Herkes haklı! Ya fakirleşen vatandaş?

Yayın Tarihi: 21/09/18 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Herkes haklı! Ya fakirleşen vatandaş?

Benzin zammı kurşun gibi gündeme damgasını vurdu. Şaka değil tam 1.1 liralık zam yapıldı. Bu zam ile ilgili ahkam kesmeye kalktığınız zaman hükümeti savunanlar tarafından alacağınız cevap hazırdır; "ellerinde olan bir şey değil." Peki ellerinde olan bir şey var mı diye sormakta vacip oluyor öyle bir durumda.

Şimdi bakın, kısa bir süre sonra elektriğin zamlanması gündeme gelecek. Neden, çünkü doğrudan akaryakıt zammıyla bağlantılı bir durum elektriğin pahalı olması. Hükümeti savunanlar yine benzer bir yorumda bulunacaklardır; " ellerinde olan bir durum değil."

İşte yaşadığımız bu saçma sarmal kendini tekrarlayıp devam edecek. Peki nereye kadar?

Hükümetin bir bilgiye göre 900 milyon, bir başka bilgiye göre ise 600 milyon açığı oluştu. Bu açığı kapatabilmenin tek yolu bunu Ankara'dan talep etmek. Talep edildi mi bilmiyorum,edilmediyse kesinlikle talep edilmesi lazım.

Tamam protokol uygulanacak ve bundan elde edilecek ekstra katkılar kullanılacak ama yaşanan bu kriz imzalanan mali protokolün ötesinde bir gelişme. Türk Lirasının aşırı değer kaybından dolayı protokol harfiyen uygulansa bile en az 600 milyonluk açık var.

İşte hükümetin akaryakıt fiyatlarının artışını elektrik fiyatlarının artışını sübvanseye edebilmesi için kasasında ekstra para bulunması gerekiyor. Para olmadığı için zaman zaman zamları geciktiriyorlar ama bu kısa süreli oluyor ve zamlar peşi sıra geliyor.

Sonuç olarak hükümet herhangi bir zammın oluşmasını engelleme noktasında herhangi bir manevra kabiliyetine sahip değil.

Peki ne olacak?

Cevabı çok basit. Ya Türkiye'den fazladan bir katkı alınacak, ya da kısa bir süre sonra ülke genelinde infial yaşanacak. Sözüm ona bu hükümetin bu şartlarda öyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar dayanma lüksü yok. Kesinlikle yok.

Bakın buraya not düşüyorum, ilk elektrik zammında Başbakan Tufan Erhürman o koltukta kalmakta hayli zorlanacak.

Sendikalara çok iş düşüyor

Tabii bu noktada sendikalara da çok iş düşüyor. Sendikaların halkı örgütleyerek hükümete baskı yapması gerekiyor.

Şimdi bakın olayı bir daha değerlendirelim. Tamam anladık, döviz yükseliyor ve bu konuda hükümetin yapabileceği herhangi bir şey yok. Evet doğru bizim hükümet dövize bir şey yapamaz ama bu savunmanın ardına sığınıp da uykuya yatmak ya da tonlarca başka mazeretler uydurmak değil doğru olan. Örneğin döviz bir yükseliyor bir düşüyor. Döviz düştüğü zaman marketlerdeki fiyatlar düşmüyor mesela, ya da ne benzin ucuzluyor ne de elektrik ucuzluyor. Bunu söylediğin zaman da kendilerine göre geçerli bir argümanları var; "daha da yüksek olacaktı ama biz bırakmıyoruz. "

Hadi diyelim benzin ve elektrik için bu durum anlaşılabilirdir, peki ya temel tüketim maddelerini ne yapacağız. Türkiye haricinde yabancı ülkelerden gelen ve halen dolar ile yapılan bir ticaret olduğunu da biliyoruz ama gelin görün ki bunun oranı sanılanın aksine yüksek değildir. Devam edelim yerli üretimi ne yapacağız? Hele hele tarım ve hayvancılık alanında bitmedi gitti mağduriyetleri bu insanların. Hadi diyelim onlara da bir yere kadar hak verelim ama Hayvancılar ve üreticiler de sandığınız kadar masum değiller. Birçok alanda devletten teşvik alıyorlar ama birçok alanda. Özellikle tüm süt ürünlerinin fahiş denecek oranda zamlanması kabul edilebilir mi?

Sonuç olarak hükümet haklı, üretici, hayvancı haklı, tüccar haklı, marketçi haklı; en nihayetinde cebinde parası kalmayan vatandaş da haklı.

Peki gelelim sorulması gereken soruya; bu saydıklarımdan zarar gören kim?

Hızla fakirleşen vatandaş dışında zarar gören biri var mı?

Vatandaş aç kalmamak pahasına tüm tüketim maddelerini asgari oranda satın almak zorunda. Yani ticaretle uğraşan tüm kesimler günün sonunda para kazanıyor ve durumunu muhafaza ediyor ama halk fakirleşiyor.

Yaşananlar göreceksiniz ki ciddi bir infiale dönüşecek ve çok kötü şeyler olacak.

Eğer çözüm olsaydı!

Eğer bu ülkede çözüm olsaydı gözlerimiz döviz kurlarının kaç olduğuna bakmayacaktı; Türkiye'nin nezlesinden biz zatürre oluruz diye endişe etmeyecektik. Siyasetin ve üretimin kalitesi yükselecekti. Bu iki kurum birbiriyle son derece bağlantılıdır, buna bir ara değiniriz.

Peki ne var şimdi elimizde? Gelin bir bakalım. Yaklaşık 1,5 yılda ülkeyi seçimden seçime sürükleyen bir ton siyasetçiyle çalışma mekanizmaları demokratik anlayıştan uzak partiler var; ürettiğini satamadığı için batan üreticiler, borçlarını ödeyemediği için hapis yatmış ve yatacak vatandaşlar. Hade yurttaş deyim, sosyalist bir hükümet var ne olmasa. Uyuşturucu kullanımı arttı, intihar ve de cinayetler arttı.

Ne karamsar tablo değil mi? Karamsar usta karamsar, bu anlattıklarımdan ibaret KKTC. Bu kadar net. Gençlerin neredeyse hepsi kaçmak istiyor bu ülkeden, birçoğu nereye gideceğini bilmeden.

Aile kurumu dediğimiz yapı çöktü. Aldatmalar aldı başını gitti. Boşanan çiftler, ortada kalan çocuklar ve tüm bunlara yetişemeyen bir Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Yetişemez de, bütçesi yok ki.

Şimdi ben yazının başlığını bahtı kara diye atsam, "Ey yahu sen da amma negatifsin ha" diyenler çıkacak illaki.

Yalan mı?

****************

GÜNÜN SÖZÜ

Kime ne emanet ettiysek, ya kırdı, yada kaybetti… Anladım ki emanete en güzel bakan "ALLAH" ' idi..

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları