Adalar ve adalar...

Yayın Tarihi: 12/08/15 08:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+
Artık üzüntülerim de sevinçlerim de değişmişti; isteklerim başkalaşmış, duygularım ilk geldiğim günkü, daha doğrusu iki yıl önceki duygulardan ayrılmış, bütünüyle yenilenmişti.

Robinson Crusoe, Shf. 147

Madem yıllık iznin şezlonga mahsus melankolisi sarmış beni; öyle ise adalardan bahsetmek yeterince manidar olur..

Zira insanoğlu yüzyıllardan beri mutluluk, dirlik düzenlik, ölümsüzlük, serüven, kaçış yönündeki özlemlerini çoğunlukla uzak bir ada görüntüsüyle birleştirerek dile getirmeyi seçmiş, bu da edebiyatın en zengin kaynaklarından biri olmuş.. Thomas More, Francis Bacon, Daniel Dafoe, Jonathan Swift, Aldous Huxley, William Golding ve daha nice yazarın eserlerinde, insan-dünya ilişkisi, hayali adalar aracılığıyla yansıtılmış..

Düşçülüğün buluşları ya da bilincin çağrışımları ile yoğun anlamlar kazanan adalar, bazen mutlu bir yalnızlığın mekanı, örnek bir toplumun toprağı; bazen tehlikelerle ve gizemlerle dolu tekinsiz yerler; bazen de büyük serüvenlerin, sıkıntıların, iç çatışmaların yaşandığı ıssız ve uzak hatta belirsizliğin adı olmuş..

Akşit Göktürk'ün anlattığı gibi 16-17yy'da ressamın biri ne zaman bir dünya haritası çizecek olsa, karısı hemen , 'sevgilim şuracığa bir ada koyuver, yalnız benim olsun' dermiş.

Ressam da bu isteği uysallıkla yerine getirirmiş.

Bu tür adalar o günün haritalarından hiç eksik olmazmış.

Muvaffakiyetleriyle ünlü İngiliz Amiral Darake, İspanya'dan İngiltere'ye dönüşü sırasında, İspanyol'lardan ele geçirdiği bir haritayı incelerken, haritadaki bir adadan gemilerine içme suyu almayı düşünmüş, gemisinde tutsak bulunan bir İspanyol denizcisine bu adayla ilgili sorular sormaya başlamış. İspanyol gülümseyerek, ' o adayı bulabileceğinizi hiç sanmıyorum. Sinyoranın hatırı için konmuştur haritaya ' yanıtını vermiş. Koca bir donanmayı dize getiren efsanevi Drake, sinyoranın hatırına yenik düşmüş…

**

Sonsuzluk ve ebed fikri için doğmuş insan, engin denizlerde, dünyanın patırtısından uzak, karmaşasından bıkkın, günlük-güneşlik bir adada yaşamayı, çocukluğunda, gençliğinde ya da ihtiyarlık sabahında gönlünden geçirmemiş, muhayyel -düşsel- bir adanın şiiriyle büyülenmemiş insan var mıdır?

Çizdiği dünya haritasının münasip bir yerine, karısının hatırı için bir ada koyuveren 16 yy ressamı, nezaketiyle bu gerçeğe ne güzel bir örnek verir. Adalar bütün dünya tarih ve edebiyatlarında; ya böylesi hayali bir cennetin ya da mahpus bir sürgünün diyarı olmuştur.
Aynı zamanda insanlık, adalara yer yer korkulu bir gözle de bakmış, bir takım gizemli anlamlar da yüklediği olmuştur.

Doğal konumu ile 'dışarının', dünyanın karşıtı olan ada, içinde yaşayan insanın gözünde dünyadan daha iyi bir yer de olabilir, daha kötü bir yer de…

Sözgelimi; dışarının genişliğine, dağınıklığına, gürültüsüne, büyük dalgalanmalar gösteren yaşam akışına ayak uyduramayan bir insan için ada, varlığın belli bir kolay düzen, bir derli topluluk, kolaylık, bir yalınlık kazandığı yer olabilir. Dış dünyanın alabildiğine geniş ortamında kendini oradan oraya savrulmuş, sürüklenir gibi bulmuş, sürekli eylemden tedirgin olmuş bir kimse, ada ortamında belli bir yere bağlanmanın mutluluğunu, güvenini bulabilir.

Tam aksine dışarının insan varlığına sağladığı olanakların sonsuzluğunda, çok ortamlı yaşayışında, tedirginlik değil, mutluluk bulan bir kimse, adanın sınırlı ortamında bir darlık, sıkışıklık duygusuna da kapılabilir.

Bu noktada da bir "hapis fikri" manen etkili olabilir insanda.

Ya ferah bir hayat, hayat bulmuş ya da bir cezanın, talihsizliğin coğrafyasıdır adalar.. Şu ya da bu şekilde 'dünya' da kendisini güven altında duyup duyamaması arasında sıkışık bir durum hali gibidir adalar..

**

Batının Platon dediği Eflatun'dan bu yana toplumsal ütopyalar için en uygun yer olarak da düşünülen adalar, hakikatte Thomas More'un 'Ütopya'sından, F. Bocon'nın Atlantis'ine kadar pek de kızgın sahillerinde saadet vadetmemiştir.. Bir tür simülasyon olan ada hayatı çoğunlukla bir hayal kırıklığıdır. İngiliz edebiyatında rastladığımız 'adaları seven adam' tipi bile kendi mutsuzluğuna yaranamamıştır. Her ne kadar "Yeşil Ada" Kıbrıs, efsaneler kralı Arthur un, son savaşından sonra, ağır yaralarının iyileşmesi için götürüldüğü, bir daha da geri dönmediği sislerle çevreli ölümsüzlük adası, Avalon'u hatırlatsa da, ister cennet, ister sürgün olsun kendimizden kaçamıyoruz...

Saul Bellow un 'Boşlukta Sallanan Adam' adlı romanında uzun uzun söylenmek istediği gibi ; her şeye rağmen insan aslında sadece kendinden kaçamıyor. Kendinizi aştığınız anda mutlu, kendinizle karşılaştığınız noktada mutsuz olduğunuzu tespit edebiliyor iseniz eğer; -kayıp bir adalı olmanın- talihini yaşadınız demektir..
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.