Vergi ve özelleştirme düzenlemelerinin etkileri

Yayın Tarihi: 14/11/11 09:00
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+

Bir devletin amaçlanan tüm fonksiyonlarını yerine getirebilmesi ancak ekonomik değer ifade eden bir takım kaynaklara ulaşabilmesi ile mümkündür.

Bu kaynaklardan en önemlisi hiç şüphesiz sağlıklı gelir kaynağını oluşturan vergiler ile gayri maddi haklarının ve mal varlıklarından elde edeceği gelirlerdir.

Özellikle vergiler devletin finansman gereksinimini karşılamakta en sağlıklı kaynak olmasına rağmen vergiyi veren kişi veya kurumlarda vergiye karşı daima bir direnç oluşturmaktadır.

Bu nedenle, yasa koyucu da sosyo-ekonomik gelişmenin özelliğini ve etkilerini gözönünde bulundurarak vergi sistemine bazı kurallar getirmek suretiyle yükümlülerin vergi yükünü azaltabilmelerine olanaklar sağlamaktadır.

Diğer bir anlatımla, bu kuralların vergi yasalarına konulmasının amacı genellikle enflasyondan kaynaklanabilecek fiktif kazançların vergi yükünün asgariye indirilmesi ve yatırımların gerçekleştirilmesini teşvik etmektedir.

Genellikle işletmelerin kazançları sermayeleri ile orantılıdır.

Sermaye yapısı ise çeşitli tür ve unsurlardan oluşabilmektedir.

İşletmelerin sermaye yapılarının güçlendirilmesi için çağdaş ekonomik prensipleri benimsemiş hükümetler, sabit kıymet ve iştirak hissesi satış kazancı istisnası, kârın sermayeye eklenmesi yani temettüden ikinci kez vergi alınmaması, yatırım malları alımlarında veya inşaatlarında ödenen KDV'nin üç yıl yerine bir defada indirim kabul edilmesi gibi önlemler almışlardır. Bu önlemleri maalesef KKTC vergi hukukunda görmek halen mümkün değildir.

Bunlar olmadığı zaman işletmeler değişik yollardan sermayelerini bilançolarına kaydetmeden güçlendirmenin yöntemlerini aramaya başlarlar.

Bu tür girişimlere olanak verilmemesi için hükümetlerin vergi yasalarını güncelleştirmek ve bunları uluslararası uygulamalar paralelinde düzenlemeleri gerekmektedir.

Bunun gerçekleştirilmesi için hükümet edenlerin cesareti olması gerekir.

Her gün bu ay sonu maaşları ve devletin mal ile hizmet alımlarını nasıl ödeyeceğine odaklanmış olan bir yönetimden başka bir şey beklenemez.

Vergi kaybı gerekçesi ile sözkonusu ve benzeri önlemleri almaktan kaçınılması sosyo-ekonomik vizyonsuzluğun en belirgin örneğidir.

Vergi kaybı endişesi ile ekonominin kayıt altına alınması mümkün değildir.

Diğer bir anlatımla, 1976 yılından beri yürürlükte olan Kurumlar Vergisi, 1977 yılından beri yürürlükte bulunan Vergi Usul Yasası ve 1982 yılından beri yürürlükte olan Gelir Vergisi Yasası gibi temel Vergi Yasalarımızın birçok maddeleri maalesef çağımızın gereklerine uyumlaştırılmamış olması ve eğitimsiz hantal bürokrasi nedeniyle ülkemizin sosyo-ekonomisine yön vermenin mümkün olamayacağı gerçeğinden hareketle KKTC Vergi hukuku ve yönetimi statükosuna neşter vurulması zamanı gelmiş hatta geçmiştir.

Mevcut vergi sistemimizde yükümlülere vergi yüklerini azaltmaları için (yatırım ve amortisman indirimleri önceki zararların kârlara mahsubu v.s. gibi) bazı kurallar tanınmıştır.

Ancak, bugünkü koşullarda bu indirimler ciddi, plânlı ve programlı faaliyet gösteren işletmeleri tatmin etmekten çok uzaktır.

Günümüzün en önemli ekonomik koşullarından bir tanesi de işletmelerin kayıtlı sermayelerinin güçlü olmasıdır.

Bu olmadığı takdirde, gerek işletmelerin gerekse hükümetin ne ülkenin gerçek ekonomik potansiyelini bilmeleri ve/veya planlamasını yapmaları ne de sağlıklı bir vergi nicelemesi yapılması mümkündür.

Diğer bir çarpıcı gerçek ise KKTC hükümetlerinin ülkemizin ekonomik envanterini tam olarak bilmemesi ve bu konuda çağdaş teknoloji vasıtasıyla bunu öğrenmek için de hiçbir somut çaba göstermemeleridir.

En basit örnek ise ekonomik planlamanın temelini oluşturan nüfus sayısının bilinmemesidir.

Nerede kaldı ülkenin diğer ekonomik kaynaklarının envanterinin (taşınmaz malların türleri, yüzölçümleri, nitelikleri, işletmelerin gerçek sermayeleri v.s. özellikleri ile diğer ekonomik verilebilmesi).

Konuyu daha da basite indirecek olursak, ailelerin bile sabit ve cari sermayeleri ile envanterleri mevcut olup bu kaynakların kullanımı buna göre yapılmaktadır.

Bu kuralların dışına çıkanlar yani envanterlerini bilmeyenler ya iflas ederler veya dağılırlar.

İşletmelerin sermaye yapılarını güçlendirmelerine olanak veren vergi düzenlemelerinin KKTC mevzuatında olmayışı yasal yollardan değil de, yasal olmayan yollardan vergi yükünü en aza indirme çabalarına mazeret oluşturması elbette kabul edilemez.

Maalesef, ülkemizde vergi plânlamasının en kolay yolu genellikle vergi kaçırmak şeklinde algılanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır ki bu yöntem gelecekte işletmelerin çok zor durumlarla karşılaşmalarına sebebiyet verebilmektedir.

KKTC'de vergi kaçırma girişimlerinin rağbet görmesinin başlıca nedeni vergi kaçırmanın kolay olmasıdır.

Çünkü, her ülkedeki kayıtdışı ekonominin büyüklüğü arttıkça vergi kaçırma işlemleri de kolaylaşmaktadır.

Kayıtdışı ekonominin büyüklüğü kayıtlı ekonomiyi geçtiği bilinmeyen bir husus değildir.

Buradan da görüleceği gibi vergi kaçırma işlemlerinin asgariye indirilebilmesi için kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması zorunluluğu vardır.

Bunu gerçekleştirmek için de çağdaş vergi hukuku ve sosyo-ekonomi ilkeleri düzenlemelerine ek olarak çeşitli lojistik destekler yanında eğitimli, çağdaş vergi hukuku vizyonuna sahip, kendini mesleki konuda yetiştirmiş, çağdaş uygulamalara inanmış inisiyatif sahibi kişilere ihtiyaç vardır.

"Statüko" diye adlandırılan konu sadece yasalarda değil ayni zamanda uygulayıcıların beynidir.

Bu durum çözülmediği sürece ülkenin kalkınmasını ve ekonominin büyümesini saklamak mümkün olmadığı gibi her zaman siyasilerin malzemesi olmaya da devam edeceklerdir.

Vergi konusu dinamik bir konu olup vergi yasalarında öngörülen teşviklerin etkilerinin sürekli araştırılması ve ülkemizin ekonomik gereksinimleri paralelinde düzenlenmelidir.

Örneğin, bugünkü uygulamada vergi teşvikleri bazı koşullara bağlı olarak bir kısım büyük yatırımlar için öngörülürken, KKTC'deki işsizliğin devamlı süratte artması, küçük işletmelerin güçlendirilmesi ve üretim ile ihracatın gerilmesi karşısında gerekli vergisel teşvik önlemlerinin henüz düzenlenmiş olmaması ekonominin bütünsellik ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Ülkemizin vergi gelirlerine ve tasarrufa olan ihtiyacı her geçen gün artmakta olduğu bir gerçektir.

Yaşadığımız bütçe yetersizliğinin en büyük sebebi özellikle hükümetlerin tasarruf gerçeğini dikkate almadan gereksiz ve acil olmayan birçok harcamalarının vergilerle finanse edilmesidir.

Siyasilerin çeşitli beyanlarına rağmen maalesef hükümetin bu konuda somut tasarruf önlemleri aldığını söylemek mümkün değildir.

Bugüne kadar aldığı yegâne tasarruf önlemi hayat pahalılığı ödeneğinin dondurulması ve 2010 yılından sonra görevlendirilen kamu görevlilerinin maaşlarını azaltmak olmuştur.

Bu nedenle, vergi konusu yanında devletin diğer harcamalarında tasarruf önlemleri her geçen gün önemini artırmakta, bu yapılmadığı için de halkın hükümete karşı olan güveni süratle azalmakta, dolayısıyla da vergi ve sair kamusal yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde büyük isteksizlik oluşmasına neden olunmaktadır.

Elde edilecek vergi gelirlerinin bütçe açıklarını kapatabilmesi ise tasarruf önlemlerine ilâveten kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması ve ülkenin vergi verme psikolojisi ile kültürünün çeşitli yöntemlerle yükseltilmesi ve yaygınlaştırılması ile mümkün olacaktır.

Bu konuda yapılacak yasal düzenleme çalışmalarında siyasi kararlılık gereği yanında profesyonel uzmanların görüşlerine de mutlaka ihtiyaç vardır.

Ayrıca, amaçlanan hedefe ulaşılması bakımından vergi hukukumuzda yapılması gereken düzenlemeler bir paket halinde ve eşzamanlı yapılmasının da öneminin ilgililerin ve yetkililerin bilgisine getirmeyi gerekli görmekteyim.

Kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması vergi kaçırma işlemlerini en aza indireceği ve vergi yasalarının öngördüğü plânlama yöntemlerinin kullanılmasına daha da önem kazandıracağı şüphesizdir.

Böylece, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de vergi plânlaması yöntemleri önemini daha fazla artıracaktır.

Öteyandan, yukarıda belirtmiş olduğum sözkonusu aksaklıkların ve gerekli önlemlerin alınması yanında son günlerin gündemini oluşturan "Özelleştirme" işlemlerine de çağdaş normlar paralelinde ülkenin gerçekleri ile KKTC'li girişimciler için de "pozitif ayrımcılık" prensipleri göz önünde bulundurularak gerekli yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle hükümete yönelik her türlü şaibe bertaraf edilmelidir.

Ayrıca, başka çözüm önerileri dikkate alınmadan şayet özelleştirme yapılacaksa hiç olmazsa devletin bu işlemlerden azami gelir kaynağını elde etmesine özen göstermelidir.

Özelleştirme Yasası yürürlüğe geçirilmeden ve hiçbir yasal ve mantıksal dayanağı olmadan çeşitli esas ve kıstaslar öngörerek süratle özelleştirme işlemlerine başlanmasına mantık çerçevesinden anlam vermek mümkün değildir.

Bu gidişle KKTC'nin bütçe açıklarına ve bankalara olan borçlarına çözüm getirilmesini beklemek ise hayaldir.

Yerel sabit yatırım Sermayesi güçlü olmayan ülkelerin sosyo-ekonomik kalkınmasından ve bağımsızlığından bahsetmek mümkün değildir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.