Başbuğ'a yakışmadı... Yazık!

Yayın Tarihi: 29/05/18 07:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+
Türkiye Eski Genel Kurmay Başkanlarından Emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un Akıncı düşmanlığı dolu ve Kıbrıs Türk Halkının iradesine hakaret eden açıklamasını tebessüm ederek okudum. Bu yazıda Başbuğ'un yargılanma sürecine girecek değilim. Bizi o konu ilgilendirmiyor, dahası her insanın istediği her konuda konuşma özgürlüğü de var ama hamaset yaparak değil.

Emekli komutanı birkaç yıl önce Deniz Plaza kitap evinde kitabını imzalarken görmüştüm. Hayli yorgundu.

Türk Ordusu gibi güçlü, karakterli ve başarılı bir kuruma bir dönem başkanlık etmiş birisine saygısız bir yazı kaleme almam söz konusu değil, ama bir Kıbrıslı Türk olarak da Başbuğ'un eksik ve duygusallık dolu açıklamasına kayıtsız kalamam.

Çok şükür ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi demokratik bir lider tarafından yönetiliyor ve askeri bir rejimin elinde değil.

Askerlerin ister emekli olsun ister aktif görevde, açıklama yaparken daha dikkatli olmaları gerektiği kanaatindeyim.

Kıbrıs meselesi uluslararası bir sorundur ve bu sorunu çözmek siyasilerin işidir. Ta ki güvenlik ihlali olup askere ihtiyaç duyulsun.

Yazıya başlamadan şunu belirtmem lazım ki Başbuğun açıklaması fuzuli bir açıklama olmuş. Belli ki dolduruşa gelmiş bir açıklama. Neden fuzuli bir açıklama olmuş buna değinelim öncelikle.

Garantörlükten kimsenin vazgeçtiği yok

Cumhurbaşkanı Akıncı başta olmak üzere Kıbrıslı Türklerin büyük bir çoğunluğu Türkiye'nin parçası olmayacak bir antlaşmaya evet demez. Akıncı'nın da garantörlükler kalksın gibi bir açıklaması olmamakla birlikte böyle bir derdi de olduğuna inanmıyorum.

Kıbrıs Türk halkı Türkiye'nin etkin garantörlüğünden kolay kolay vazgeçmez. İlk önce Başbuğ'un zihninde dolaşan eksik bilgiyi tamamlayalım.

Amaç Akıncı'yı karalamaksa o ayrı konu.

60 Cumhuriyetini Başbuğ bilmiyor mu?

Bir taraftan yazıyorum bir taraftan da boşuna yazdığımı düşünüyorum, çünkü İlker Başbuğ emekli de olsa Kıbrıs sürecini iyi bilen bir kişidir. Yani konuları bilen bir kişiye tekrarlarda bulunmak göle maya çalmak gibi bir durumdur aslında.

1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda bu antlaşmanın etrafında beş taraf vardı. Türkiye-Yunanistan-İngiltere Kıbrıs Türk toplumu ve Kıbrıs Rum toplumu. Bu demek oluyor ki Kıbrıs Cumhuriyeti her ne kadar Rumların işgali altında bulunuyor olsa dahi Kıbrıs Türk tarafı söz sahibidir. 11 Şubat 1959'da imzalanan Garantörlük antlaşmasına göre Türkiye elbette ki söz sahibidir, zaten yalnızca Kıbrıslı Türklerin değil tüm Kıbrıs'ın garantörüdür. Hani bilmeyen varsa bilgi tekrarı olsun diye yazıyorum.

Ve Başbuğ'un da ifade ettiği gibi bu konuda söz sahibi TBMM'dir ama yalnızca söz sahibi TBMM değildir, Başbuğ'un yanıldığı nokta budur. Yarın sabah KKTC meclisi bir referanduma gitse ve Kıbrıs Türk halkı Türkiye'nin garantörlüğünü istemiyorum dese Türkiye ne yapacak ?! hayır benim antlaşmam var garantörüm mü diyecek ?

Burada Başbuğ, Kıbrıs Türk halkına ve iradesine saygısızlık yaptığının sanırım farkında değil. Bu nedenle yazının başında Başbuğ'un açıklamasını dolduruşa getirilmiş bir açıklama olarak nitelendirdim.

Ne demek Cumhurbaşkanı Akıncı'nın ya da Kıbrıs Türk halkının söz söyleme hakkı yok ?

Bu kadar seviyesiz ve yanlış bir açıklamayı açıkçası Başbuğ'a yakıştırmadım. Evet Cumhurbaşkanı Akıncı'nın da Kıbrıs Türk halkının da kendi ihtiyaçlarını sağlama ve talep etme adına söz söyleme hakkı vardır.

Kıbrıs Türk halkının olmadığı bir Kıbrıs'ta Türkiye kimi korumak için var olacaktır ? demek ki Kıbrıslı Türklerin söz söyleme hakkı herkesten daha çok vardır.

Başbuğ'a tavsiyem Kıbrıslı Türkleri, Türkiye'den soğutacak açıklamalar yapmamasıdır.

Ama yinelemekte fayda var ki Kıbrıs Türk Halkının ve de Reisi Cumhurunun Türkiye'nin garantörlüğünden zerre kadar rahatsızlığı yoktur.

Tabii Cumhurbaşkanı ya da siyasi partiler Başbuğ'a bir cevap verecek mi bilemem. Sonuçta Başbuğ resmi bir ağız olmamakla birlikte garantörlük konusunda da zaten Ankara ile Lefkoşa'nın bir görüş ayrılığı yoktur.

Ama yeri gelmişken söylemekte fayda var; Türkiye'nin Başbakanı var Cumhurbaşkanı var, Hükümeti var ve gayet de başarılı bir Kıbrıs politikası yürütüyorlar. Demem o ki Başbuğ bu konularda kelam kesme işlerini onlara bıraksın.

Buradaki en büyük yanlış Başbuğ'un Kıbrıs Türk halkı tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanına ve Kıbrıs Türk halkının söz söyleme özgürlüğüne halel getiren bir açıklama yapmış olmasıdır. Aşağılamasıdır.

Son derece incitici ve seviyesiz bir açıklama olmuştur.

Komutana yakışan Kıbrıs Türk halkının yanında olduğunu ve Türk askerinin adadaki varlığının önemli olduğuna dikkat çeken açıklamalar yapmasıdır, siyaset değil.

Bugüne kadar Türkiye'deki en muhafazakar parti bile KKTC'nin ne Reisine ne de Halkına böyle aşağılayıcı bir açıklama yapmamıştır.

Olduğundan daha çok dikkat edilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. KKTC-Türkiye ilişkileri daha çok korunmalı ve sarsılmamalıdır.

Garanti Antlaşması (Zürich,11 Şubat 1959)

Bir taraftan Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer taraftan Yunanistan, İngiltere ve Türkiye,

1. Anayasanın esas maddeleri ile kurulan ve düzenlenen Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve güvenliğinin tanınması ve devamının kendi ortak yararları gereği olduğunu dikkate alarak.

2. Sözü edilen anayasa ve oluşturulan duruma saygı gösterilmesini güvence altına alacak işbirliğini arzulayarak, aşağıdaki hususlar üzerinde anlaşmaya varmışlardır.

Madde 1.

Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve anayasaya saygıyı güven altına almayı üstlenir. (taahhüt eder)

Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder. (sorumluluğunu yüklenir)

Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya (direkt olarak) veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.

Madde 2.

Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1'nci maddede belirtilen taahhütlerini kaydederek, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanırlar ve garanti ederler.

Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini, gerekse Ada'nın taksimini doğrudan doğruya, veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenirler.

Madde 3.

Bu Antlaşma hükümlerinin herhangi birinin ihlali (çiğnenmesi) halinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu hükümlere saygıyı sağlamak için gerekli girişimlerin yapılması ve önlemlerin alınması maksadıyla aralarında danışmalarda bulunmayı üstlenirler.

Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı taktirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar.

Madde 4.

Bu antlaşma imza edildiği gün yürürlüğe girecektir.

Yüksek Akit Taraflar, Birleşmiş Milletler Şartının (charter) 102'nci maddesi hükümlerine uygun olarak bu antlaşmayı Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine en kısa sürede kaydettirmeyi üstlenirler.

**************

GÜNÜN SÖZÜ

Hangi ülkeye gitsem oranın başkenti sensin

Cemal Süreya

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.