam tersi olanlar daha fazla sanki!

Yapılan tek şey suçlama…

Başka bir şey yok!

Millet koro halinde lanet okuyor birilerine…

Hükümet edenler bakanlık yapanlar, bürokratlar zan altında!

Eleştiriler seviyeli olsa anlarız da bel altı olunca insanın kusası geliyor…

Bunlar sevgiden, insanlıktan çok uzak olanlar!

…

Artık olan olmuştur bir kere…

Memleket savaş alanına dönmüştür, yerler yarılmış içine araçlar düşmüştür!

Bunlar bir şekilde toplumsal seferberlik ilan edilerek geri getirilebilir de…

Ya gencecik evlatlar!

Yapılan eleştiriler onları asla geri getirmeyecek ki…

Onun içindir, zaman şikâyet etme zamanı değildir!

Bu yaşadığımız felaketten ders çıkarabiliyor muyuz budur önemli olan…

Doğanın önlenemez gücüne de göz önünde bulundurarak herkes üzerine düşen görevi yaparsa eğer, belki hiç olmaz diyemeyeceğiz ama en az zararla atlatmak hepimizin elinde!

Ülkemizin başı sağ olsun…

Acılı ailelere Allah sabırlar versin.

Sadece Merak İşte?

Doğanın intikamı mı?

Ülkede yaşanan felaket ve yaşanan ölümler sonrası yapılan yorumlarda en fazla doğanı intikamı benzetmesi yapıldı…

Çünkü işin kolayı bu olsa gerek!

Doğa elbette en güçlüsüdür ama bunu intikam olarak nitelendirmek de kolaycılıktan başka bir şey değil…

Asıl mesele herkesin sorumluluğunu bilme meselesidir!

Canınız bu kadar mı değersiz!

Yağışlar beraberinde felaket ve genç ölümlerini de getirdi ama…

Bazıları hala akıllanmıyor!

Eskilerin deyimiyle akıl koymuyorlar…

Dışarıda fırtına ve şiddetli yağmur var, tüm dikkatleriyle direksiyona sarılacaklarına, ellerinde cep telefonu sosyal medyada gezinip laf yetiştiriyorlar!

İnsan canı bu kadar ucuz olmamalı…

Lafazanlık işe yaramıyor!

Felaket nedeniyle bir ülke gerçeği daha ortaya çıktı aslında…

Yeteri kadar araç gereç ve uzman personel eksikliği!

Bu devlet ülke şartları ne olursa olsun her şeyden kesebilir ama…

Konu güvenlik olunca bir değil bin kere düşünmek gerek!

Polis, itfaiye, sivil savunma ülke güvenliğinde hayati değeri bulunan bu güzide kurumlarımız şu anki durumlarından çok daha fazla güçlendirilmelidir…

Bunun için de lafazanlık değil icraat gerekir!

Mimar Gözüyle

"Herkes İmar Planı'na bağladı bu gelen felaketi.

1. İmar Planı gereklidir. Ancak yapılmış olanın günün gereklerine ve gerçeklerine uygun olduğunu düşünmüyorum.

2. Eğer siz 74'den beridir gerekli yol genişlik ve altyapılarını yapamamışsanız bu vatandaşın sorunu değildir.

3. Eğer siz 74'den beridir gerekli imar planlarını yapmazsanız gelinen noktada plan yapmak daha da zorlaşır.

4. Eğer bir plan yapılacaksa gerekli ticari ve ekonomik koşullar da gözönüne alınmalıdır. Tabii ki bu ekonomik koşullar dere yataklarına bina yapmayı gerektirmez.

Bu ekonomik koşullar elektrik, telefon, su, kanalizasyon ve yağmur suyu drenajını en mükemmel şekilde çözmeyi gerektirir...

6. Makarios Caddesinde 40 katlı bir yapı yenile ortaya çıktı bile. Bizim nüfusumuz şu anda Rum tarafıyla yarışır durumdadır. Bizde altyapı eksik olduğu için bunun önüne geçmek bence zavallılığımızdandır.

7. Gerekli bölgesel yükselmelerin önünü açmak lazım... Çünkü toprağımız kısıtlıdır ve nüfusumuz giderek artmaktadır... Kabullenemesek de bu gerçek vardır.

8. İmar plansız bile, mevcut bir villanın yanına apartman yapılmasının önüne geçilebilirdi. İş işten geçtikten sonra boşu boşuna konuşuyoruz...

9. Bu işlerin önemi tıptan bile daha fazladır. Tıp bir insanın ömrünü 90'dan fazla uzatamaz. Ancak bir şehir yüzyıllar boyu oradadır... İnsan 90 yıl yaşar hatasıyla sevabıyla... Bir şehir ve bir ülke yüzyıllar boyu hatalarla yaşamak zorunda kalabilir ve en sonunda pratik olmayınca kaos çıkar...

10. Mevcut sel baskını tamamıyla her parselin kendi önündeki yetersiz çaptaki yağmur suyu bağlantısına yanlış şekilde eklemlenmesiyle şehrin bütününde yanlış bir örümcek ağı ve yanlış meyil verilmesinden dolayıdır. Buna bir de bizdeki zayıf işçilik olayı eklenince durum daha da vahim oluyor. Bunun dışında, ülke genelinde yağmur suyu drenajı zaten hiç düşünülmemiştir.

11. Zavallı bizler... Birincil olarak Adalet ve Sağlık olayını çözememiş toplumlar Mimarlık, Şehircilik ve Mühendislik konularında başarısız olmaya mahkûmdur... Bizde yalakalık herşeyin önündedir... Eğitime önem vermeyip, zibil diplomalarla zibil şahsiyetler üreten toplumlar yok olurlar...

Biz kendi kendimizin düşmanıyız küçük düşünen Kıbrıs Türk Halkı. Çocuklarımızı devlete alacaklar deseler hem imar planından hem de kebaptan bile vazgeçeriz... Her eli de öperiz... Çünkü "liyakat" denen şeye çoktan inancımızı yitirmişiz...

İlim-bilimden ve gerçeklikten koptuk... İşte o yüzden Mühendislik ve Mimarlık gerektiren bu konular bizlere fazla gibi.

Yakınlarını kaybedenlere Sabırlar dilerim.

(Ali Aytaç BAKLACI)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları