Vizyondan yoksun hükümet uygulamaları devam ettiği sürece

Yayın Tarihi: 26/10/15 08:00
okuma süresi: 14 dak.
A- A A+

Yıllardan beri gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin özellikle ekonomi ve vergi hukuku hakkındaki gerek şahsımın gerekse konularında uzman kişilerin çeşitli görüş ve önerilere rağmen bu konuda somut önlemler ve düzenlemelerin yapılmadığını bu ülkenin vatandaşları olarak büyük üzüntü ile izlemekteyiz.

Bu vurdumduymazlık sadece ekonomi ve bunun en etkin düzenleyicisi olan vergi hukuku ile sınırlı kalmamakta, ülkemizin yatırım ortamının gelişmesi ve teşviki ile ilgili diğer bürokratik işlemlerde de çok büyük engellere karşılaşılmaktadır. Ekonominin gelişmesinde en büyük faktörlerden biri olan yatırımlar kamusal ve bürokratik verimsizliklere ilaveten bir de yasal dayanağı olmayan "iki dudak arası" yöntemler sadece KKTC'nin sosyo-ekonomik durumunu daha da kötüye götürmekle kalmaz yabancı ülkelerdeki şayet varsa, KKTC'nin itibarını sıfıra kadar inmesini sağlar.

Gerek Anayasa, gerekse İyi İdare Yasası kuralları olsun bugünkü sözde reform hükümeti değil reformlar yapmak, ülkemizin sosyo-ekonomisini asırlar öncesi yönetim şekillerine götürmek suretiyle kişisel egolarını siyasi çıkarlarını veya modası çoktan tarihe gömülmüş olan kominizim doktrinlerini uygulamak için kendilerini yasaların üzerinde görmektedirler.

Ancak, her nedense bahse konu yasalara ve yanlış uygulamalara rağmen hiçbir sivil toplum örgütü veya meslek örgütü bu uygulamaları yargıya götürmediklerini, dolayısıyla ülkenin hukuk dışı ve çağımızın gereklerini karşılamayan uygulamalardan hükümet edenlerin süratle vazgeçmeleri için herhangi bir girişimde bulunmadıklarını üzüntü ile izlemekteyim. Bazılarının yaptıkları tek şey "aman siyasiler pek alınmasın" düşüncesiyle bir tür diplomatik kelimeler kullanmak suretiyle hükümet edenleri sözde eleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu eleştiriler çok cılız kalmakta ve hiçbir olumlu sonuç doğurmamaktadır. Kanımca, bunun nedenlerinden bazıları, "beni ısırmayan yılan bin yıl yaşasın" "benim kişisel çıkarıma dokunulursa kendi işini kendi özel yöntemlerin ve kişisel ilişkilerimle hallederim" düşünce yöntemleridir.

Çeşitli vesilelerle, hükümet icraatlarında yapılan hatalı veya yasa dışı uygulamalar hakkındaki eleştirilere, uyarılara ve önerilere hiç önem verilmemesi artık bu ülkede bir genel hükümet uygulamasına dönüşmüş olup daha sonra iktidara gelenler de ayni yöntemi uygulamaya devam etmekte ve muhalefette iken bu konuda vermiş oldukları beyanatlara tamamen ters düşmektedirler. Esasında halkı "balık hafızalı" zanneden siyasiler aslında kendileri balık hafızalı olduklarını her icraatları ile kanıtlamaktadır. Bu tür uygulamalar da halkın onlara olan ve "sıfır seviyesine" düşen güven duygusunun sıfırın altına da inmesini sağlamaktadır. Unutulmaması gerekir ki sıfırın altında da dereceler vardır.

Geçen gün Bakanlar Kurulunun şirket sicilleri ile ilgili bilgime gelen ancak pek inanmak istemediğim bir uygulama ile ilgili bazı kararları Resmi Gazete'nin 19.10.2015 tarihli nüshasında okuyunca bayağı şok oldum. Elde ettiğim bilgiye göre yabancı ülke şirketlerinin KKTC'de yatırım yapmak amacıyla "Deniz Aşırı Şirket" (Overseas Company) statüsünde tescillerinin yapılması amacıyla yaptıkları başvurular hususunda idari ancak yasal hiçbir dayanağı olmayan bir kararla durdurulmuş veya bazılarına da 6 ay ile bir yıl süreli tescil olma hakkı tanınmıştır. Bu kararların dayandırıldığı hiçbir yasal veya mantıki gerekçe de yok.

Bu gibi yasal dayanağı olmayan idari bir karar, yabancı ülke şirketlerinin KKTC'de yatırım yapma ve/veya ekonomik faaliyetlerde bulunmak amacıyla Fasıl 113 Şirketler Yasası'nın 346. maddesi hilafına bir "prensip kararı" alınmış olması her türlü hukuk kurallarına aykırıdır. Şayet başvuru reddedilecekse gerekçeleri ile birlikte Bakanlar Kurulunun karar üretmesi ve Şirketler Mukayyitliği vasıtasıyla başvuru sahiplerine yazılı tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bu zorunluluk Anayasamızın ve İyi İdare Yasası'nın amir kuralları arasındadır.

Bu konuyu bir örnekle açıklamak gerekirse, KKTC'de dünyaya gelen bir çocuğa Doğum Belgesi verirken bunun alt tarafına 6 ay veya bir yıl süre için geçerli olduğunu belirtmek gibi işlem

Tüm ülkeler yabancı yatırımları ülkelerine celbetmek amacıyla çeşitli teşvik ve tanıtım araçları kullanırlarken hatta yabancı ülkelere ziyaretler düzenlerken KKTC gibi uluslararası tanınmışlığı olmayan bir özelliğe sahip ülke olarak bu konuda bizi yönetenlerin olumsuz idari yöntemler veya engeller kullanmaları anlaşılacak gibi değildir. Ancak, anlaşılabilecek tek bir konu vardır o da yukarıda belirtmiş olduğum makamlara kılavuzluk eden birçok kılavuzun "Denizaşırı Şirket" ile "Mahalli Şirket" statüleri arasındaki hukuksal oluşum farklarını bilmemesi ve mesleki yeteneksizlikten kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, "Limited Şirket" statüsü altında tescil edilen mahalli şirketler borçlarından hissedarların sadece şirket sermayesinde ödemiş veya taahhüt etmiş oldukları sermaye kadar sorumlu oldukları ve genellikle de özel limited şirketlerin sermayelerinin pek yüksek olmayışıdır ki bu da üzerinde durulması gereken başka bir konudur.

Hâlbuki yabancı ülke mevzuatına istinaden tescil edilen "Yabancı Şirketlerin" sermayeleri çok daha yüksek olup, KKTC'de tahakkuk edecek herhangi bir borcun ödenmesinden sadece KKTC'deki işletmeleri (şubeleri) değil, ayrıca bu borçların ödenmesinden buradaki mal varlıkları ve merkezlerindeki sermayeleri ile malvarlıkları bakımından da sorumludurlar. Diğer bir anlatımla, KKTC'de faaliyet gösteren veya yatırım yapan şirketlerin borçlarının ve diğer yükümlülüklerin ödenmesinden veya yerine getirilmesinden yurtdışındaki merkezleri de sorumlu tutulmuşlardır.

Böyle bir yasal güvenceye rağmen yabancı yatırımcıların gereksiz ve mantıksız gerekçelerle mahalli şirket kurmaları için zorlanmalarına ilişkin uygulamaya başka hiçbir ülkede yoktur. Kaldı ki yasalarda böyle bir zorunluluk da bulunmamaktadır.

Fasıl 113 Şirketler Yasası'nın KKTC dışında kurulmuş olan şirketlerin tescil işlemini düzenleyen kural 347(1) maddesinde yeralmış olup aşağıdaki kuraldan oluşmaktadır.

"347. (1) "Ancak, bu fıkra uyarınca tescil isteyen şirketlerin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde işyeri veya iş kurmak için Bakanlar Kurulundan önceden izin almış olmaları zorunludur. Yabancı şirketler, böyle bir izin almadıkça Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde iş veya işyeri kuramaz ve tescil edilemezler."

Bahse konu fıkranın son paragrafı "KKTC'de iş yeri kurmak veya iş kurmak için Bakanlar Kurulundan önceden izin almış olmaları zorunludur." Kuralını içermektedir. Diğer bir anlatımla tescilin yapılmaması için makul ve mantıklı bir gerekçesi bulunmayan (örneğin ülkesinde veya başka ülkelerde yasa dışı eylemlerde bulunmayan, fiktif amaçlı kurulan veya yeterli sermayesi olmayan şirketler gibi) ve yasanın öngördüğü her türlü yasal zorunlulukları yerine getirmiş üstelik de uluslararası tanınmışlığa sahip şirketleri Bakanlar Kurulunun tescil etmeme gibi bir yetkisi olmadığı gibi süreli tescil etme gibi bir hakkı da yoktur. Böyle bir uygulamaya ne balta girmemiş Afrika ülkelerinde ne de komünist veya sosyalist geçinen Rusya, Çin ve benzeri ülkelerde vardır. Kaldı ki bir zamanlar kominizim in beşiği olan bu ülkelerde bile yüzlerce uluslararası şirketler ticari faaliyetlerde bulunmaktadırlar, örneğin McDonald's, Coca-Cola vs. Ayrıca bunlar arasında Enka ve daha birçok şirketler de bu ülkelerde faaliyet göstermektedirler.

Koşullu şirket tesciline ilişkin Resmi Gazete'de yayımlanmış olan kararlardan bir örneği bu yazımda bulabilirsiniz.

Şimdi soruyorum. Bu şirketin KKTC'deki çalışma süresi 14.10.2015 tarihinden itibaren 6 ay süreyle sınırlanmıştır. Yani, 6 ay bir gün sonra bu şirketin KKTC'deki varlığı sona ereceği için kamu alacakları ile hertürlü borç ve alacakları "yoklukla malül" olacaktır. Diğer bir anlatımla, geçerlilikleri kaybedilmiş olacaktır. Bu durumda tescil edilmiş bu şirketlere hangi banka hesap açacak? Hangi işletme bu şirketlere mal ve hizmet satımı vs. ile ticari ilişkilere girecektir? Vergilendirme dönemi yıllık olan Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi yükümlülükleri nasıl tahsil edilecektir?

Bir yandan KKTC'nin Avrupa Birliğine bir an önce girmesi gerekliliği konusunda beyanatlar verilecek öteyandan ise AB müktesebatına ve temel ekonomik ilkelerine tamamen ters düşen icraatlara acaba ne demeli?

Bu siyasiler biliyorlarmı ki Kıbrıs meselesinin çözümü sonucunda herhangi bir AB ülkesinde tescil edilmiş bir şirketinin istediği zaman bu ülkeye gelip bir günde Bakanlar Kurulu gibi herhangi bir karara gereksinim olmadan tescilini yapıp ülkenin rekabet koşulları paralelinde faaliyete başlayabilecektir.

Siyasilerin bu ikiyüzlülüğünü anlamak mümkün değildir. Bir yandan AB normlarını ve ilklerini isteyeceksin ancak fiiliyatta yarım asır önceki komünist rejimlerinin düzeni yönünde icraat yapacaksın.

Özellikle de 2014 yılından sonra gelen hükümetler KKTC'nin tüm hukuksal yapısını AB norm ve ilkeleri paralelinde düzenleyecekleri yerde bunu yapar gibi görünerek bugüne kadar somut hiçbir düzenlemenin yapılmamış olması da acaba yukarıda belirtmiş olduğum ideolojik bir yansımanın sonucu mu? 2004 yılından sonra hemen hemen tüm hükümetlerde koalisyon ortağı olarak yeralan CTP'nin KKTC hukukunun AB müktesebatı paralelinde faaliyet göstermesi yönünde ağırlığını koymaması da bu iddianın en açık göstergesidir.

Tüm gelmiş geçmiş Maliye Bakanlarının görev süreleri boyunca vermiş oldukları beyanatların temelini "Bütçe Disiplini" "Gelir Artırıcı" ve "Kendi Ayakları Üstünde Duran Bir KKTC"nin gerçekleştirme gibi slogan haline dönüştürdükleri görüşleri olmuştur. Pekala, soruyorum bir ülkenin kendi ayakları üzerinde durabilmesi için ekonominin büyütülmesi gerekir. Nitekim, geçen gün DPÖ Müsteşarının basına vermiş olduğu beyanatta 2016-2018 yılı Kalkınma Programında büyümeyi %3.5 olarak açıklamış ve istihdamda artış olacağını belirtmiştir. Değerli dostum ödül, hükümet bu kafa ile giderse bu ülkede büyüme olmaz, ancak küçülme olur.

Konunun diğer bir önemli unsuru ise uluslararası Denetim Standartlarına göre bağımsız denetim ve raporlama işlemlerinin en önemli temel ilkelerinden beri olan "denetlenen işletmenin devamlılığı" ilkesi hakkında görüş beyan etmektir. Bu gibi şirketlerin denetleme raporlarının hazırlanmasında acaba uluslararası standartların tanınmışlığı olmayan KKTC'nin her demokratik ülkede olduğu gibi bir hukuk düzenine ve yatırım iklimine sahip olduğu iddiası karşısında nasıl bir sonuç oluşturduğunu siyasiler hiç düşündüler mi? Diğer bir gerçek de, adaletin olmadığı yerde yatırımın olmadığı gerçeğidir.

Bu akıl ve vizyonsuzlukla hükümet icraatlarına devam edilmesi halinde KKTC'de umut edilen yatırımların gerçekleşmesinin maalesef hiçbir şansı yoktur. Bir ülkede yatırımlar yapılmadan, yabancı sermaye girişi olmadan, özellikle de kalkınmakta olan hiçbir ülkenin büyüme şansı yoktur. Yani, hükümet edenler ve onların Ekonomi ve Maliye Bakanları bahse konu sloganları savururlarken, yukarıda belirtmiş olduğum Denizaşırı Şirketlerin tescil konusunda dahi yasa dışı düşünce ve uygulamalar ile sadece ayaklarına değil kafalarına da kurşun sıkıyorlar.

Son dönemlerde yukarıda belirtmiş olduğum hususa ve daha birçok hususlara benzeyen ve hiçbir yasal dayanağı olmaya uygulamaların sayısında artış gözlemlemekteyim. Bu gibi hususlarda acil önlemler alınamazsa KKTC'nin geleceği meçhule giden bir gemi olur ve bizi değil Türkiye kimse kurtaramaz.

Çok merak eder ve sormak istiyorum. Gerek Ekonomi Bakanlığı gerekse diğer ilgili siyasiler ve kılavuzları acaba Kıbrıs Türk Devletinin Avrupa Birliğinin bir parçası olması halinde "iki dudak arası" ve hiçbir dayanağı olmayan idari!! yetkilerle yabancı işletmelerin tescillerine veya Kıbrıs'ta faaliyet gösterme haklarını AB Direktiflerine rağmen hangi yetki ile engelleyebileceklerdir? Veya belli sektörlerde tekelleşmeye göz yumulmasına veya devamına nasıl izin vereceklerdir? AB'nin dört temel ilkesinden bir tanesi ise sermayenin serbest dolaşımı olduğunu da bu vesileyle tüm hükümetin ve genç Bakanlarının kılavuzların bilgisine getirmek isterim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.