Mütekabiliyet bozulursa

Yayın Tarihi: 13/12/11 07:00
okuma süresi: 14 dak.
A- A A+

Belki de birçok kişi ve özellikle genç kuşak "mütekabiliyet" kelimesinin anlamını bilmemektedir.

Bu kelime genellikle diplomatik hukuka bağlı düzenlemelerde kullanılmaktadır.

Bugünkü tanımını özetle "karşılıklılık" olarak ifade edebiliriz.

Ancak bu kelimenin genel tanımını şöyledir.

"Uluslararası ilişkilerde bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına veya işletmelerine uyguladığı hukuki veya fiili bir uygulama biçimine karşılık, diğer devletin de ayni şekilde davranmasıdır."

Sözkonusu kelime anlamının içinde halk tabiri ile "kısasa kısas" ilkesinin de mevcut olduğu gözardı edilmemelidir.

Bilindiği gibi devletler sosyal, ekonomik, adli ve birçok konularda başka devletlerle mütekabiliyet esasına dayalı andlaşmalar yapmak suretiyle dayanışma ve/veya işbirliği içine girmektedir.

Çağdaş ülkelerin Anayasalarında yeralan kurallardan bir tanesi de devletlerarası yapılan ve her iki devletin parlamentosunda onaylanan andlaşmalarda yeralan kuralların, ilgili devletlerin yürürlükteki yasalarındaki kuralların üzerinde hukuksal geçerlilik ifade etmesidir.

Hükümetler arası imzalanan protokoller ise bu kuralın dışında olup birçok protokol mütekabiliyet ilkesi içermemektedir.

KKTC'nin sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınmış olması diğer devletlerle andlaşmalar yapmasına engel oluşturmakta olduğundan çeşitli konulardaki andlaşmalar sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile gerçekleştirilmektedir.

Bu andlaşmalardan bir tanesi, hatta en önemlilerinden bir tanesi, 22 Aralık 1987 tarihinde KKTC ile T.C. arasında Lefkoşa'da imzalanan "Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaybını Önleme Andlaşmasıdır". Bu andlaşmaların uluslararası iki modeli vardır.

Andlaşma modellerinden bir tanesi OECD modeli, diğeri ise Birleşmiş Milletler (BM) modelidir.

Hangi modelde düzenlenirse düzenlensiz bu andlaşmarın temelini mütekabiliyet ilkesi oluşturur.

T.C. ile imzalanan sözkonusu andlaşma içeriğinin geneli OECD modeline dayandırılmış olmakla beraber içeriğinde BM modeline ilişkin bazı kurallar da yeralmış olup andlaşmada mütekabiliyet ilkesine en geniş şekilde yer verilmiştir.

Her iki ülkenin yetkili makamları tarafından imzalanmış olan bu andlaşma 1988 yılında T.C.'nin ve KKTC'nin yasama organlarında onaylanarak ayni yılda Onay Belgelerinin teati edilmesi suretiyle yürürlüğe girmiştir.

Andlaşma uyarınca uygulamadan sorumlu olarak her iki ülkenin Maliye Bakanları "yetkili makam" olarak saptanmıştır.

Geçtiğimiz aylarda Uluslararası Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaybını Önleme Andlaşmaları'nın modelleri, içerikleri ve gereklilikleri hakkında bu köşemde geniş bilgiler vermeye çalışmıştım.

Bugün bu konuya tekrar değinmeyeceğim.

Ancak, yaptığım çalışmalar sonucu bahse konu Andlaşmada öngörülen işbirliği ve dayanışma kurallarına gerektiği gibi uyulmadığı ve her şeyin ilk imzalandığı tarihteki gibi durduğunu gördüm.

Halbuki, aradan yaklaşık 23 yıl geçmiş olmasına rağmen KKTC'nin bu konundaki "yetkili makamının" sözkonusu Andlaşmanın kurallarından KKTC bütçesinin daha nasıl yaralanabileceği yönünde girişimlerde bulunmadığı kanaatindeyim.

Başka ülkelerin yetkili makamları bu Andlaşmaların sürekli ve yakınen izlenmesi amacıyla bünyelerinde özel birim oluşturmuşlardır.

Acaba, bugüne kadar T.C ile çeşitli konularda gerçekleştirilen belli başlı 18 tane devletlerarası andlaşmaları izleyip değerlendirecek ve zamanında önlem alacak herhangi bir birim KKTC'de oluşturuldu mu?

Hiç zannetmiyorum.

Durum bu olunca da KKTC'nin ilgili "yetkili makamı" veya "yetkili makamları" bu Andlaşmanın veya Andlaşmaların hiçbir kuralı ve uygulaması hakkında herhangi bir girişim yapması veya yapmaları da mümkün olmamaktadır.

Benim bildiğim kadarıyla çağdaş ülke yönetimlerinin en büyük özelliklerinden bir tanesi de yapmış oldukları andlaşmaları v.s. hukuksal düzenlemelere ilişkin tüm faaliyetleri izlemek, bunların etkinleştirilmesi için gerekli organizasyonları oluşturmak suretiyle önlem almalarıdır.

Çağdaş ülkelerde bu organizasyonlara " Araştırma- Değerlendirme ve/veya Geliştirme İzleme Birimleri" denir.

Maalesef böyle bir organizasyonun veya uygulamanın KKTC'de mevcudiyetini görmek mümkün değildir, çünkü siyasilerimiz ve yöneticilerimiz bu ve bu gibi vizyondan yoksundur.

Esas olan hergün ağızlarından düşmeyen izolasyon gerekçelerinin bu kişilerin beyinlerinde olmasıdır.

Aşağıda belirteceğim konu hakkında Maliye Bakanlığının girişimler başlatmasını çok bekledim ancak değil girişim başlatmak, ne kendilerinin ne de üst kademe yönetici veya benzeri durumda olanların aklılarının köşesinden bile geçmediğinden eminim.

Zaten basının gündeminde bulmak için günübirlik "show" yapmaktan, ahbap-çavuş ilişkilerine konsantre olmaktan gerekli gereksiz yurtdışı ziyaretler yapmaktan ve perakenteci dükkanlarının açılışlarına katılmaktan zaten geriye sadece uyku zamanı kalmaktadır.

Bu konudaki iddiamın en basit kanıtı olarak aşağıdaki hususları özetlemeye çalışacağım.

1. 1988 yılında KKTC Meclisi tarafından onaylanarak 49/1988 sayılı Onay Yasası olarak yürürlüğe giren "KKTC-TC Çifte Vergilendirmeyi ve Vergi Kaybını Önleme Andlaşması" nın uygulanmaya başlandığı tarihte KKTC'de havayolu işletmesi olarak sadece KTHY ile THY şirketleri vardı ve KKTC'nin en büyük taşımacılık hizmeti KTHY ait idi.

Bu şirketlerin satmış oldukları yolcu ve yük biletleri dolayısıyla her iki ülkeden elde ettikleri gelirleri vardı ve her iki ülkede de vergiye tabi tutuluyordu.

2. Bilindiği gibi uluslararası vergi hukuku kurullarına göre elde edilen gelirler "kaynak ilkesine" ("Source Base") istinaden elde edildiği ülkede vergilendiği gibi "Mukimlik" ("Residency Base") ilkesine istinaden de bu gelirleri elde edenlerin şirketler bakımından yasal veya iş merkezlerinin, kişiler bakımından ise mukim, oldukları ülkelerde de Gelir Vergisine veya Kurumlar Vergisine tabi tutulmaktadır.

3. Elde edilen gelirlerin vergilendirme işlemlerinin gerçekleştirilmesinde harcamaların yapıldığı yerler ve sair unsurların gider olarak hesaplanmasında ve özellikle diğer devletle yabancı "yerleşmiş" yükümlü statüsünde faaliyet gösteren işletmelerin safi kazançlarının saptanmasında büyük zorluklara neden oluşturduğundan yasakoyucular bu duruma pratiklik sağlanması için safi kazanç hesaplaması yerine vergi yasalarına "ortalama emsal oranları esasını" dâhil etmek suretiyle yabancı ulaştırma kurum statüsündeki işletmelerin bilet satışlarından bu konudaki ve sair faaliyetlerinden elde ettikleri brüt gelirlerine Bakanlar Kurulu kararı uyarınca saptanmış olan matrah oranlarının uygulanması suretiyle hesaplanan safi kazançları vergiye tabi tutulmasına olanak tanımışlardır.

Bu uygulamaya 41/1976 sayılı Kurumlar Vergisi Yasası'nın 18. ve 19. maddesine istinaden 1987 yılı sonuna kadar devam edilmiştir.

4. Yukarıda belirtmiş olduğum zorlukların ve matrah hesaplamaların gerçek usulde yapılmasını sağlamak için bahse konu Andlaşma uyarınca THY merkezinin TC'de, KTHY merkezinin ise KKTC'de bulunması ve iki ülke arasındaki en büyük taşıma potansiyelinin de bu iki işletmede bulunması dolayısıyla, "kaynak ilkesi" (gelirin doğduğu yer) ilkesi yerine, elde edilen gelirin, nerede elde edildiğine bakılmaksızın, her şirketin yurtiçi ve yurtdışında sağladıkları taşımacılık gelirlerinin vergilendirilmesi merkezlerinin bulunduğu ülkede, yeni "mukimlik ilkesi" esasında gerçekleştirilmesi hususunda ve mütekabiliyet ilkesi gözetilerek bu andlaşmaya kural konmuştur.

Uluslararası ulaştırma faaliyeti yapan T.C ve KKTC işletmelerinin vergilendirilmesine ilişkin kurallar adı edilen Andlaşmanın 8'ci maddesinde yeralmış olup havayolu taşımacılığı yapan işletmelerin elde ettikleri gelirlerinin vergilendirilmesi yetkisini bu faaliyetleri yapan işletmelerin merkezlerinin kayıtlı olduğu ülkede yapılması öngörülmüştür.

Benzeri kurallar kara ve deniz ulaştırma araçlarının işletilmesinden elde edilen gelirlerin vergilendirilmesinde de geçerli kılınmıştır.

Ayrıca, Andlaşmanın 15. maddesinde hava, deniz ve kara nakil araçlarında görev ifa eden hizmetlilerin de benzeri vergi muafiyet düzenlemeleri mevcuttur.

Sözkonusu vergilendirme kurallar sadece THY ve KTHY için düzenlenmemiştir.

Bu düzenleme yasal merkezleri T.C'de ve KKTC'de bulunan tüm ulaştırma işletmelerini kapsamaktadır.

KKTC 'nin hava ulaştırma işletmelerine bakıldığı zaman yaklaşık bir yıla yakın bir süre önce tasfiye işlemleri amacıyla faaliyetlerine son verilen KTHY'nin piyasadan çektirilmesi sonucu T.C merkezli havayolu işletmeleri devreye girmiştir.

Bu şirketler de bahse konu kurallara istinaden KKTC'de elde ettikleri taşıma gelirlerine ilişkin Kurumlar Vergisinin tümünü T.C Vergi İdaresine ödemektedirler.

Özetle, KKTC bütçesine, T.C ulaştırma kurumlarının KKTC'de yılın ve yük taşımacılığı karşılığı elde ettikleri gelirlerden hiçbir vergi alınmamaktadır.

Diğer bir anlatımla, KTHY'nin iflas ettirilmesi dolayısıyla havayolu piyasasından çekilmesi ile hava taşımacılığı konusunda yasal merkezi KKTC olan hiçbir işletme kalmamıştır.

Bu durum sonucunda adı edilen andlaşmanın "mütekabiliyet" ilkesi ortadan kalkmış olduğu ve yeni havayolu şirketi kurulacağına ilişkin olarak siyasilerin vermiş olduğu beyanatların her zamanki gibi gerçekleşmeyeceği için sözkonusu kuralın "yetkili makam" olarak Maliye Bakanı tarafından acilen ele alınarak TC Maliye Bakanı ile görüşülerek bu kuralı iptal etmek veya geçici olarak uygulamadan çıkartmak veya dondurmak suretiyle TC merkezli havayollarının KKTC'den elde ettikleri gelirlerin KKTC'de vergilendirilmesine olanak sağlanmalıdır.

Bu vergilendirme hakkının KKTC leyhine uygulanmasından dolayı yabancı hava ulaştırma şirketlerinin diğer şirketlerde olduğu gibi ayni gelir üzerinden çifte vergilendirmeye tabi olmaları da mümkün değildir; çünkü, uluslararası vergi hukuku, (unilateral tax releif) yabancı ülkelerde kazanılan ve kazanıldığı ülkelerde ödenen vergiler Merkezlerinin bulunduğu ülkelerde ödenmesi gereken vergiden mahsup edilmesine ilişkin özel kurallar içermekte olup, benzeri kurallar T.C vergi hukukunda da mevcuttur.

Bütçe açıklarının kapatılması için her yıl binlerce esnafa re'sen vergi tarh etme yerine sözkonusu havayolu şirketlerinin vergi kapsamına alınması suretiyle daha çok vergi geliri elde edilmesinin en uygun ve mantıksal yol olacağı görüşündeyim.

Bu düzenlemeyi acaba bu iktidar yapar mı bilemem?

Çünkü gözlemlediğim kadarıyla bugünkü yönetimin özellikle ülke sosyo-ekonomik menfaatlerini korumada veya savunmada gerektiği gibi fikirler üretmediği gibi ülkenin sorunlarını cesurca ve ilmi gerçeklere dayanarak savunması yerine her konuda olduğu gibi "yağ çekme yönetimine" başvurduğu, bu duruma da son vermelidir.

Faiz yasasının hazırlanmasında olduğu gibi herhalde "yetkili makam" sıfatıyla Sn. Maliye Bakanı yukarıda belirtmiş olduğum KKTC'nin leyhine düzeltilmesi içinde bu konuda TC'den uzman getirilmesi yöntemine başvurmayacaktır.

Siyasilerin hiçbir amaçlarının "temenni beyanatlarıyla" gerçekleşemeyeceğinin bilinci ve anlayışı içinde bir an önce tüm kamu hizmetlerinin çağdaş ve gerçekçi esas ve kriterlere dayalı, mesleki eğitimini başarı ile tamamlamış, siyasi tercihlerden uzak anlayışa sahip kişilerin görevlendirilmesi ile başarılabileceğini artık anlamaları gerekir.

Bunu gerçekleştirmek için de politik kararlılık ve KKTC'nin menfaatlerini en üst düzeyde tutmak gerekir.

Hükümet bir an önce "mutemet" görevini bırakmalı ve ülkeyi içinde bulunduğu olumsuz sosyo-ekonomik ortamdan düzlüğe çıkarması için acil önlemler almalıdır.

Bu konuda başkalarının reçete yazmasını beklemeden yerine kendi reçetesini yazarak uygulamaya geçirmek için gerekli organizasyon düzenlemelerini yapmak suretiyle hazırlayacağı somut plan ve programı yürürlüğe koymalıdır.

Kamuda ve ekonomide dürüst ve şeffaf önlemler alınmadığı sürece bu durum leyleyin ömrünün "lak-lakla" geçmesine benzeyecektir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.