KKTC devleti söylem ve işlev arasında

Yayın Tarihi: 28/09/11 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Güney Kıbrıs'ın petrol ve doğalgaz arama çalışmalarını başlatmasından sonra yaşanan süreç, Türkiye ile KKTC arasında imzalanan anlaşma ile devam etti.

Bu anlaşma Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ve KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu arasında New York'ta imzalandı.

Bu anlaşmayı Türkiye bir tepki olarak istemiş, Sayın Erdoğan KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu'nu çağırmış ve anlaşma imzalanmıştır.

Anlaşma elbette tartışıldı.

İmza şekli eleştirildi. Konu ile ilgili Kıbrıs'ın kuzeyinde çeşitli görüşler var.

KKTC devleti söylem ve işlev arasında sıkışmış durumda.

Kıbrıs Akdeniz de bir üs görünümünde.

Dolayısı ile önemi büyük. Bu önemi ada da yaşayan insanlardan çok, adayla ilgisi olan ülkeler farkında.

Kıbrıs'ta bölünmenin ve çıkar ilişkilerinin sağlanması için yıllarca bir inatlaşma politikası sürdürüldü.

Bu bölünme için adanın her iki kesiminde de belli çevreler uğraş verdi.

Sonuçta gelinen nokta ortada.

Bir tarafta ulusal hakları olan bir Cumhuriyet.

Bir yanda adı bile okunmayan bir toplum.

Dış ilişkilerinde söz hakkı olmayan, iç sorunlarını kendi başına çözemeyen bir devlet olur mu?

Devlet sadece vergi toplamaz, devlet sadece söylenmekle olmaz.

Belli zümrelerin değil genel olarak tüm toplumun haklarını koruyan, halkı ile bütünleşen, güven veren, kendi doğruları ile politika geliştirip bunları savunan bir yapı gerçek anlamda var olur.

Diplomaside inatlaşmanın yeri yoktur.

Kıbrıs adasında gerçek anlamda bir çözüm düşüncesi olsaydı, bunca yıldır bir inat politikası sürdürülmezdi.

Bu politika yalnız Türk politikası değildir.

Şu anda ortaya daha belirgin çıkan Hristofyas inadı sadece adanın kalıcı bölünmüşlüğüne hizmet edecek.

Güneydeki gündemi değiştirmek ve sallanan koltuğunu sağlamlaştırmak isteyen Hristofyas doğalgaz petrol olayını bu süreçte kullanarak aslında adanın geleceğini tehlikeye atıyor.

Bir "Taksim" düşüncesi gün ve gün hayat buluyor.

Diplomaside inatlaşmanın yeri yoktur dedik ya konuyla ilgili çok örnek var.

Kıbrıs Türk liderliği 1974'ten sonra bir inat uğruna bugünlere zemin hazırlamıştır.

Esas hedef kuzey Kıbrıs'ı Türkiye'ye bağlamak değil de yeni oluşturulacak, tadil edilmiş şekliyle yeniden hayat verilecek Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığı olsa idi, bugün için dillerden düşürülmeyen fakat yıllarca sırt çevrilen Kıbrıs Cumhuriyetinin verdiği haklara sahip çıkılırdı.

Sonuç olarak da bugün bunların hiçbiri yaşanmazdı.

1974'te elde edilen zafer Türkiye için de önemliydi.

Bu önem Kıbrıs'ın ve Türklerin geleceğini yeniden inşa etmek için kullanılacağı yerde, Türkiye'deki seçimlerde propaganda malzemesi yapıldı.

Yani yıllarca Kıbrıs'ta yanlış üstüne yanlış yapıldı.

Bunun bedelini en ağır şekliyle Kıbrıs Türk Halkı ödüyor.

Şimdi yapılan da inat üstüne inat. İnat kime fayda sağladı ki?

İşte Kıbrıs'ın durumu ortada.

Suriye de Beşar Esad inadı, Libya da Kaddafi'nin inadı ülkelerini ne hale getirdi.

Dünyanın hiçbir yerinde savaşan liderler anılmıyor. Barış için çaba gösteren ve barışı sağlayan siyasetçiler dünya literatüründeki yerlerini alırlar.

Şimdi bu yaşananlara Kıbrıs'ın kuzeyinden, KKTC'den bakalım.

Çok komik bir "Yetki" tartışması yaşandı.

Sanki Cumhurbaşkanının, Dışişleri Bakanının, Meclisin, Hükümetin çok yetkisi varmış gibi olmayan yetkinin tartışılması üzülecek bir durum.

Durun!

Bizimde bir söyleyeceğimiz var diyen yok!

Ulusal geçerliliği belli olmayan bir anlaşma imzalanırken hükümet yetkilileri hala daha arsa dağıtımıyla meşgul.

Anlaşmayla nerde ne yapılacak bilen yok.

Muhalefet, Kıbrıs'ta yaşananları bir bütün olarak ele alacağı yerde Türkiye-KKTC arasında imzalanan anlaşmayı eleştirmekle yetiniyor.

Sivil toplum örgütleri Ankara'ya talepler listesi sunuyor.

Yazımın ilk başlarında da söylediğim gibi KKTC devleti söylem ve işlev arasında sıkışmış durumda.

Bu süreçten sonra Kıbrıs'ta hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünürsek şimdi ne istediğimizi belirleme zamanı.

Ya Kıbrıs'ın artan önemini lehimize kullanacağız yada bu şekilde sessiz sedasız yaşayacağız.

HOŞ GELDİN "YILMAZ" BEBEK

Hayat o kadar garip ki, bir yanda acı bir yanda sevinç.

Geçtiğimiz Pazar günü trafik kazasında yitirdiğimiz Mustafa'mızı, pazartesi günü toprağa verirken bir başka sevince de ortak oluyordum.

Çok sevdiğim iki arkadaşım, Şimal ve Çağrı'nın evlat özlemi sona eriyordu.

Hayırlısı olsun.

Allah analı babalı büyütsün.

Hoş geldin Yılmaz bebek.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları