Çocuk istismarına idam tartışması

Yayın Tarihi: 30/03/11 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Tarihte, çok eski dönemlerde bir amaç uğruna yapılan en sıradan şey savaşmaktı.

Savaşmak, istenilen amaca insan canı alarak ulaşmak.

Ulaşılacak amaç sadece yabancı toprakları ele geçirmek, başka başka coğrafyalarda hüküm sürmek değildir elbette.

Bulunulan mevkii kaybetmemek, muhalifleri etkisiz hale getirmekte bir başka savaşın parçalarıydı.

Can almalar çok acımasızdı.

İnsanoğlunun, merhametsizliğini, barbarlığını açıkça ortaya çıkaran olaylar, zamanla cezalandırma anlamında kullanılmaya başlandı.

Cumhuriyet yönetimlerinde de bu tür cezalandırmalar yasallaştı.

Sırası geldiğinde kullanıldı.

Bu cezaların en ağırı, cezalandırılacak suçlunun yasal yolla canından olmasıdır.

Yani "İDAM" cezasıyla bir suçlunun cezalandırılması.

Demokrasiyle yönetilen bazı ülkelerde mesela, ABD ve Asya ile Afrika ülkelerinde idam cezası halen yürürlüktedir.

Bu cezaya karşı çeşitli karşıt görüşler yanında destekleyenler de vardır.

En büyük çelişki BM İnsan Hakları Evrensel bildirgesinin 5, maddesidir.

Bu madde aynen şöyledir " Hiç kimse işkenceye ya da acımasız, insanlık dışı, onur kırıcı, ceza veya muameleye uğratılamaz".

İdam cezası yürürlükte olan ABD de, diğer Avrupa ülkelerine göre suç oranının fazla olması bu cezanın caydırıcı etkisinin, suçları azaltma yönündeki etkinliğini sorgulatmaktadır.

Geçmiş dönemlerde önemli sayıda idam cezası uygulaması yapılan Türkiye de, bu ceza 5218 sayılı kanunla kaldırılmıştır.

1984 Ekim ayından sonra onanan idam cezaları mecliste onaylanmadı.

1991 yılında çıkarılan afla 500'e yakın idam cezası, 10 yıl ağır hapse dönüştürüldü.

Konu ile ilgili son yılların en tartışmalı olayı ise, Yargıtay tarafından onanmasına rağmen, AB uyum yasaları ile tamamen kaldırılan idam cezası uygulamasının, Abdullah Öcalan'ın bu cezasının müebbede çevrilmesidir.

Bu olayın yanında Türkiye de yıllar geçmesine rağmen tartışılan idam olayları da oldu.

1920 ile 1961 yılları arasında 16 milletvekili idam edildi.

27 Mayıs 1960 darbesinde dönemin başbakanı ve Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasında önemli pay sahibi Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Eylül 1961'de idamla cezalandırıldılar.

Hiçbir zaman akıllardan ve vicdanlardan silinmeyen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan isimli üç gencin idam cezası ile cezalandırılması olayı da Türkiye tarihine yazılmıştır.

Peki, bu gün bu can sıkıcı konu nerden çıktı.

Türkiye de, Kayseri de öldürülen üç küçük çocuk ile ilgili olay yeni bir tartışmayı da gündeme getirdi.

Hukukçulardan, sıradan vatandaşa kadar herkes çocuklara karşı uygulanan suçlarda idam cezasının uygulanmasını tartışıyor.

Çocuk istismarı ile ilgili 14/09/2009 tarihinde bu köşede yayınlanan bir yazımdan yeri gelişmek bir hatırlatma yapmak istiyorum

"Şimdi işin en önemli kısmı devlete düşüyor. Devlet erki, artış gösteren ve özellikle çocukların hedef alındığı suçlarda caydırılıcılığı sağlayacak önlemleri almalı.Çok komik ve suçun önemine göre hafif kalan cezalarda,önemli değişiklikler yapılmalı ki artık bu mecburidir.

Kendi öz çocuğunun bedenini para karşılığı peşkeş çeken anneye,bu çocukla iğrençliğini tatmin edenlere,kendi öz çocuğuna tecavüz eden babaya,dört yaşındaki çocuğa sapıklık yapanlara verilecek ceza,hırsızlık yapandan,cinayet işleyenden daha hafif olamaz.Bu ülkede bir yargı reformu şarttır. Bu gibi olaylar bu toplumun,bu ülkenin kaderi değildir.Bu toplum bu travmaları kaldırmaz".

Bir insanın hayatını etkileyecek bir olayı gerçekleştiren, bir cana kıyan bir başka insan devlet eliyle canından edilebilir mi?

Bir insanı öldüren biri, bunun cezasını kendi hayatıyla mı ödemeli?

Özellikle çocuklara karşı yapılan, cinsel istismar, şiddet ve benzeri suçlarda idam cezası bizzat devlet eliyle verilebilir mi?

Şöyle bir düşünce ortaya çıkabilir.

Af kararı alarak, bir çok suçluyu affeden devlet, idam cezası gibi ağır bir cezayı da uygulayabilir.

Bu düşünce Türkiye de ortaya çıkan tartışmanın bir ürünüdür.

Bana göre en büyük ceza vicdani yargının verdiği cezadır.

Devletin ayırım yapmaksızın tüm vatandaşlarının, can ve mal güvenliği sağlaması ve mağdur olanın hakkını araması da şarttır.

Zaman zaman ülkemizde de çocuklara karşı yapılan, suçlarla karşılaşıyoruz.

Ve dönüp, dolaşıp ayni eksikliği gündeme getiriyoruz.

Yargı sistemimizin, kanunlarımızın gözden geçirilmesi gerek.

Cezaların günümüze uyarlanması gerek.

Hukukçu yaklaşımı ile öğrendiğim bir cümleyi kullanarak yazıma son vermek istiyorum.

Bir masumu cezalandırmak, bin suçluyu serbest bırakmaktan daha kötüdür.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları