İşletmelerin gider kısıtlamaları günümüz gerçeklerine uyumlaştırılmalıdır

Yayın Tarihi: 07/03/11 11:05
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+

Yürürlükte bulunan 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası düzenlenirken 1982 yılındaki ekonomik ve siyasal olgular dikkate alınmıştı.

O yıllarda ülkemizin vergi hukukunda Katma Değer Vergisi, Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi ve Taşınmaz Mal Vergisi Yasası yürürlükte değildi.

O yıllardaki kamu maliyesinin en büyük gelir kaynağı, Kıbrıs Cumhuriyeti'nden intikal eden 13/1961 sayılı T.C.M. Şahsi Vergiler (Gelir Vergisi) Kanunu ile 30 Aralık 1976 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 41/1976 sayılı Kurumlar Vergisi Yasası'nın vergi gelirlerinden oluşmakta idi.

Bu nedenlerle, bugün yürürlükte bulunan Gelir Vergisi Yasası 1982 yılında düzenlenirken o günkü kapalı ekonomi koşulları, kurumlar vergisi ve yükümlü sayısı azlığı da dikkate alınarak uluslararası vergi hukuku ilkelerinde öngörülen bazı giderlerin indirim olarak kabul edilmesine karşın sırf vergi gelirlerinde bir miktar artış elde etmek amacıyla KKTC işletmelerinin bazı harcamalarına belgelendirilmiş olmasına rağmen çeşitli esas ve kıstaslara bağlı olarak bazı gider kısıtlamaları getirilmiştir. Bunların belli başlı olanları şöyle özetlenebilir:

(a) Reklâm ve Duyuru Giderleri;

(b) Temsil ve Ağırlama Giderleri;

(c) Yurtdışı Seyahat Giderleri;

(d) Bağış ve Yardımlar.

Bahse konu Yasa 29 yıldan beri yürürlükte olmasına ve bu sürede çeşitli ekonomik gelişmeler ile bu süre zarfında yürürlüğe geçirilen KDV, BSİV ve Taşınmaz Mal Vergisi Yasalarına rağmen reklâm ve duyuru giderleri hariç, bu gider kısıtlamalarını günün koşullarına uyumlaştıracak ve işletmelerin rekabet gücünü etkinleştirecek herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

Reklâm ve duyuru giderleri için yapılan yegane değişiklik ise brüt kazancın %5'i sınırlandırılmış olan gider indirimi miktarı %10'a çıkarılmış ve bu giderler dolayısıyla zarar eden ancak yeni işe başlayan işletmelere bu giderleri sadece bir yıl sonrasına aktarmalarına izin verilmiştir.

Özellikle Güney'e geçişler başladıktan sonra KKTC'nin Güney Kıbrıs piyasası ile rekabet etme gerçeği ile karşı karşıya kalınmış olduğu için bu gider kısıtlamaları daha da önem kazanmıştır.

Nitekim, aradan bunca yıl geçmesine rağmen çeşitli yüksek maliyet girdilerinin düşürülmesi için yapılan sözde düzenlemelere rağmen rekabet ortamının halen KKTC işletmelerinin aleyhinde olduğunu söylemek mümkündür.

Sn. Maliye Bakanı ile diğer siyasilerin ve ilgili bazı kurumların verdikleri demeçlerde halkımızın Güney'den alışveriş yapmasının nedenlerinden bir tanesinin de Güney'deki işletmelerin etkin reklâm, duyuru, promosyon ve sair tanıtım ile pazarlama faaliyetleri olduğu belirtilmektedir.

KKTC işletmelerinin pazarlama etkinliklerinin amacına ulaşması amacıyla yoğun reklâm, duyuru ve tanıtım giderlerine ihtiyaç vardır.

Hal böyle olmasına rağmen KDV Oranlar Tüzüğünde yapılan değişiklikle sözkonusu harcamaların KDV oranı %16'ya yükseltilmiştir.

İşletmelerimizin birçoğu bu etkin reklâm, duyuru ve tanıtım giderlerini yapacak finansal güçte olsalar dahi şayet bu amaçlar için fatura karşılığı ödeyecekleri giderlerinin tümünü yıllık brüt kazançlarından ve yüklendikleri KDV'den indiremeyeceklerse veya indirilemeyen kısmını gelecek yıl kazançlarına mahsup edemeyeceklerse bu harcamayı yapmaları mantıklı değildir.

Sözkonusu uygulama ile işletmeler bu konuda yapabilecekleri azami harcama miktarını brüt kazançlarının %10 ile sınırlı tutmak zorunda bırakılmaktadırlar ki piyasadan hizmet alımlarının azalmasına neden olunmaktadır.

Yani piyasadaki para sirkülasyonu menfi yönde etkilenmektedir.

Bunlara ilâveten, işletmeler gider olarak indiremedikleri bu belgeli giderleri dolayısıyla ödemiş oldukları KDV miktarını da indirim konusu yapamamakta, yıl içinde indirim yapmış olsalar dahi yılsonunda bunu Vergi Dairesine ödemek yükümlülüğü ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Benzeri uygulama diğer gider kısıtlamaları için de geçerli olmaktadır.

1982 yılından sonra dünyada ve KKTC'de meydana gelen sosyo-ekonomik değişikliklere rağmen temsil ve ağırlama giderleri, münhasıran mal ve hizmet üretimi ile uğraşan işletmelerde brüt kazançlarının %4'ü, diğer işletmelere ise %2'si, yukarıda belirtmiş olduğum ayni esas ve kıstaslara bağlı olarak hala daha sınırlı tutulmaya devam edilmektedir.

Hiç şüphesiz günümüzün etkin pazarlama yöntemlerinden biri de kişisel temaslar ve ilişkilerdir.

Bu yöntem özellikle çeşitli izolasyonlar ve antirekabet koşulları altında olan KKTC işletmeleri için bu daha da önem arzeder.

Bunu sağlamak amacıyla gerek yurtiçi gerekse yurtdışı ticari ilişkilerde genellikle "izaz-ikram" diye anılan temsil ve ağırlama faaliyetlerine gerek vardır. Hatta "ağırlama" kapsamına yurtdışındaki müşterilerin KKTC'deki konaklama harcamaları da dahil edilebilmelidir.

KKTC'nin en önemli ekonomik sıkıntılarından biri de çeşitli nedenlerden dolayı gerekli üretim ile mal ve hizmet ihracatı yapılamamasıdır. İhracat işlemleri, yurtdışında pazar aramak, fuarlara, eğitimlere v.s. etkinliklere iştirak etmek suretiyle bağlantı kurmak yöntemiyle başlar. Bu nedenle, ekonomik faaliyetler dolayısıyla çok sık yurtdışı seyahatlere gereksinim vardır.

Hal böyle olmasına rağmen münhasıran mal ve hizmet üreten veya ihracatçı işletmelere, kişiler itibarıyla değil, her işletme olarak yılda toplam 70 takvim günü, diğer işletmelere ise 50 takvim günü ile sınırlı ve belgelendirilen giderler ancak indirilebilir.

Ayrıca, bu miktarlar kamu görevlilerine ödenen harcırah miktarını da aşamaz.

Geri kalan giderler belgelenmiş olsa dahi "kabul edilmeyen gider" olarak işlem görmektedir.

Şayet yurtdışı seyahatler ayni işletmedeki birden fazla kişi ile gerçekleştiriliyorsa bu kişilerin, bilet bedelleri haricindeki, diğer seyahat giderleri vergi amaçları bakımından indirilemez ve bu kısıtlama kapsamındaki esas ve kıstaslar yukarıdaki kabul edilmeyen giderlerin tabi olduğu kurallara bağlı tutulur.

İşletmelerin devlete, yerel kuruluşlara, yasa ile oluşturulan kurumlara, vakıflara ve Bakanlar Kurulu'nun onayladığı hayır kurumlarına makbuz karşılığı yapılan nakdi bağışlar indirim konusu yapılması öngörülmüşken, bunun gider olarak kabul edilebilmesi için ilgili işletmenin safi kazancının olması ve bu kazancın %10'unu geçmemesi koşula bağlanmıştır.

Halbuki, yukarıda belirtmiş olduğum gider kısıtlaması kapsamındaki diğer giderlerin indirim konusu yapılabilmesinde "brüt kazanç" kriter olarak kabul edilmiştir.

Diğer önemli bir husus ise bu kuralın bahse konu kurum ve kuruluşlara nakdi bağış yerine ayni (mal olarak) bağış yapılmasını kapsamamasıdır.

Yani, işletmelerin kurumlara yaptıkları taşınır ve taşınmaz mal bağışlarının bedelleri hasılattan gider olarak indirilmesi kabul edilmemektedir.

Özetle, 1982 yılında yürürlüğe giren 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasasında yeralan ve güncelliğini çoktan kaybetmiş olan bahse konu gider kısıtlamalarının kaldırılması veya yeniden düzenlenmesi için 21 yıldan beri ve özellikle de Güney'e geçişlerin başlaması dolayısıyla KKTC'de ve dünyada meydana gelen ekonomik gelişmelere rağmen gelmiş geçmiş hükümetlerin bugüne kadar kapsamlı herhangi bir düzenleme yapmamış olmalarıdır.

1995 ve 1996 yıllarında Vergi hukukumuza dahil edilen Taşınmaz Mal Vergisi, Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi ve özellikle de Katma Değer Vergisi Yasaları'nın Devlet Bütçesine getirdiği ek mali kaynak vs. düzenlemeler sonucu diğer vergi yasalarındaki düzenlemeler de günün koşullarına göre tadil edilmesi gerekirdi.

Bu kadar katı kısıtlamalara Rum Yönetimi'nde ve AB ülkelerinde, hatta TC mevzuatında rastlamak pek mümkün değildir.

Örneğin, KKTC'deki işletmelerin gerektiği gibi reklam ve tanıtım yapmadığının nedenlerinden bir tanesinin de bu konuda yapılan giderlerin vergi amaçları bakımından kısıtlamaya tabi olduğunu acaba ilgili sivil toplum örgütü yetkilileri siyasilere açıkladılar mı?

Bahse konu etkenlerin giderilmesi amacıyla Sayın Maliye Bakanı'nın bu ve diğer benzeri konulardaki mevcut gider kısıtlamalarını ele alarak sosyo-ekonomik gerçekler ışığında çağdaş vergi hukukuna göre yeniden düzenleyecek mi?

Özellikle KKTC ile Güney Kıbrıs İşletmeleri arasındaki rekabet koşullarının leyhimize dönüştürülmesi ve ekonominin kayıt altına alınmasına katkı sağlamak amacıyla böyle bir düzenlemeye mutlak gerek vardır.

Kanımca, Sn. Maliye Bakanı'nın vergi kılavuzları her zaman olduğu gibi kendisine bu kısıtlamaları yapması halinde devletin vergi gelirlerinde büyük kayıplar oluşacağı hususunda görüş ve telkinlerde bulunacaklardır.

Ancak, resmi faturaya veya benzeri belgeye dayandırılmayan bir harcamanın gider yazılmayacağı gerçeği dikkate alındığında, yapılacak sözkonusu giderlerin faturaya dayandırılması halinde bu giderler başka işletmelerin gelirlerini oluşturacağı için ödemeyi yapan tarafından gider yazılmasından daha doğal bir husus olamaz.

Dolayısıyla bu konuda vergi kaybından söz etmek de mantık dışıdır.

Aksi halde, bugünkü uygulama devam ettiği sürece hiçbir işletmenin mal ve hizmetlerini pazarlamak amacıyla gider olarak muhasebeleştiremeyeceği fatura veya benzeri belgeye dayanan bir harcamayı yapmasını öngörmek rekabet kuralları ve ekonomi politikaları ile bağdaşması mümkün değildir.

Ne demiş büyüklerimiz.. "FARK YARATMAYAN REKABET YARATAMAZ".

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.