Mali afların hukuki ve vicdani dayanağı var mı?

Yayın Tarihi: 08/09/14 09:16
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+
Geçen haftaki yazımın içeriği "mali af" olarak tanımlanan vergi, resim, harç, ceza, gecikme zammı ve diğer kamu alacaklarına ilişkin Bakanlar Kurulu tarafından 24 Temmuz 2014 tarihinde Yasa Gücünde Kararname (Y.G.K.) olarak yayımlanan "Mali Düzenleme ve Kamu Alacaklarının İndirimli Tahsiline İlişkin" mevzuatın KKTC ekonomisine hiçbir etkin katkısı olmayacağını geçmiş uygulamalardan örnekler vermek suretiyle açıklamaya çalışmıştım.

Bu konudaki görüşlerimin dayanağı ise, 1990'lı yıllardan günümüze kadar ayni konuda benzeri gerekçelerle yapılmış olan ve sözde tamamen kamu maliyesini güçlendirme amaçlı 6 Geçici Yasa ve 9 Yasa Gücünde Kararname öncesinde veya eşzamanlı olacak şekilde ekonomi çarklarının çatıştırılması veya iyileştirilmesine ilişkin gerekli yasal önlemlerin alınmamış olmasıdır. Bunun nedenlerinden bir tanesi de yapılan yasal düzenlemelerin kamu maliyesi ve ekonominin iyileştirilmesinden daha çok belirli kesimlere siyasi popülizm ve rant amaçlı çeşitli maddi avantajlar sağlanmasının dolaylı olarak öngörülmesi olmuştur.

Her konuda en yakın siyasi ve ekonomik rakibimiz olan Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin düşmüş olduğu ağır ekonomik durumuna rağmen bugüne kadar Vergi Affı veya Mali Af diye bir düzenleme yaptığını duymuş değiliz. Şayet ekonominin iyileştirilmesi için vergi v.s. kamu alacaklarına af sağlanması uygun bir çözüm yöntemi olmuş olsa idi hiç şüphesiz Troyka bu yöntemi Güney Kıbrıs Rum Yönetimine önerir veya empoze etmiş olurdu. Ayni durumda olan diğer AB ülkeleri de ekonomilerini düzeltme gerekçesiyle bu tür mali af düzenlemelerine başvurmadıklarını gözlemlemekteyiz. Nerede kaldı ki KKTC olarak mali af konusunda bugüne kadar 15 tane çeşitli mevzuat düzenlenmiş olunmasına rağmen maalesef hiçbir olumlu sosyo-ekonomik sonuç elde edilememiştir. Zannedersem mali aflar konusunda da KKTC dünya şampiyonudur.

Öncelikle şu konuya bakmak gerekir. "Mali Düzenleme, Bilançoların Güncellenmesi, Tahsilatın Hızlandırılması" ve benzeri cazip isimler takılarak yürürlüğe konan ancak aslında her biri birer vergi affı olan mevzuat, esasında ekonomik bir düzenleme ile hiçbir ilgisi olmayan ve sadece devletin vergi tahsil etmedeki egemenlik gücünün zayıflığını açıkça göstermektedir. Tıpkı bir işletmenin aldığı veya ürettiği malları beceriksizliği veya yeteneksizliği nedeniyle satamaması sonucu "ne alırsam kardır" veya " zararın neresinden dönülürse kardır" mantalitesi ile mallarını "ucuz satışa" çıkardığı gibi. Özetle, hükümetler şunu yapmak istiyor. Yeteneksizlik, isteksizlik ve sair etkenler dolayısıyla biriken vergi, ceza, gecikme zamları ile diğer kamu alacaklarının tahsilinin artık yapılamayacağı gerçeği hükümet tarafından da görüldüğü için hem bütçeye biraz mali kaynak, hem de bazı kesimlere şirin görünmek veya yapılan bazı maddi katkılara karşılık verilen sözlerin yerine getirilmesi amacıyla sözde "mali düzenlemeler" gerekçeleriyle her 3-4 yılda bir, hatta bazen daha fazla af mevzuatı üretme yönüne gidilmekte olup bunun sonunun nereye varacağı da pek bilinmemektedir.

Anayasamızın 75(3). maddesi kuralları vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülerin ancak yasa ile korunacağını öngörmektedir. Öteyandan 27/1977 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 58'ci maddesi kuralları da bütçe kapsamındaki tüm kamu alacaklarının ancak yoksulluk nedeniyle ve Meclisin onayı ile kısmen veya tamamen silinebileceğini öngörmüştür.

48/1977 sayılı Kamu Alacaklarının Tahsili Usul Yasası'nın 2(1). maddesi hangi alacakların kamu alacağı türünde olduğunu çok geniş anlamda kurala bağlamış olup, Belediyelerin, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumunun, Köy İdarelerinin yasalar uyarınca kurdukları Birliklerin, Derneklerin, Vakıflar ve Din İşleri Dairesinin ve çeşitli yasalar uyarınca kurulmuş olan kamu kurum ve kuruşlarının alacakları ile cezalar, gecikme zamları ve faizleri de bu kapsamda bulunmaktadır.

Yasa Gücünde Kararnamenin Genel Gerekçesinde belirtilen "alacaklı vergi idaresi ile yükümlüler arasında vergi barışı sağlanması" amacının gerçekleştirilmesinde mutlaka vergi affının uygulanması için mevzuat düzenlemesi yapılması gerekmezdi. Şayet, hükümet bugüne kadarki vergi uygulamalarında gerçek verilere dayandırılmadan vergilendirme işlemleri yapıldığının, bu nedenle de birçok itirazlı vergi durumlarının çözümünü gerçek anlamda istiyor olsa idi, bu konuları Vergi Usul Yasasının 59. ile 67. maddeleri arasındaki kuralların Vergi Dairesi Müdürüne vermiş olduğu yetkiye istinaden "Hataların Düzeltilmesine" ilişkin kurallar uyarınca ve oluşturacağı ekiplerle bu itirazlı veya ihtilaflı vergilendirilme işlemlerine çözüm getirecek düzenlemeleri sağlayabilirdi.

Maliye Bakanlığı, istemiş olsa idi herhangi bir nedenle Vergi Dairesine düşük beyan vermiş veya hiç beyanname vermemiş yükümlülerin bu durumlarını düzeltmeleri için yine Vergi Usul Yasası'nın 268. maddesi kurallarına istinaden "Pişmanlık ve Islah" kurallarını çalıştırmak suretiyle bu konuya da çözüm getirebilirdi.

Son olarak da, vergi yükümlülüğü ve cezası kesinleşen veya Vergi Dairesi ile anlaşmaya varmış olan vergi yükümlülerinin ödeme zorluğu içinde bulunanlara, Kamu Alacaklarının Tahsili Usulü Yasası'nın 42. maddesinin Maliye Bakanına verdiği yetkiye istinaden bu vergilerini 2 yıl zarfında ödemelerine olanak sağlayan tescil ilkesi bugüne kadar olduğu gibi uygulanabilirdi.

Yukarıda belirtmiş olduğum yürürlükteki vergi hukukumuza Maliye Bakanlığına ve Vergi Dairesine vermiş olduğu yetkilere istinaden gerekli işlemler yapılacağı yerde, hiçbir istatistiki bilgi ve veriye dayanmayan çeşitli oranlarda vergi indirimleri ile ceza ve gecikme zamlarının silinmesi ayrıca matrahlarını belli oranlarda artıracak olan işletmelere vergi incelemelerinden istisna tutulma hakkının tanınmış olması özellikle de Yasa Gücünde Kararname yönetimiyle sağlanması yönüne gidilmesi kamuoyunda çeşitli yorumlara neden olmuştur.

Hele de, ayni konuda Cumhurbaşkanlığı tarafından yeniden görüşülmek üzere Meclise iade edilen benzeri bir yasa gündemde dururken Bakanlar Kurulunun böyle bir yönteme başvurması da kamuoyunda oluşan olumsuz yorumları daha da yaygınlaştırmıştır ki bu konuda da kamuoyu pek de haksız sayılmaz.

Sözkonusu af konusuna bir de dürüst ve yasalara saygılı işletmeler ile vatandaşlar tarafından bakıldığı zaman bunun hiç de etik olmadığı gibi Anayasamızın 8. maddesinde öngörülen eşitlik kuralı ile de hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Diğer bir anlatımla, birçok hallerde dişinden tırnağından keserek, hatta borçlanarak veya malını satmak suretiyle yükümlülüklerini yerine getirmiş olan işletme ve vatandaşlara karşı hükümet suç işlemiştir.

Özetle, bugünkü hükümet de diğer birçok icraatlarında olduğu gibi yapmış olduğu sözde mali düzenleme, daha doğrusu vergi ve diğer kamu alacaklarından kısmen veya tamamen vazgeçmek suretiyle bazı işletmelere veya kişilere sağlamış olduğu çeşitli finansal avantajlar KKTC'nin sadece vergi ahlakını bozmakla kalmamış, ayni zamanda hükümete olan güveni de bir kez daha kökünden sarsmış ve kayıtdışı ekonomiye daha da ivme kazandırmıştır. Unutmamalıdır ki, herşeyin kamu maliyesine kaynak sağlama gerekçesine dayandırılması hatalı bir düşünce şeklidir. Öncelikle, yapılacak cesur, somut ve gerçekçi düzenlemelerle ekonominin önünün açılması ve özel sektörün güçlendirilmesi gerekir. Herşeyin kamu çalışanlarının maaşlarının ödenmesine odaklanmasından ve siyasi popülizm ve rant sağlama uygulamalarından artık vazgeçilmelidir.

Ayrıca, gelmiş geçmiş hükümetlerin sosyo-ekonomik konularda her başı sıkıya girdiğinde can simidi olarak sarıldığı Yasa Gücünde Kararname Yöntemine başvurmaya son vermesi gerekmektedir. Bunun için de yapılan uygulamalar ilgililer tarafından yargıya sevk edilmeli ve bu konuda hukuki esas ve kıstasların somutlaştırılması sağlanmalıdır.

Diğer bir anlatımla, özel veya genel konulardaki her türlü kamusal olumsuzlukların çözümünde bir enstrüman olarak kullanılan ve son zamanlarda Yasa Gücünde Kararname yönetimine hız veren uygulamalardan Bakanlar Kurulu kesinlikle vazgeçmeli, sosyo-ekonomik olumsuzlukların yasalar vasıtasıyla Meclis bünyesinde çözümler üretilmelidir. Bunun için de etkin ve gerçekçi plan ve programlara ihtiyaç vardır. Vergi, ceza ve gecikme zammı tahsilatından vazgeçmek ve bazı pansuman ve palyatif yöntemlerle KKTC ekonomisinin çarkları çalıştırılamaz. Bu gibi yöntem ve uygulamalar sadece belli kesimlere çeşitli mali yararlar sağlarken ekonomi çarklarının daha da paslanmasına yardımcı olmaktadır.

Aksi halde, demokrasilerin temelini oluşturan Meclisin varlığına, dolayısıyla yasama, yargı ile yönetim kurumlarına hiç gerek kalmaz ve KKTC 10 kişilik Bakanlar Kurulu'nun ürettiği kararlarla yönetilmeye devam edilir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.