Biz ne zaman sosyal bir devlet olacağız?

Yayın Tarihi: 06/12/10 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Başbakan İrsen Küçük'ü hem yeniden UBP genel başkanı olduğu, hem de başbakan seçildiği için kutlarız.

Bizce sürpriz bir sonuç değildi bu…

Bu sonuç bir kez daha gösterdi ki UBP her ne kadar tavanda makamlar arasında sürtüşmeler yaşasa da tabanda çok güçlü ve partili her şartta hem partisine hem de başkanına sahip çıkabiliyor.

Ama yine de görül isterdi ki, kurultay sadece adayların birbirini suçladığı arena değil, ülke sorunlarının konuşulduğu, projelerin ortaya koyulduğu bir düşünce platformu olsaydı.

Dikkat ettiyseniz ne ülke sorunları, ne iç siyaset, ne ekonomi ne de dış siyasetin konuşulmadığı bir kurultay yaşandı.

Oysa biz ülkenin en büyük partisi olan UBP'nin kurultayında biraz daha büyük düşünmesini bekliyorduk.

***

Cumartesi günkü Afrika gazetesinde insanın yüreğini cız ettiren bir manşet vardı.

Hani şu 25 milyarlık hastane faturasını ödeyemeyen bir bayanın dramı…

Haberi okuyunca bir kez daha anladık ki, biz değil sosyal bir devlet o yolun yakınından bile geçmeyen bir mesafedeyiz.

Burada tartışılması ve hatta yargılanması gereken iki konu var…

Tabi ki ilk ve en önemli konu Lefkoşa Hastanesi'nin doktorlarının teşhisi…

Yani yanlış teşhisi!

Son günlerde bu konuda çok sayıda şikayet vardı bu haber üstüne katmerlisi oldu.

Herhangi bir hastaya iki aspirin verip, ya da bir iğne yapıp evine yollayan bir sağlık kurumu çok ciddi bir ortamda sorgulanmalı, buna neden olanlardan hesap sorulup en azından diğer sağlık çalışanlarının da şaibe altında kalmaması sağlanmalıdır.

Bir insan hayatı bu ülkede bu kadar ucuz mudur ki, hastanelerimizde yeteri kadar ilgi gösterilmemekte, ya da yanlış tedavi uygulayanlardan hesap sorulmamaktadır!

***

Sağlık sistemimizin bir türlü yeteri düzeye gelmemesi, özel sağlık kurumlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur haklı olarak.

Bunlardan bir tanesi de Yakın Doğu hastanesidir tabi ki…

İşte, devletin hastanesinde doğru teşhis yapılmayan bu hasta Yakın Doğu Hastanesi'ne gitme gereği duymuş ama orada da yapılan bakım ve ilaç ücretini ödeyemeyerek rehin tutulmuştur.

Burada araya giren ve hastane ile aile arasında köprü vazifesi kuran Tabipler Birliği'ni de kutlamamız gerekiyor.

Ama şu soruları da sormak şart olmuştur; Devletin acizliğinden dolayı her geçen gün sayıları artan özel hastanelerin denetimi her ne kadar doğur yapılmaktadır?

Bunların uyguladıkları fiyat politikaları neye göre belirlenmektedir?

Denetçi görevindeki devlet görevini ne kadar yapabilmektedir?

***

Ülkemizde sağlık alanının dışında hemen her sektörde sıkıntılar her geçen gün artmaktadır.

İşte bu yüzden gönül isterdi ki, ülke başbakanının belirlendiği UBP kurultayında kısır iç çekişmeler ve suçlamalardan daha çok ülke insanımızın her geçen gün yoğunlaşan sorunları gündeme gelsin ve artık sosyal devlet anlayışının hüküm sürdüğü, insanına daha fazla önem veren bir devlet yapısının inşası için temellerin atıldığı icraatlar konuşulsun.

Umarız yeni dönem hepimiz için hayırlı olur…

Okur Görüşü

"Sendikal krallık!"

"Değerli Levent abim, 30 yaşımdayım, sendikalar tarafından yapılan düzinelerce gereksiz, içi boş, ve türk insanını küçük düşürücü eylemler gördüm ama ilk defa çalışma süresiyle alakalı yapılan eylemi haklı buldum.

Memur beyler veya hanımlar robot değil, 8 saat kırbaç masa başında çalışacak değiller, tabi birçoklarının görevini hakkıyla yerine getirmediği inancım olsa da.

Neyse memur kardeşlerimize bu çalışma saatleri uygun değildir ve diktatör rejimi gibi bunun uygulamaya sokulması yanlıştır. Ama benim aklım şunu almıyor, bu hükümet bu karara tepki olacağını bile bile neden böyle lades oldu.

Çünkü Perşembe'nin gelişi çarşambadan bellidir derler, sendikalar bal gibi buna karşı çıkacaklar, hangi aklı evvel yetkili bunda bu karar verdi ve uyguladı. Ben bu işte bir danışıklı iş seziyorum.

Bir diğer konu yazınızda sendikaların bazı haklarını kırmaktan bahsetmişiniz. Sendikal krallığın buna öle kolay izin vereceğini sanmıyorum tabi askeri bir darbe olmazsa.

(Mustafa SEDAT-PAŞAKÖY)

Murat ŞENYİĞİT

10

Hamburg'ta yapılan Dünya Vücut Geliştirme şampiyonasında 2. geldiği için

Maraş Dinamiği

Çalışma Grubu

9

BM kararları çerçevesinde Maraş konusundaki önerileri için

Sağlık Bakanlığı

8

Lapta Sağlık Merkezi'ne ambulans kazandırdığı için

Çetin İşletmeleri

1

Lağım sularını doğaya bırakarak çevre kirliliği yarattığı için

Zaliha Albakri

1

Çalıştığı bankada bir müşterinin hesabından zimmetine para geçirdiği için

Moiz ve David


İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü.
İki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve David dertli dertli oturuyorlardı. Artik bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi:
- "Sizde haki renkte kumaş var mı?" diye sorunca, kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar:
- "Evet albayım var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi.
- "Çok beğendim" dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz."
O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman "ya iptal olursa" diye göğüs geçirdiler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile gelmesin diye dua ederek postacıyı beklediler. 12'ye 5 kala postacı sokağın köşesinden gözüktü.
- "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. David da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. David titreyen elleri ile telgrafı açtı, okudu ve sevinçle seslendi:
- "Müjde Moiz, baban ölmüş."
(Teşekkürler Metin Yalçın)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Levent ÖZADAM yazıları