Burası KKTC

Yayın Tarihi: 13/06/11 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Ülkenin içinde bulunduğu duruma, sadece hükümet ve siyaset anlamında değil genel olarak bakmak lazım. Yani Kıbrıs'ın kuzeyini ne hale getirdiğimizi, bu gerçekte hepimizin payı olduğunu kabul edelim.

En büyük sıkıntımız siyaset kurumuyla ilgili. Hükümetlerden, siyasi partilerden, siyasi mevki sahiplerinden hepsinden şikayet ediyoruz. Bu hükümetleri, iktidarları, bizler yaratmadık mı?

Futbol takımı tutar gibi siyasi partilerin peşinden koşulmuyor mu? Görüşlerini ve vaatlerini sırf oy kazanmak için yarattığını bildiğiniz, fakat sizin partiniz olduğu için destek verdiğiniz bir siyasi partiniz yok mu?

İşte yanlış da tam burada.

Değişmeyen, yenilenmeyen bir düşünce ne kadar yaşayabilir ki? Kıbrıs Türk toplumu belki de dünya üzerinde eşi benzeri olmayan bir toplum. Bu kadar günlük yaşayan, bu kadar hakkını aramayan, bu kadar unutkan ve bu kadar hoş görülü bir başka toplum var mı acaba? Belki de başımıza gelenler, bu özelliklerin hepsini birden bünyemizde barındırdığımızdandır.

Ne kadar sözler verildi ki hiç biri yerine gelmedi. Peki ne yaptık?

Hepsini unuttuk. Neler söylenmedi ki bizim için.

Kimilerine göre vatan haini olduk, rumcu olduk, kimilerine göre şükrancı olduk, barış karşıtı olduk. Bunlarla da bitmedi tabi. Kimine göre de besleme olduk. Tüm bunlar elbette canımız acıttı.

Ama en acısı dertlerimize derman olması için güvendiklerimizden geldi hep. Başbakan Sayın İrsen Küçük'ün geçen hafta düzenlediği basın toplantısından akıllarda kalan tek şey, Dışişleri Bakanı ile aralarında geçen diyalog oldu. Ülkenin en büyük sorunu asayiş olayları.

e bu sorunları çözmek için halktan onay almış hükümetin, Başbakanı ve Dışişleri bakanının bulduğu çözüm "Kimse sokağa çıkmazsa sorun çözülür. Elin gerizekalıları". Evet, hükümetle, toplum ve toplumun sorunları birbirine bu kadar uzak. Bu tür bir skandal başka bir ülkede yaşansa ne olurdu dersiniz.

Bakan derhal istifa ederdi. Ama bu halk bunu da unutur. Neler unutulmadı ki. Demokrasinin gerçek anlamda hayat bulduğu, bir yaşam şekline dönüştüğü ülkelerde, siyasi mevkiler sadece geçici görevlerdir.

Gerçek demokrasinin varolduğu ülkelerde siyasileri bakın neler istifa ettirmiş. Yıl 1990. İtalya da gündem "Temiz eller" operasyonu. Ve Başbakanla, Bakanlar savcının sorgulama işlemini kolaylaştırmak için görevlerinden istifa ettiler. Norveç'te Reform ve Modernleştirme Bakanı yıl sonu hesaplarında harcama sınırını aştığı tespit edilince derhal görevinden istifa etti.

Norveçli Bakan harcama sınırını sadece 10 Euro aşmış. Japonya'da Ulaştırma Bakanı havaalanı inşaatına karşı çıkanları "Gıcırdayan tekerleklere" benzetti. "Öğretmen sendikası, eğitim sisteminin kanseridir" dedi. Japon Bakan, tepkiler üzerine haklısınız diyerek istifa etti, üstelik henüz dört günlük Bakandı. İşte dünya, işte KKTC. Bizde böyle.

Türkiye dün sandık başında idi. Bu yazının yazıldığı saatlerde henüz sonuçlar açıklanmamıştı. Seçimler KKTC için de önemli. Türkiye'nin seçimine günler kala, DAÜ' nün bazı bölümleri Türkiye'de faaliyet gösteren DOĞA eğitim kurumuna verildi. Üstelik ne bir ihale açıldı ne bir açıklama yapıldı.

Bu noktada tepkiler özelleştirmeden çok, özelleştirmenin yönteminedir. Bu ülkede bu işi layıkıyla yapabilecek kurumlar yok mu? Elbette var. Peki, neden özelleştirme denince hep Türkiye kaynaklı, sermayeler akla geliyor. Bu işleri böyle yaparsanız bunun adı elbette özelleştirme olmaz. Başbakanın, Bakanlarla beraber düzenlediği basın toplantısının esas amacı gündemi bu olaydan uzaklaştırmaktı.

Nitekim "Gerizekalılar" krizi bu olayı biraz unutturdu. KIB-TEK için de her şey hazır. Dağıtım ve tahsilat kısmı özelleşiyor. Zaten üretimin bir kısmı da özel bir şirkete tarafından karşılanıyor. İşçi olsun, memur olsun, zengin veya fakir olsun bu ülke insanı siyaset kurumundan, ülke yönetiminden genel olarak ne bekler? Elbette, güvenlik, refah, ülkenin her alanında, her anlamda istikrar. KKTC'de bunların hiç biri yok.En çok üzerinde durduğumuz konu ayırımcılık. İşte en son örnek.

KKTC'de devlet veya özel okullarından mezun olacak öğrenciler, GCE A LEVEL sınav sonuçlarına göre Türkiye Üniversitelerin de eğitim görebilecek. Fakat güney Kıbrıs'ta eğitim gören ayni düzeyde öğrenciler bu haktan faydalanamayacak. Burada amaç güneyde eğitim seçeneğini ortadan kaldırmak.

KKTC hükümeti ve ilgili Bakanlık Türkiye yetkililerini bu konuda ikna etmeye çalışmamış anlaşılan. Güney Kıbrıs'ta İngiliz Kolejlinde eğitim gören çocuklarımızın sıkıntıları hiç dikkate alınmamış. Bu çocuklar zaman zaman öyle tehlikeler atlattılar ki, canları tehlikeye girdi. Okulları maskeli fanatiklerce basıldı, tart edildiler, kendi milli günlerini kutlarken tehdit edildiler.

Şimdi de kendi ülkelerinin hem kuzeyinde, hem de güneyinde ayırımcılığa uğruyorlar. Bu yanlıştan en erken zamanda dönülmeli.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları