Gece ve hüzün

Yayın Tarihi: 20/12/09 00:00
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+

Bir rüya kadınıydı o, adı Gece'ydi. Gündüzleri insanların arasına karışır: onlarla sohbet eder, sorun dinler, yardımcı olurdu. Gündüzler sıradandı onun için. İşinde başarılı olmayı çok severdi. Evde de öyle. Yemek pişirir, evi temizlerdi. Ama en çok kitapçıda geçirdiği zamanları severdi. Kitap kokuları içinde geçen o büyüleyici anlar, gündüzüne anlam katardı.

Hava kararmaya başlayınca, onun dünyası aydınlanırdı. Derinliğine yaşardı geceleri, sanki karanlıkta bir tılsım vardı. Salkım salkım umut olurdu, yıldızlar gecelerine. Her yıldız onun saçlarının arasında taç, her taç onun düşüncelerinde ışıktı.

Bazen dinlediği türküler gecelerini hüzne boğardı. "Olsun", derdi "bana hüzün de yakışır." Şarabını yudumlarken, bir yandan da türkülere eşlik ederdi. Genelde birkaç damla yaş süzülürdü yanaklarından. Ama en güzel öykülerini böyle gecelerde yazardı.

Bir gün sabaha karşı öyle dalmıştı ki; nasıl olduğunu anlayamadan yabancı topraklarda buldu kendini.

Adamın adı ise Hüzün'dü. Öyle güzel karşıladı ki Gece'yi. Kadın şaşkındı, büyülü bir huzur vardı Hüzün'de. Adam mabedinin kapılarını açtı. İçeriye girerken istem dışı elleri değdi kadının Hüzün'e. Artık el ele yürüyorlardı. Gece ve Hüzün el ele.

Adam en gizli sırlarını açtı Gece'ye. Gözlerinin içine bakarak ona şiirler okudu, türküler söyledi. Etkilenmemesi imkansızdı kadının. İlk defa bu kadar mutluydu. Adama sarılıp onun göğsünde uyudu. Zaten gün çoktan ağarmıştı.
Gece uyanır uyanmaz kaçtı Hüzün'ün yanından. Artık yeni bir gün başlamıştı. Hayata karışma zamanı, monotonluk zamanı diyordu günışığı. Makyajını yaptı. Uykusuz da olsa taze başlamalıydı güne. Hayatla barışık olduğu zaman, daha başarılıydı.

Gece ile Hüzün ayrı ayrı noktalarda da olsa, aynı düşün hayali ile güne karıştılar.

Karanlık çökmeye başlayınca, sessizce buluşuyorlardı. Gizli bir öyküydü yaşadıkları. Gece ile Hüzün'ün öyküsü.

Kısa süre sonra aşkları dillere destan oldu. Aşıklar onların aşkına duydukları saygıdan dolayı, geceleri daha yoğun yaşamaya başladılar. Geceleri: daha çok sevdiler, ağladılar, hatta acılarına acı eklediler. Artık gece daha hüzünlü geliyordu aşk acısı onlara.

Fakat bu gerçekler yavaş yavaş ikisini de üzmeye başladı. Ama birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki, ayrılmak istemiyorlardı.

Gece, biz beraber olduğumuz sürece sevenler daha çok acı çekecek, diye düşündü. O gece en güzel elbiselerini giydi, en güzel kokuları sürdü. Sabaha kadar Hüzün ile birlikte asla unutulamayacak kadar görkemli saatler geçirdiler. Gece'nin parmaklarının değdiği her kıvrım, dudaklarının değdiği her zerre yeniden canlanıyordu.

Sabaha karşı son defa girdi Gece, Hüzün'ün kollarının arasına ve uyudu. Hüzün uyanmadan önce uyandı. Son defa öptü onu, tenine dokundu. Gözyaşlarının üzerine düşüp, onu uyandırmasından korktuğu için sessizce çıktı odadan. Dönüp tekrar arkasına bakamadı. Hüzün ise onu izliyordu, hiç uyumamıştı. "Güle güle gecelerimin kadını" diye fısıldadı.

O günden sonra da aşıklar hüzünlerini geceye sığdırmaktan vazgeçmediler. Sanki hayatın bir kanunuydu bu; hüznü geceleri daha yoğun yaşamak.

Madem değişen bir şey yok; Hüzün ve Gece yeniden bir araya gelirler mi dersiniz? Onlar sadece iki günahsız suçlu.

Suçları; Gece'yi Hüzün'e boyamak, suçları adlarını tarihe yazdıracak kadar büyük bir aşk yaşamak, suçları belki de sadece gerçekten aşık olmak…


Umutlarımı aramaya geldim…
Yalnızlığın hangi tarafındayım bilinmez...
En çok da yabancıyım kendime. Saklandıkça yaşadığım yalanlardan...
Gözümü her açtığımda hissettiğim korku; avuçlarıma damlayan bir
hayal kırıklığı, bir acı oldu...
Nasıl yürüdüm, ne zaman geldim ben bu yalnızlığa?...
Daha kapıyı bile çalmamıştım, ne çabuk açtın... Müsaadenle yüreğimi aramaya geldim, kendi kimliğimde yitirdiğim yalnızlığımda...
Doğuştan mı yalnızım, yoksa yalnızlığım da mı doğdum? Ne zaman geldim unuttuğum bu zaman kavramından, bu bomboş kalabalıklardan sıyrılıp... Beni buraya getiren hayallerim, umutlarım, gözyaşlarım, hayal kırıklıklarım ve yıkımlarım... Biliyorsun...
Eğer gelmeseydim kalacaktım enkazın altında. Kusura bakma rahatsız ettim seni yalnızlığım. Eğer yalnız değilsen ben gideyim... Ama ben ne zaman gelsem sen yalnızsın... Yok hayır biliyorum, uzun zamandır buradayım. Her gitmek istediğimde senden, aslında hiç gidemediğimi anladım sana dönüşlerimde... Sanki bir kördüğüm oldun boğazıma düğümlenen...
Madem geldim anlatayım izninle...
Bir hayal kapısında doğdum. Yalan insanların adına sevgi dedikleri ve iki dudak arasında tükettikleri yaşamda buldum kendimi...
Neye uğradığımı anlamamıştım daha. Taptım, inandım, güvendim sadece iki dudak arasında dökülen cümlelere, harcanan yüreğimin eridiğini göre göre. Göz göre göre... Aslında gözüm kör olmuştu, kulağım duyardı sadece.
Bense yüreğimde yanan ateşin kor olmasını seyrettim ve kendi küllerimden yeniden doğmaya çalıştıkça, bir tokat daha yedim yalan hayattan. Öleceğimi bile bile, göre göre, göz göre göre, kör olduğumu bile bile...
Şimdi anlıyorum, çok iyi anlıyorum, ama neye yarar; kör olmuş gözlerim, yüreğimi arar olmuşum yalnızlığımda...
Ve yine ve şimdi yüreğimde yanan ateşin adına hayal koydum.
Çünkü sevgi sadece dudaklardaki cümlelerde yaşanan yalan olmuş...
Ne umut, ne sevgi cümlelerde anlam bulamazdı yüreğimdeki kadar...
Ama su gibi akan zaman, bir nehir oldu şimdi gözlerimde, gittikçe
uçuruma akan. Her geçen gün yaşadığım yaşanmamışlıkları, yalanları
tokat gibi vursan da yine de yanındayım yalnızlığım,
Yüreğimdeki mavi için...
Umutlarımı aramaya geldim, hayallerimi, yüreğimi aramaya geldim...
Nasıl yürüdüm ne zaman geldim ben bu yalnızlığa...?

Yalnızlığıma

Ne zaman yüreğimden silinmeye başlansa adın, sözlerinle kanatarak yeniden yazılıyor yüreğim boyunca... Sonra yeniden çiziliyor kalbime yüzün, ellerin... Yeniden başlıyorum seni sevmeye kaldığım yerden. Hem de hiç akıllanmadan ve tekrar aynı yanlışlarımla. Beni üzeceğini bile bile, yüreğimi zırhından kurtarıp düşüyorum peşine yeniden...
Sensizlik canımı öyle yakmış ki hasretinden daha büyük bir acı göremiyorum. Bu yüzden göze alıyorum tüm zorlukları...
Sensiz mutlu olmaktansa seninle mutsuz olmak daha acısız geliyor kalbime. Ve işte yeniden başlıyorum seni sevmeye tükendiğim yerden.
Ne kadar yaralansam da senin tarafından yeniden sunuyorum yüreğimi tüm çıplaklığıyla...
Yeniden kanat istersen açık yaralarımı, yeniden savur sevdamı yangınlara...
Korkusuzluğu sensiz kaldığım gecelerde öğrendim ben.
Seni özlediğim anlarda tanıdım sabretmeyi...
Sonunda yeniden düşeceksem yangınların koynuna, razıyım inan ki ben. Bilsen ki seninle her yer cennetin yolu, sensiz dünya benim olsa yine yalnızım…

Kahve

Her kahve aynı tadı taşımaz... Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...
Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.
Bir pazar öğle sonrası annenin "hadi bir kahve yap da içelim" dediği kahve huzurludur... Köpükler annenin göz bebeklerine yansır... Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...
Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır... Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın... Çıktığın an uyuyakalırsın... Ferahlıktır!
Dostlarla içilen kahve neşedir... Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...
Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır... Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...
Baban için yaptığın kahve sevgi doludur... Çay bardağında, az şekerli... Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...
Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır... Isıtır insanın içini...
Yorgun olduğunda içtiğin kahve hafifletir seni... Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...
Kahve aynı kahvedir belki...
Köpüğüyle, rengiyle, dumanıyla aynı kahvedir ama içilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer ve tatları değişir...
Her kahve aynı değildir bu yüzden...
(Teşekkürler İrem KAYA)


Kıssadan Hisse

Hayat seçtiğiniz kadındır

Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman generale :
-"Hayatını bağışlarım ama bir şartım var" der.
"Kadınlar hayatta en çok ne ister?" budur bilmek istediğim...
"Bu sorunun yanıtını getir kurtar" kelleni der.
General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar
ve Kaf Dağı'ndaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir...
Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:
-"Kadınlar hayatta en çok ne ister?"
Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki
yenilir yutulur cinsten değil...
-"Evlen benimle!..."
"O zaman öğrenirsin ancak istediğini..."
Bu ölümcül teklifi kabul eder general ve doğru yanıtı alır almaz
koşar Harun Reşit'e ve:
-"Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!"
Harun Reşit generalin hayatını bağışlar ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece general bir bakar ki, o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada...
Konuşur cadı:
- "Benim kaderim böyle...."
"Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim" der.
"Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?..."
General düşünür ve:
"Sen bilirsin kararı kendin ver" der.
İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır...
…
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır.

Günün Fıkrası

Doktor ve domuz gribi

Bey, telefonu açıp seslendi:
-"Alo... Doktor Bey, bizim oğlan domuz gribi oldu."
-"Biliyorum" dedi doktor, "Dün sizin eve girip gerekli şeyleri söyledim, kendisini kimseyle temas ettirmeyin ve…"
-"Ama Doktor Bey, oğlan hizmetçiyi öpmüş bir kere..."
-"Ya bu fena işte... Öyleyse hizmetçiyi de karantinaya almalı."
-"Doktor Bey, bir şey daha var, sonra hizmetçiyi bende öptüm... "
-"O... İşler çatallaştı, hastalık herhalde size de bulaşmış olmalı."
-"Ya… Sonra ben karımı öptüm... Ve doktor korkarak:
-"Ne diyorsun be? Öyleyse ben de domuz gribi olacağım demek..."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları