Federal Kıbrıs Cumhuriyeti'nde vergilendirme yetkisi

Yayın Tarihi: 31/08/15 08:00
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+

Son aylarda hız kazanmış olan Kıbrıs Müzakereleri sonucunda varılacak bir anlaşma referandum yöntemiyle her iki toplumun ayrı ayrı onayına sunulacağı iki toplum liderinin varmış oldukları en somut kararlardan birisidir.

Kurulması için çalışılan federal devletin isminin ne olacağı da bence pek önemli olmamakla birlikte hiç şüphesiz, bu ismin içinde "federal" kelimesinin yer alacağı da muhakkaktır. Bu nedenle bugünkü yazımın başlığına " Federal Kıbrıs Cumhuriyeti" tanımını kullandım. Ancak, bunun mutlaka böyle olacağı anlamına gelmez.

Sonuç itibarıyla BM kararları doğrultusunda, yıllardan beri çeşitli zamanlarda iki toplum arasında gerçekleştirilen müzakerelerde bulunacak çözüm, BM'nin de onaylamış olduğu parametrelerden oluşacak iki kesimlilik ve siyasi eşitliğe dayanacaktır.

Bugüne kadar yapılan görüşmelerde mutasavver Federal Devletin kamu maliyesi ile ilgili ele alınmış olan konular arasında yeralan vergiler ve vergilendirme yetkilerine ilişkin hukuksal düzenlemelerin ele alındığı, ancak neler üzerinde uzlaşıldığı pek bilinmemekle birlikte, BM parametreleri arasında yeralan iki kesimlik ve Federal Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, tanımı ne olursa olsun iki "kurucu devletten" veya "parça devletten" oluşacağı muhakkaktır. Bu devletlerin kendi sınırları içinde ikamet edecek olan kişilerin her türlü sağlık, eğitim, ulaşım, güvenlik, adalet ve sosyal gereksinimlerini karşılamak amacıyla vergilendirme ile bazı hizmetler karşılığı resim ve harç tahsil etme yetkilerinin bahse konu devletlere verileceği de bir gerçektir.

Bunun yanında, bazı vergi resim ve harç türlerinin ise Federal Devletin uygulama yetkisine verileceği de ayrı bir gerçektir. Federal Kıbrıs Cumhuriyetinin uluslararası tek temsiliyeti olacağı hususunda varolan anlaşmaya göre de bu devletin yönetsel, işlevsel vs. ihtiyaçları karşılamak amacıyla ayrı bir bütçesinin bulunması ve bütçenin de kaynakları olması gereklidir.

Belirtmiş olduğum gerçekler dikkate alındığında hangi vergi, resim ve harç türlerinin Kurucu Devletlerin yetkisine, hangilerinin Federal Devletin yetkisine verileceği hususunda kararlar üretilirken, bu yetkilerin uygulanabilirliği ve kapsamı dikkate alınmalıdır.

Uluslararası vergi hukuku içeriği ve uygulamaları dikkate alındığında "Dolaysız Vergiler" kapsamındaki vergiler "Kurucu Devletlerin", "Dolaylı Vergiler" kapsamındakiler ise "Federal Devletin" uygulama yetkilerine verilmesi kanımca en uygun yöntem olacaktır. Özetlemek gerekirse "Dolaylı Vergiler" devletlerin mal ve hizmetlerden tahsil ettiği KDV gibi geniş tabanlı vergilerden; " Dolaysız Vergiler" ise Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi gibi kişi ve işletmelerin gelir veya kazançları üzerinden tahsil edilen vergilerdir.

Dolaylı Vergiler kapsamındaki vergilendirme işlemlerinde "vergiyi doğuran olayın" (tax point) hangi devlette ve hangi devlete mensup olanların arasında nasıl gerçekleşeceğinin saptanması ve denetimi olanaksız olduğuna göre, bu vergilendirme yetkisi ile vergi kaybının önlenmesi bakımından tek bir otorite tarafından yapılması kanımca en pratik ve gerçekçi yöntemdir.

Bu konuda dikkat edilecek en önemli husus, ülkeden ülkeye bazı değişik tanımlamalar dolayısıyla, bazı vergi türlerinin hangi vergi sınıfına dahil olacağının, hangi ruhsat ve harçların da hangi otorite tarafından uygulanacağının çok iyi belirlenmesine mutlak gereklilik vardır.

Dolaylı vergilerin kaynağı Federal Kıbrıs'ta yeralan her türlü mal ve hizmet teslimlerinden dolayı tahakkuk edeceği için tahsil edilecek bu vergilerden Federal Devletin yönetsel giderleri düşüldükten sonra geri kalacak olan vergilerin mali kaynak olarak "Kurucu Devletlere" dağıtılması en uygun yöntem olacaktır.

Diğer bir anlatımla, "Kurucu Devletlerin" bütçeleri esas olarak aşağıdaki iki farklı kaynaktan oluşacaktır:

  1. "Kurucu Devletlerin" kendi bölgelerinde faaliyet gösterecek kişi ve işletmelerin sağlayacakları gelir ve kazançlardan elde edecekleri "dolaysız vergiler" ( Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi gibi) ;

  2. "Federal Devletin" mal ve hizmet faaliyetlerinden oluşacak dolaylı vergilerden (KDV, BSİV vb.) elde edeceği gelirlerden "Kurucu Devletlere" tahsis edeceği dolaylı vergiler.

Ancak, "Kurucu Devletlere" yapılacak kaynak dağıtım yönteminin ne olacağı, nasıl hesaplanacağı ve hangi dönemlerde yapılacağı hususunda "Türk Kurucu Devleti" çok dikkatli ve hassas davranmalı, ayrıca bu durumu, çok sağlam esaslara bağlamalıdır.

Bunlara ilaveten, yapılacak kaynak dağıtımının özellikle anlaşmanın ilk yıllarında bu yöntemin nüfus esasına veya başka sübjektif esaslara değil, "Türk Kurucu Devletinin" en erken zamanda sosyo-ekonomisinin kalkınmasını hızlandıracak yöntemlerin somut esaslara dayandırılmasında ısrar edilmelidir.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım konular yanında, vergilendirme yetkisini en önemli göstergesinin "egemenlik" olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir. Her ne kadar da müzakerelerde oluşacak "Kıbrıs Federal Devletinin" tek egemenliğe sahip olacağı hususunda anlaşmaya varılmış ise de "Kurucu Devletlere" verilmesi muhtemel "Dolaysız Vergileri" uygulama yetkisinin elde edilmesi ve kullanımında "Türk Kurucu Devletinin" yetkilerinin sulandırılmaması gereklidir. Bu nedenle, yapılacak düzenlemelerde uluslararası vergi hukukunda bağımsız devletlerin sahip oldukları yetkilerle donatılmaları gerekir.

İki komşu "Kurucu Devlet" arasında meydana gelmesi muhtemel vergilendirme ihtilaflarının ve "dolaysız vergi" kayıplarının giderilmesi için, ülkeler arasında uygulanan "Çifte Vergilendirmenin ve Vergi Kayıplarının Önlenmesi Antlaşmaları" yapılmasına ilişkin mutabakata varılması her bakımdan büyük önem taşımaktadır.

Bahse konu antlaşmaların içeriği uluslararası esaslarda olmak üzere iki model şeklinde düzenlenmiştir. Bunlardan biri "OECD Modeli(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)" diğeri ise "BM Modelidir(Birleşmiş Milletler)". BM Modeli özellikle gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında uygulanmaktadır.

Devletler, vergi yasalarının "mukimlik" (yerleşmişlik/ikamet) statüsü ilkesine göre, egemenlik haklarına dayanarak düzenledikleri "vergi toplama yetkisini" egemenlikleri altında bulunan topraklarda yaşayan herkese uygulama hakkına sahiptirler. Bu kişiler veya işletmeler ister o ülkenin vatandaşı olsun, ister yabancı bir ülkenin vatandaşı veya işletmesi olsun, o devletin vergilendirme yetkisine dayanarak egemenlikten aldığı anayasal güce istinaden devlete vergi ödemek zorundadır.

Devletler, egemenlik gücüne dayanarak ve Anayasalarında öngörülen kurallar çerçevesinde vergi sistemlerini diledikleri gibi özgürce oluştururlar ve uygulama alanını saptayarak vergi yasalarını düzenlerler. Yerel kuruluşlar ise her ne kadar da bağımsız bir statüye sahip olarak faaliyet gösteriyorlarsa da, vergi, resim ve harç yasalarının düzenlenmesi ve uygulanması devleti yönetenlerin alacağı kararlara bağlı olduğuna göre, bu kuruluşların tam egemen olduklarını söylemek mümkün değildir. Bir ülke, ne başka ülkelerin sınırları içerisinde kendi vergi yasalarını uygulayabilir, ne de kendi sınırları içerisinde başka devletlerin vergi yasalarının uygulanmasına izin verir. Bir bakıma bu gerçek "mali bağımsızlığın" ve dolayısıyla "egemenliğin" de bir kanıtı olmaktadır.

Bu nedenle, Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm görüşmelerinin sürdürüldüğü bu günlerde, kamu maliyesinin kaynağını oluşturan vergiye ilişkin uygulamalarda da "egemenlik" konusunda azami hassasiyetin gösterilmesi gereğinin ne kadar önemli olduğunun bilinmesinde büyük yarar vardır. Diğer bir anlatımla, vergi tarh, tahakkuk ve tahsil yetkisi, "Kurucu Devletlerin" egemenliğinin ve ekonomik bağımsızlığının en güçlü göstergesidir. Merak ettiğim husus, acaba Kıbrıs müzakerelerinde üzerinde anlaşmaya çalışılan ve "Kurucu Devletlerin" oluşturacağı federal yapıda bu konuya gerekli özen gösteriliyor mu? Maalesef, bugüne kadar iki kurucu devlet arasındaki dolaylı ve dolaysız vergilerin tarh tahakkuk ve tahsilatının nasıl düzenleneceği veya bu konuda Türk tarafının önerilerinin/görüşlerinin ne olduğu hususunda, bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi, gerek basınımızın gerekse sivil toplum örgütlerinin de bu konuya gerekli önemi vermediği kanaatindeyim. Bu konu çok önemli bir konu olup Güneyle rekabet edebilme ve özellikle ticari, sanayi, tarımsal sektörler ile tüm işletmeleri ilgilendirmektedir.

Çözüm Parametrelerinden olan iki kesimlilik ve federal vatandaşlık dışında, kurucu devlet vatandaşlarının her iki devlette de ekonomik faaliyetleri sonucu oluşacak dolaylı ve dolaysız vergi yükümlülüklerinin hangi mekanizmalar ve yetkiler uyarınca tarh, tahakkuk, tahsil edileceği ve nasıl denetleneceği hususunda anlaşmaya varıldı mı? Sözünü ettiğim işlemlerle ilgili ihtilafların doğması halinde, bu ihtilafların nasıl ve hangi mekanizmalar yöntemiyle çözüleceği hususunda İki kurucu devletin vergilendirme yetkileri ile ilgili haklarının ne olacağı veya ne şekilde gerçekleşeceği düşünüldü mü? Kurucu devletlerin ayrı ayrı vergilendirme yetkileri olacaksa (ki bunun mutlaka olması gerekir) çifte vergilendirmeyi ve vergi kaybını önleme amacıyla yabancı ülkelerle yapıldığı gibi aralarında bu tür anlaşma yapma hakkı olup olmayacağı hususunda bugüne kadar hiçbir taraftan kamuya herhangi bir açıklama yapılmış mıdır? Sivil toplum örgütlerinin görüşleri alındı mı?

Herşeyden önemlisi, kimliklerine ve mukimlik statülerine bakılmaksızın kendi devletinde ikamet eden kişilerden veya faaliyet gösteren işletmelerden vergi tarh, tahakkuk ve tahsil etme yetkisi tam olmayan bir devletin egemenliğinden bahsetmek mümkün değildir.

Özetle, müzakereler sonucunda bir çözüme varılması halinde Kıbrıs'taki ekonominin çok gelişeceği hususunda iyimser tablolar çizilmekte ve her iki "kurucu devlet" mukimlerinin sosyo-ekonomik düzeylerinin büyük gelişme göstereceği iddia edilmektedir. Çizilmiş olan bu olumlu tabloda öngörülen hususların yakın bir gelecekte gerçekleşmesinin pek mümkün olamayacağı kanaatindeyim.

Şayet varılacak bir antlaşma sonucunda her konuda adalet ve eşitlik ilkeleri gözetilerek ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında Türk ve Rum Cemaatlerine belli konularda Vergi tarh, tahakkuk ile tahsil etme yetkisi veren kurallara rağmen zamanında yaşanan sıkıntılara benzer olumsuzlukların tekrarlanmaması için gerekli düzenlemeler yapılırsa Kıbrıs Türk Kurucu Devleti'nin kamu maliyesi de azami geliri elde edebilme olanağına sahip olacaktır. Bu nedenle ilgili düzenlemeler yapılırken kurucu devletlerin içinde bulundukları sosyo-ekonomik durumları ile sahip oldukları avantaj ve dezavantajları çok iyi değerlendirilmelidir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.