Ekonomik kıymet alımlarında KDV indirimi uygulaması düzeltilmelidir (1)

Yayın Tarihi: 20/01/14 08:00
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+
Özellikle Aralık 2013 ayından itibaren Türk Lirası'nın döviz karşısında rekor düzeyde değer kaybetmeye başladığından beri, Türkiye'de ve özellikle Türk Lirası kullanan ancak bu para birimi üzerinde hiçbir düzenleme ile kontrol yetkisi bulunmayan KKTC'nin başta halkımız olmak üzere her statüdeki ve sektördeki işletmelerin büyük bir belirsizlik içerisine girmelerine neden olmuştur.

Herkesin malumu olduğu üzere KKTC ekonomisi özellikle ithalata dayanan bir özelliğe sahip olması ve ithalatın büyük bir kesiminin dövize dayalı işlemlerden oluşması nedeniyle yükselen kur farkları dolayısıyla ithalattaki mal bedellerinin KDV, vergi stopajı ve fonların matrahları da artış gösterdiğinden devletin bütçe gelirleri tahmin edilenden daha çok artış göstermektedir.

Öteyandan, dövizin değer kazanmasıyla Türk Lirası fiyatlarda meydana gelen zorunlu artışlar ve ithalat işlemlerinde artış gösteren vergi, fon v.s. giderler ile akaryakıta, elektriğe ve gaza yapılan zamların da yarattığı yüksek maliyet girdileri KKTC'nin sosyo-ekonomisini her geçen gün olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer bir anlatımla, sözkonusu olumsuzluklar bir yandan halkın alım gücünü zayıflatırken diğer yandan tüm işletmelerin, özellikle de küçük ve orta boy işletmelerin sermayelerinin erimesine neden olmaktadır.

Hükümetlerin temel görevi özellikle olumsuz etkilenen ekonominin düzeltilmesi için tüm olanakları seferber ederek önlemler almak ve olumsuzlukları asgari düzeye indirmektir. Başka ülkeler bu tür durumlar karşısında süratle önlemler almak için plan ve programlar hazırlamaktadır. Ülkemizde bunu yapacak düzeyde bürokratlar yoksa o zaman uzmanlardan ve akademisyenlerden oluşan bir "ekonomik krizle mücadele komitesinin" oluşturulması ve onların görüş ve önerileri doğrultusunda yasal ve idari önlemler alınmasından başka çare kalmamaktadır. Ancak, bugüne kadar böyle bir komitenin oluşturulmadığını görmekteyiz.

Bu önlemlerin bazıları Bakanlar Kurulu'nun hemen alacağı önlemlerle, bazılarının ise biraz süre alan yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Hükümet her geçen gün kötüye giden ekonomiyi sadece kamu görevlilerine yapacağı maaş artışlarıyla düzeltemez. Konuya çok geniş açıdan tüm sektörleri ve halkın yaşam düzeyini ve refahını da dikkate alarak çözümler üretilmelidir. KKTC'nin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında elbette ki çözümler üretmek pek de kolay değildir. Ancak, hiçbir çözüm üretmemek veya önlemler almamak da o kadar kötüdür. Kaldı ki her alınan önlemin KKTC'nin sosyo-ekonomisine hangi sürede ve ne oranda olumlu etkisinin olacağı da her zaman mevcuttur.

Yukarıda belirtmiş olduğum gibi süratle alınacak önlemler arasında Bakanlar Kuruluna verilen yetkilerin acilen kullanılması suretiyle mal ve hizmet bedelleri ile işletmelerin girdileri ucuzlatılmalıdır. Bu amaçla öncelikle KDV Oranları ve finansal maliyetler ile kredilendirme işlemleri gözden geçirilmeli, özellikle temel ihtiyaç maddeleri ve işletmelere aşırı maliyet oluşturan mal ve hizmetlerin vergi ve fonları düşürülmek suretiyle halkın alım gücünün azalmasını engelleyerek dolaylı katkı sağlanmalıdır.

Bu arada KKTC'nin en önemli ekonomik aktörlerinden olan eğitim sektöründe döviz esasındaki öğrenci ücret ve harçlarına çözüm getirilmelidir. Unutulmamalıdır ki özellikle yüksek eğitim kurumlarının bugünkü duruma gelmelerinde devletin kendilerine sağladığı ve sağlamakta olduğu vergi teşvikleri ve diğer olanakları neden olmuştur. Şimdi bu konuda fedakârlık yapma sırası onlara gelmiştir. Şayet bu konuda herhangi bir fedakârlık düzenlemesi yapmazlar ise sadece kendileri değil KKTC ekonomisi daha fazla zarar görecektir.

Önemli olan KKTC'nin sosyo-ekonomik tablosunun bütününe bakmak ve çözümler ile önlemler üretmektir. Bunların amacına ulaşması için de halkın ve işletmelerin güveninin sağlaması için ciddi, adaletli, ülke gerçeklerine dayalı düzenlemelerin yapılmasını azami özen gösterilmelidir. Bu düzenlemelere, devletin hiçbir vergi geliri ve zaman kaybı olmadan işletmelere sağlayacağı ekonomik katkılardan bir tanesi her statüdeki işletmenin veya esnaf ve zanaatkârın satın aldığı makine, tesisat, araç-gereç ve benzeri ekonomik kıymetler için ödemiş oldukları KDV'nin indirim konusundaki olumsuz durumun ortadan kaldırılmasının sağlanması ile başlanılabilir. Bu nedenle, daha önceki Maliye Bakanlarının bilgisine de çeşitli vasıtalarla getirmiş olduğum ve bu yazımın başlığını oluşturan konudaki görüş ve önerilerim aşağıda açıklanmıştır.

Ekonominin kayıt altına alınması ile ilgili yapılması gerekli çalışmalarda önemli yeri olan vergi yasalarındaki işletmeler aleyhine olan birçok çağdışı kuralların da öncelikle değiştirilmesi suretiyle gerek iktisadi rekabet unsurlarının düzeltilmesi gerekse finansman maliyetlerinin düşürülmesi kaçınılmazdır. Bunlardan bir tanesi yürürlükteki KDV mevzuatında bulunan ve özellikle fabrika, atölye inşa etmek suretiyle yatırım yapan ve/veya makine tesisat, araç, gereç ve benzeri ekonomik kıymetlerini yenileyen veya modernize eden işletmelerin "Amortismana Bağlı Ekonomik Kıymetlere Ait KDV İndirimi" ile ilgili uygulanan indirim kısıtlaması veya indirim ertelemesi kuralıdır. Bu kural, adı edilen Yasa'nın 31'inci maddesi ve bu maddeye istinaden Bakanlar Kurulu tarafından 1999 yılında yayımlanmış olan Emirnamedir.

İlgili madde kuralları uyarınca esnaf, zanaatkâr veya işletmeler tarafından yurtiçinden veya yurtdışından satın alınan veya inşa edilen amortismana bağlı ekonomik kıymetler, diğer bir anlatımla binalar, demirbaşlar, makine, tesisat, teçhizat, araçlar ve binalar gibi yatırım malları kapsamında olan tüm varlıkların satın alınmasında inşa veya imal veya ithal edilmesinde ödenen KDV miktarı, bu işletme tarafından ilgili vergilendirme döneminde tahsil edilen KDV miktarlarından indirim konusu yapılamasına olanak vermemekte, ancak bu miktarın sadece üçte bir kısmı (1/3) indirim konusu yapılmakta, geriye kalan miktar ise aynı kıstaslarla iki yıllık bir sürede ve eşit miktarlarda indirilmesine olanak verilmemektedir. Özetle, bahse konu yatırım malları için bir defada ödenen KDV'nin, tümünün ayni yıl içinde bir defada indirilmesine izin verilmektedir.

KKTC'deki bahse konu mevcut ekonomik durum ve kredi maliyetlerinin yüksekliği dikkate alındığında yatırım mallarının elde edilmesinde ödenen KDV'nin üç yılda eşit miktarlarda indirim konusu yapılması kuralının her bakımdan normal bir uygulama değildir. Bu nedenle, gerek Türkiye gerekse Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde ve diğer AB ülkeleri ile planlı ekonomi ile yönetilen diğer ülkelerde yatırımları hızlandırmak, vergi adaletini ve eşitliğini sağlamak için bu uygulamaya yıllar önce son vermek suretiyle "KDV'nin bir defada indirim konusu yapılması" düzenlemesini yürürlüğe geçirmişlerdir.

Yasa koyucu bu gerçeği dikkate alarak KDV Yasası'nın 31(2). maddesi kurallarında bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması için Bakanlar Kuruluna Emirname yayımlatmak suretiyle yetki vermiştir. Nitekim, bu olumsuzluğa 1990'lı yıllardaki koşulları dikkate alarak bu konuya geçici çözüm getirmek amacıyla da 18 Ağustos 1999 tarihinde 103 sayılı Resmi Gazete'nin EK. III' de Amme Enstrümanı 508 olarak yayımlanan "Amortismana Tabi Ekonomik Kıymetler" üzerindeki "KDV'nin İndirim Süresinin Azaltılması Emirnamesi" düzenlenmiştir. Bu Emirnamede KDV indiriminin üç yılda yapılması yerine bir defada indirilmesi yetkisi öngörülmüş ancak bu uygulama sadece Devlet Planlama Örgütü Müsteşarlığından alınacak Teşvik Belgesine bağlanmıştır. Böylesi bir uygulama başka hiçbir ülkede yoktur, çünkü ekonomik gelişmeyi ve iktisadi rekabeti menfi yönde etkilemektedir. T.C. Maliyesi bu uygulamanın benzerini yıllar önce yürürlükten kaldırmış ve diğer ülkelerin KDV mevzuatına uyum sağlamıştır. Esasen, bu tür koşullu bir uygulama Anayasamızın ve uluslararası vergi hukukunun eşitlik ve genellik ilkelerine de tamamen ters düşmektedir.

Bilindiği üzere ülkemizin belli başlı bazı işletmeleri dışındaki birçok işletme ile esnaf zanaatkârların gerek statüleri gerekse faaliyet sahaları bakımından Teşvik Belgeleri bulunmamakta, dolayısıyla bahse konu indirim kurallarından gerektiği gibi yararlanamamaktadırlar. Öteyandan, KDV'nin yürürlüğe konması sonucu işletmelere ve muhasebe mesleği ile iştigal edenlere bu konuda gerekli ve kapsamlı eğitim olanakları sağlanmadığı için birçok işletme bahse konu kuralı gerektiği gibi uygulayamamakta dolayısıyla ilerideki yıllarda Vergi İdaresi ile birçok ihtilafın doğmasına neden oluşturmaktadır.

Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki örneğin yeterli olacağı görüşündeyim:

2013 yılında 75,000 TL maliyetle bir makine, tesis, araç, gereç ve benzeri bir ekonomik kıymet satın almış olan bir işletme bu amaçla devlet bütçesine %16 oranında 12,000 TL tutarında KDV ödemiş bulunmaktadır. Ayrıca, işletme ödemiş olduğu ve büyük ihtimalle finansal bedel karşılığı elde etmiş olduğu 12,000 TL kredi için faiz v.s. masrafları ödemiş veya ödeyecektir. Ayrıca, bu faiz üzerinden işletme %3 Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi (BSİV) de ödemiş veya ödeyecektir. İlgili işletme ödemiş olduğu bu KDV'ni indirilecek KDV olarak hesaplarına işler. Ancak, ödemiş olduğu 12,000 TL tutarındaki KDV'nin satacağı mal ve hizmet bedellerinden devlet adına müşterilerden tahsil ettiği veya edeceği KDV'den tümünü mahsup etme hakkı yoktur. Ödemiş olduğu KDV'nin sadece 1/3'nü ilgili yılda indirim konusu yapabilir. Diğer bir anlatımla işletme ödemiş olduğu 12,000 TL KDV'nin 2013 yılında sadece 4,000 TL'nı, (12,00÷3) 2014 yılında 4,000 TL'nı ve 2015 yılında da 4,000 TL'nı tahsil edeceği KDV'den indirim konusu yapacaktır.

Yani ekonomik kıymetin satın alınışından sonra 2013 yılında işletmenin devlet adına toplam 10,000 TL KDV tahsil etmiş olsa dahi, bu miktardan ancak 2013 yılına tekabül eden 4,000 TL kısmını indirim konusu yapacak ve devletten indirim yöntemiyle alacağı olan 12,000 TL KDV miktarının finansal yükünü telafi etmeden 2013 yılında devlete 6,000 TL KDV (10,000 TL – 4,000 TL) ödemeye mecbur olacaktır.

(DEVAMI GELECEK HAFTA)

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.