Hukuk, etik ve vergi uyumu

Yayın Tarihi: 25/05/15 08:00
okuma süresi: 11 dak.
A- A A+

Daha önceki yazılarımda da belirtmiş olduğum gibi "vergi uyumu" ve "vergi etiği" ile hukuk arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Devletin hukuksal (cebri) gücüne dayalı yetkisi altında vatandaşlardan vergi, resim ve harç alması ülkelerin Anayasalarında düzenlenmiştir. Birleşik Krallığın yazılı Anayasası olmamasına rağmen bu konudaki uygulamaların temeli Magna Carta Fermanı ile bilahare bu fermanı destekleyen kararlar ile mahkeme içtihatları paralelinde yürütüldüğü de gözardı edilmemesi gerekir. Diğer bir anlatımla, bir devletin vergi uygulaması için mutlaka bir anayasasının bulunması gerekmez. Esas olan o devletin vatandaşına karşı adaletli saygılı, ciddi ve tahsil ettiği vergilerin hizmet olarak geri dönmesini sağlama becerisidir. Bu esasları yerine getirirken de adalet ilkelerinden taviz verilmemesidir.

Anayasalarda vergi hukuku adı altında yapılan bu düzenlemeler ve uygulamalar kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenlemekte, devletin kişilerden tahsil ettiği vergi, resim, harç, fon ve benzeri gibi gelirler dolayısıyla ortaya çıkan karşılıklı hak ve ödevleri düzenlemektedir.

Teorik anlamda Devletin bahse konu, konu niteliğindeki alacaklar kişi veya işletmelerden hukuksal güce (cebri) sahip yetki altında "karşılıksız" olarak tahsil edilse de uygulamada devlet ile kişiler ve işletmeler arasındaki "karşılıklılık" ilkesi, taraflar arasında:

  • KARŞILIKLI GÜVEN

  • SAYGI

  • YASALARA BAĞLILIK ADALET ve

  • İŞBİRLİĞİ

esaslarına dayanmaktadır.

Bu durumda bir ülkede tam anlamıyla vergi uyumunun (tax compliance) sağlanabilmesi için hukuk kuralları kadar devlete düşen sorumluluklar da bulunmaktadır. Bu neden dolayısıyla kişi ve işletmelerini vergi bilinci ve vergi etiği ile birlikte devletin suretiyle ancak adalet ilkelerine dayandırılmış vergileme etiğinin de geliştirilmesi iyi bir vergi uyumu sağlanmış olacaktır.

Sonuç olarak, taraflar arasında tatminkâr bir vergi uyumunun sağlanmasında hukuk kuralları vergi etiğini, yani vergi ahlakını oluşturmaktadır. Bu nedenle, hukuk kurallarının işlemesi kadar kişisel ve toplumsal anlamda etiğin gelişmesi de önemlidir. Diğer bir anlatımla, yukarıda belirtmiş olduğum esaslara tarafların uyması ile mümkündür. Yoksa devleti yönetenler, "benim yasal gücüm vardır, bunun için cebren vergi tarh eder, zorla da tahsil ederim" anlayışı içerisinde hareket ederek kişiler ile işletmelerin haklarını gözardı ederse ve sözkonusu esasları dikkate almazsa ne vergi uyumu ne de vergi etiğinin istenilen düzeye gelmesi mümkün olamaz. Bu duruma "etki ve tepki" de denebilir.

Etik, kişilerin neyin doğru veya yanlış olduğu konusunda toplum bilimi kuralları öneren bir disiplindir. İnsanlar hayatları boyunca etik davranmak veya davranmamak arasındaki ince bir çizgide yaşarlar. Bu nedenle, bazı vergi yükümlüleri vergi ödeme veya ödememe gibi bir tereddüt yaşayabilirler. Bunun başlıca nedeni kişilerin devleti yöneten siyasilere olan güvenin her geçen gün azalmakta olması ve devletin vergilendirme hukukunda veya uygulamalarında yükümlülerin hak ve menfaatleri dikkate alınmadan hareket etmek suretiyle "karşılıklı güvenin, saygının, bağlılığın ve işbirliğinin" kısmen veya tamamen kaybedilmiş olmasıdır. Bu durum karşısında kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması da gerçekleşemez.

Vergi uyumu, vergilendirme olgusunun ilk ortaya çıkışıyla birlikte gündeme gelen ve her geçen gün gelişen bir araştırma konusu olmaya devam etmektedir. İnsanlık tarihine baktığımız zaman tüm medeniyetlerde tarihin her döneminde mevcut olduğunu görmekteyiz. Bu konu tarihsel bakımdan incelendiği zaman vergi yükümlülerinin vergi karşısındaki çeşitli davranışlarına rastlanılmaktadır. Yükümlülerin vergiye karşı tutum ve davranış olumsuzluklarının yukarıda belirtmiş olduğum nedenlerden kaynaklandığını açıkça görmekteyiz.

Tarihi kaynaklara göre bazı ülkelerde zorlayıcı güç olmaksızın kişilerin gönüllü olarak vergi ödemede eğilimli olduğu da ilgi çekici bir gerçektir. Zamanında bu ülkelerde, vergi ödemek dini bir görev olarak benimsenmiş ve bu inanış içinde vergilerin varlıklı kişilerden mal veya para olarak alınarak fakirlere veya askerlere aktarılması vasıtasıyla devlete verilen bir tür gönüllü katkı olarak algılanmıştı. Günümüzde bu algılamaya "sosyo-ekonomik düzenleme" denmekte olup böyle bir algının ve uygulamanın varlığını KKTC'de görmek halen mümkün değildir

Tarihin daha sonraki dönemlerde gerek Avrupa'da gerekse Ortadoğu'da devlet otoritesinin yerini feodal düzenin almasıyla bahse konu algı ortadan kalkarak yerini cebri ve keyfi vergilendirme yöntemlerine bırakmıştır. Bu düzende beylerin, derebeylerinin, şövalyelerin gelirleri ve servetleri vergiden muaf tutulurken, devletin gelirleri bu ayrıcalıklı sınıfın dışında kalan vatandaşlardan elde edilmekteydi. Sözkonusu uygulama, "Krala, asilzade kanını, Papazlar duasını, Halk da vergisini verir" atasözünün oluşmasına neden olmuştur.

Avrupa'da verginin yasallığı ilkesinin temelleri İngiltere'de 1215 yılında imzalanan tarihteki ilk demokratikleşme hareketinin "Magna Carta Libertatum'a "Büyük Özgürlük Fermanı" ile atılmıştır. İlk defa kralın yetkisinin sınırlandığı bu fermanda parlamentoların onayı olmaksızın vergi alınamayacağı kabul edilmiştir.

Nitekim, hala daha Birleşik Krallıkta her yıl vergilendirme yapılabilmesi için parlamentonun veya onun yetkilendirdiği bir makamın karar alması veya karar vermesi kuralına devam edilmektedir. Yıllarca İngiliz Kolonisi olarak yönetilen Kıbrıs'ta vergi tarh ve tahsiline ilişkin Vali'nin kullandığı bu konudaki yetki Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra da uzun bir süre Maliye Bakanı tarafından kullanılmıştır ve her yıl bu karar Resmi Gazetede yayımlanmıştır. 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra şahsi vergilerin (Gelir Vergisinin) tarh, tahakkuk ve tahsilat işlemleri Türk Cemaat Meclisinin yetkisine verilmiş olduğundan Yükümlülerden Türk Cemaatine mensup çalışanlardan ve işletmelerden gerekli tahsilat işlemlerinin yapılması hususunda TCM İcra Heyeti Başkanı tarafından her yıl MÜZEKKERE (Memorandum) yayınlanmaya devam edilmiştir.

Bahse konu Magna Charta Fermanının ilanından sonra devletin egemenlik gücü, devlet ile yurttaş arasında tek yanlı olmaktan çıkıp, devlet ile paylaşılır durumuna gelmiştir. İşte bu önemli değişiklikten sonra çağdaş vergicilik anlayışının temelleri atılmaya başlanmış ve günümüzün uluslararası çağdaş vergi hukukunu oluşturmuştur. 1689 yılın da İngiltere'de "Haklar Bildirgesinin" yayınlanması ile Kralın Meclisten izin almadan vergi koyamayacağı kurala bağlanmak suretiyle yetkileri bir kez daha kısıtlanmıştır.

1776 yılında başlayan Amerikan bağımsızlık mücadelesinin arka planında da ağır vergi yükü yatmaktadır. Fransız devriminin nedenlerinden bir tanesi de kralın kendi iradesi ile keyfi takdir esasına dayalı vergi uygulamalarıdır.

Günümüzde vergilendirmeye devletin egemenlik gücüne dayanarak kişi veya işletmelerden aldığı mali kaynak değil, devletin ülkesinde ikamet eden kişi veya işletmelere sunacağı kamusal mal ve hizmetlerin sağlanmasında yapacağı kamu harcamalarının karşılığı olarak alınmaktadır. Bu nedenle, devletin tek taraflı yaptığı vergi uygulamaları yerine, ülkesinde ikamet eden kişilere ve işletmelere kamusal hizmetler sunan bir kamu maliyesi uygulaması modeli kullanılmaya başlamıştır. Maalesef, ülkemiz bu uygulamanın da çok gerisindedir.

Diğer bir anlatımla, vatandaşlarımızın vergi uyumu derecesinin geliştirilmesi isteniyorsa, halktan ve vergi yükümlülerinden tahsil edilen dolaylı ve dolaysız vergilerin büyük bir kısmının verimsiz kamu personeli ücretlerine ve gereksiz diğer fuzuli giderlere harcanacağı yerde bu vergileri ödeyenlere hizmet olarak geri dönmesi sağlanması gerekir.

Herşeyde olduğu gibi bugünkü vergi yükümlülerinin devlete karşı olan anlayışları da değişmiş olup ödemiş oldukları vergilerin hangi amaçlarda kullanıldığı hususunda hesap sorma haklarını kullanmaya başladıklarını görmek de çok önemli bir gelişmedir. Hesap sorma hakkının her geçen gün artış gösterdiğini görmek ise hesap vermekten kaçınan siyasilerin uykularını kaçırmaya başlamıştır.

Hükümetler vergi uygulamaları paralelinde özellikle halka sunmak zorunda oldukları eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerini geliştirmezlerse hiç bir kimseden vergi uyumu konusunda olumlu bir gelişme beklentisine, cezalar artırılmış olsa dahi, girmesin. Kamusal hizmetler konusunda iyileştirme, vergi yükümlülükleri ile hükümet uygulamaları arasında adalet ilkelerine bağlılık ile eşitlik ve yönetime güven olmadığı sürece mevcut vergi uyumu daha da azalmaya devam edecektir. Halk tabiri ile hükümet edenler "nalıncı keseri kullanarak herşeyi kendilerine yontma" alışkanlığından bir an önce vazgeçmelidirler.

NOT: Magna Carta Libertatum - 1215 yılında imzalanan ve Latincede "Büyük Özgürlük Fermanı" anlamına gelen ilk özgürlük belgesidir. İngiltere'de halkın kişisel haklarının tanındığı belirtilen ve demokrasi adına imzalanan ilk siyasal belgedir. Kral I'ci John zamanında İngiltere'de kralın yetkileri halk tarafından kısıtlanarak demokrasi ve hukuk alanında önemli bir adım atılmıştır. Kral tarafından imzalanan bu belge Türkçe'de "Büyük Hürriyet Fermanı" veya "Büyük Özgürlük Fermanı" olarak anılır. Bu belgeye göre kral vatandaşının onayını almadan yeni vergi almayacak, vergi oranlarını artırmayacak, özgür kişileri haksız yere tutuklatmayacak, hapis ve sürgün edemeyecektir. Kralın keyfi yönetiminin ilk kez sınırlandığı Magna Carta, krallara vatandaşları arasındaki karşılıklı hakları saptayan bir tür Anayasa niteliğinde olup demokratik ülkelerin Anayasalarının esasını oluşturmuştur. Bu nedenle tarihteki ilk Anayasa olarak kabul edilmektedir.

1215 yılında İngiltere'de (Birleşik Krallıkta) başlayan bu gelişme devam etmiş ve 1285 yılında parlamento oluşturulmuştur. 1689 yılında da parlamentonun üstünlüğü kral tarafından onaylanarak "İngiliz Yurttaş Hakları Bildirgesi" yayımlanmıştır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.