Türkiye'nin başkanlık sistemine ihtiyacı var mı?

Yayın Tarihi: 09/03/15 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

19 Nisan da kuzey Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

7 Haziran da ise Türkiye de milletvekilliği seçimi yapılacak.

Kuzey Kıbrıs, en önemli seçimlerinden biri yaşayacak, ama hava pek de öyle değil.

Tartışılanlar, üretilenler, fikirler, görüşler çok da ön planda yok.

Aslında çok farklı söylemlerde yok, birkaç isim dışında daha çok yuvarlak sözlerle bölgeler geziliyor, oy isteniyor.

Kuzey Kıbrıs'ın mahzun kaderini değiştirecek irade var mı, yok mu mesele bu.

Oturarak, saklanarak, laylaylom kıvamında ülke yönetmek, toprağı sorgulanan bir devlet yaratmak, ön yargıyla, hırsla, iktidar kavgasıyla yılları tüketmek ve en sonunda çöküş noktasına gelmek.

Bunları her gün konuşup, yazıyor ve paylaşıyoruz.

Bugün esasen Türkiye'nin seçimini yazmak istiyorum.

En başta, Türkiye'nin seçimle beraber tartıştığı "başkanlık sistemi" konusuna bakmak gerek.

İlk olarak, Türkiye şu sorulara cevap bulmalı;

Türkiye'nin başkanlık sistemine ihtiyacı var mı? Böyle bir gündem neden yaratıldı?

Cevap aranması gereken esas mesele, bu sorularda saklı.

Nereden çıktı bu tartışma veya ihtiyaç, kim, kime göre bu tartışmayı yarattı ve büyüttü.

Daha önce zaman zaman gündeme gelen başkanlık sistemi, AK Parti iktidarı ile konuşulmaya, en sonunda da somut bir öneri olarak tartışılmaya başlandı.

Artık böyle bir gündem ve hedef var.

Başkanlık sistemi, en başarılı haliyle ABD'de uygulanıyor.

ABD federal bir devlet, bu federal devletin temelleri 1776 yılında bağımsızlık bildirgesi ve 1789 yılında ki anayasa ile oluştu.

Bu temellerde on üç koloni bir federal devlet kurdular, 7 maddelik dünyanın en kısa anayasası oluştu.

Bu anayasanın temeli, odağı "Kuvvetler ayrılığıdır".

Kuvvetler ayrılığı, iktidar erkinin, devlet kurumları yani "Yasama- Yürütme ve Yargı" arasında bölünmesini, birbirlerinden ayrı ve bağımsız olmasını anlatır.

Bu kurumların hiç biri, diğerlerinden daha güçlü değil.

Bu ilke yani "Kuvvetler Ayrılığı" ABD'de tam anlamıyla çalışıyor.

Yasama, Yürütme ve Yargı kendi alanlarında yetkilidirler ve ayni zamanda da birbirlerinin düzenlemeleri ile ilgili olarak da bazı yetkilere sahiptirler.

ABD Anayasası, iktidar gücünü sadece kurumlara dağıtmamış ve kasıtlı olarak bu kurumların görev sürelerini birbirlerinden farklı zamanlara bölmüştür.

Elbette Başkanın önemli yetkileri, görevleri var, ama bu sınırsız, tahammülsüz, tek adamlılık zihniyetiyle değildir.

Türkiye bu tartışmayı yaşarken, devlet kurumları arasında kuvvetler ayrılığı bugün için var mı, yasama-yürütme-yargı birbiriyle iç içe geçmeden, birbirleriyle beraber, tamamlayıcı anlamda uyum içinde mi?

Şuan da, AK Parti iktidarı ile tüm kurumlar birbirinin içine girmiş durumda, yargı da, yürütme de, yasama da tek bir elde toplandı.

Parlamenter sistemde bunları yaşayan Türkiye, başkanlık sistemi ile çok daha farklı noktalara gidebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yürütmenin başı gibi, anayasal yetkilerinin dışında icraatlar yapıyor, bağımsız olması gerekirken, partisi AK Parti için oy istiyor, dört yüz vekil verin bu iş bitsin diyor.

AKP başkanlık sistemi önerisi kuvvetler ayrılığının kurumlar arasında eşit dağıtılmasını değil, başkana olağanüstü yetkiler verilmesini içeriyor.

Türkiye, tek adamlı bir sistem değil de gerçek anlamda başkanlık sistemini istiyorsa, buna ihtiyaç duyuyorsa, bu kimsenin tekelinde olmadan, siyasi hesap ve entrikalarla oluşturulmadan, uzlaşı ile ülke içinde yaşayan her milletten insanın katılımıyla ortak noktada buluşmalı.

Gidişat bu mu? Hayır, maalesef gidişat bu yönde değil, Türkiye'nin haziran seçimi bu yönden çok önemli.

Hiçbir iktidar sonsuz değildir, sorgulanmayan, uzun süreli iktidarlar yaratılan ortamlarda demokrasi yoktur, yaşanan sadece karşılıklı çıkarların örtüşmesidir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları