Boşanmalar mı çok, evlilikler mi?

Yayın Tarihi: 18/04/16 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+
Yeni hükümet kuruldu.

Eski kabinede görev alan birçok Bakan, yeni Bakanlıklardaki görevlerini devraldı.

Bizde herkes, her işten anlar, birinin yaptığını, biri gelir bozar.

Daha sonra o da gider, bir başkası gelir, yeni gelen de bir şeyler yapar ve gider.

Önemli olan iktidar olmak değil ki, işte biz bunu anlayamadık.

İktidar olmak kolay, ama oradayken yapılanlarla kalmak önemli.

Elbette tek beklentimiz, hepimizin hayatına dokunacak, olumlu etki yapacak, en başta günlük yaşamı güzelleştirecek, yaşamsal hizmetlere en kolay yolla ulaştıracak imkânların sağlanması.

Ve sosyal devlet, insanın tüm yaşamını, tüm ihtiyaçlarını, ödediği verginin karşılığını verecek hizmet yaklaşımı.

Adil olmayan, adaletli kurulmayan bu düzenin en çok etkilediği konu;

İnsani ilişkiler, sosyal yaşam, paylaşma ve empati kurma paydaşının bitirilmesi oldu.

Birbirine yabancı insanlar topluluğu oluştu, sürekli yarışan, güvenmeyen, güven vermeyen, hep daha fazlasını isteyen, buna alışan, alıştırılan nesiller var artık.

Nesiller arasındaki fark, doğum yerlerine göre başkalaşma, kaynaşamama, yabancılık, herkesin kendi kültür ve hayat tarzını sürdürme isteği, birlik olmaktan uzaklaştırdı.

Sahiplenilememiş bir toprak, hep çıkarlar üzerinden kullanılmış bir memleket ve imkânlar yaratıldı.

Söyledim ya, adalet, eşitlik yaratılmadı, bu da müthiş bir erozyon getirdi.

Bu en önemli kaybımızdır, erozyon, uzaklaşma, tahammülsüzlük.

Kimse, kimseyi taşımıyor artık, bir anda bitiyor her şey.

Görüşlerinine katılmak, hayatına ortaklık yapmak, beraber kazanmak, beraber bitirmek.

Peki, saygı? Ona ne oldu, neden herkes ayrı bir yaşamın peşinde?

Mutlaka genelleme doğru olmaz, fakat ortada çok ciddi bir yıkım var.

Aile kavramından, paylaşma, ortak kazanma, birlik ve beraberlikten, bireyselliğe, çıkarcılığa, bencilliğe geldik.

Bu düşünceden bir etki, eminim hepimizin yaşamında bir yansıma bırakmıştır.

Aile kurumu günden güne eriyor, günlük tartışma ve çıkar kavgalarından en önemli yanımız da nasibini alıyor.

Tabi ki kimse, kimseyle ömür boyu yaşamak zorunda değil.

İlk başlarda görünmeyen veya görülmek istenmeyen kusurlar belli bir zaman sonra ortaya çıkabiliyor.

Ekonomik özgürlük, sosyal ortamlardaki değişim, elbette teknoloji, elbette sosyal medya kullanma alışkanlığı, hepsi boşanmalarda etken.

Geçtiğimiz yıl 1254 evlilik yapılmış, aynı zamanda 798 çift ayrılmış.

Boşanma davalarını açanların çoğu kadın.

Müthiş bir ve üzücü bir tablo, ama ne yazık ki gerçek.

Evlenmek kadar boşanmakta normal, bu da yaşamın bir parçası, buna bir itirazım yok.

Boşanmalar, mutsuz aileler için bir fırsat olarak da görülebilir, mutsuz olmak ve mutsuz etmektense, sevmediği, istemediği biriyle yaşamaktansa, insanların ayrılmayı tercih etmesi belki de daha iyi.

İlginç veriler var, mesela;

En fazla boşanma, evliliğin onuncu yılı ve 16 yıl sonrasında olmuş.

Bunun sebepleri, belki çocukların olması, belki kişisel imkânların artması, ama oldukça ilginç, mutlaka sosyal bir araştırma için önemli bir konu.

Boşanmalar böyle, kolay, bir anda, bir kıvılcımda her şey bir anda bitiyor.

Sanırım üzerinde esas durulması gereken nokta, evliliklerin nasıl gerçekleştiği.

Olgunlaşmadan, ne istediğini bilmeden, tanımadan, çocuk yaşta, sırf ev baskısından kurtulmak, ya da kendini büyümüş olarak görmek önemli etkenler.

Bir ilişki evlilik noktasına nasıl geliyor, çok mu kolay veriliyor bu karar, arkadaş olmak, bir birini tanımak, inanmak ve güvenmek için gerekli zaman bekleniyor mu?

Çevresel etkiler mi bu süreyi kısıtlıyor ve karar almayı hızlandırıyor?

Açıkça belli ki boşanmaları değil, evlilikleri tartışmalıyız.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları