Bir tebrik: "Kıbrıs: Yavru ve Yabancı Vatan"

Yayın Tarihi: 16/01/17 08:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

"Kıbrıs", "Sorunu" ve güncele uzanan "Tarihi" ile "Türkiye ile İlişkiler" bahislerine dair Türkiye basınında yer almış ve belki de son 10 yılda yazılmış en nadide köşe yazılarından birini önceki gün Yeni Şafak Gazetesi'nde "Kıbrıs: Yavru ve Yabancı Vatan" başlığı altında Taha Kılınç'tan okudum.

Hatta birkaç kez okudum.

Zira ilham almak ve hakkında ciddi bir süre zarfınca zihnen mütalaa etmek durumunda kaldım…

Bunun benim için -ukalaca nâdir bir durum olduğunu itiraf ile-şaşırtıcı ve içten içe bilinse de hakkında pek düşünülmeyen kritik yönlere dikkat çekmesi bakımından Taha Kılınç'ı yürekten tebrik ederim…

Yazısına 600'lü yılların ortalarına kadar görev yapan Raşid halifelerin ikincisi Hz. Ömer'in, kendisinden -o dönem Bizans yönetiminde olan-Kıbrıs'ın fethi için müsaade isteyen Şam Valisi Muâviye Bin Ebu Süfyan'a (1. Muaviye) izin vermediğini; halifenin valisine cevap yazmadan önce Amr Bin Âs'tan (Mısır'a başkentlik yapacak olan Fustat'ı, bugünkü Kahire'yikuran komutana) Akdeniz'de düzenlenen seferler ve kullanılan gemiler hakkında bilgi istediğini (yani lojistik) ve daha da önemlisi halifenin, fetihlerde acele edilmemesi, düşman topraklarına dair ayrıntılı bir "stratejik planlama" yapılması ve "elde tutulamayacak bölgelere seferlerin geciktirilmesi gerektiği" düşüncesini aktararak başlayan "İlahiyatçı yazar" Taha Kılınç, Ada'nın fethinin Filistin'in Akkâ limanından gemilerle yola çıkan İslâm ordusu tarafından 649 yılında, sonraki halife Hz. Osman döneminde -İslam dünyasının ilk deniz fethi olarak- gerçekleştiğini hatırlatıyor…

**

Kıbrıs'ın 1571'de, Sultan 2'nci Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu toprağı haline geldiğini, o zamana kadar da sırasıyla Emevîler, yeniden Bizans, Haçlılar, Cenevizliler, Memlûklar ve Venedikliler tarafından idare edildiğini biliyoruz…

Tüm bu yönetimlerin, Doğu Akdeniz'deki hâkimiyetleri açısından Kıbrıs'ı vazgeçilmez kabul ettiklerini, adayı mutlaka ellerinde tutabilmek için yoğun çaba harcadıklarını vurguluyor yazar…

1878'de Rus tehdidine karşı "koruma umuduyla" Sultan Abdülhamid döneminde İngiltere'ye kiralanan, 1914'te ise İngilizler tarafından "ilhak" edilen Ada'nın, geçtiğimiz 100 yıl içerisinde bütün Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin dış politikadaki "yumuşak karnı" olmayı sürdürdüğünü ifade eden yazar Kılıç, Kıbrıs-İslam\ Kıbrıs-Türklük ilişkisi ve süren macerasını Halife Ömer'in Valiye ilk itirazına uzanan o mektubundan bugüne değin evrilişini ve garip bir surette aynı noktaya toslayışınaişaret ediyor…

60'taki bağımsızlığın ardından, yıllar içerisinde Rumların Türk azınlığa karşı düzenlediği sistematik saldırıların doruğa çıkmasıyla 74 Harekâtı' ve ardından 83'te Türkiye'nin 'Kuzey Kıbrıs'ı müstakil bir siyasi varlık olarak tanıyışını tarihi süreçteki "dönüm noktalarından biri" şeklinde niteleyen Kılınç, sonrasında Türkiye'nin Kıbrıs'ta sadece Girne ve çevresindeki eğlence merkezlerini ziyaret eden vatandaşları ve ordusuyla tutunmaya çalıştığını (gerçi yazar, Kıbrıs'taki kolordunun 15 Temmuz darbesinde Bekle-Gör'e geçtiğini ve baş komutanının da darbecilerin 'göreve devam' listesinde çıktığını ve bu nedenle de hızla emekliye sepetlendiğini belirtmemiş) ifade ediyor…

Dışarıdan iskân ve ithal edilen küçük Türk gurupların ise (öğrenciler, STK temsilcileri, ticaret erbabı vs.), Ada'nın genel görünüm ve gidişatını değiştirmekten aciz olduğunu kaydeden Taha Kılınç, uzun uzun şöyle ekliyor;

"__...Türkiye'nin nüfuz alanından ve gölgesinden çıkmak, artık Kıbrıslıların temel hedefi durumunda.

Elbette işin askeri, ekonomik, siyasi, sosyal, demografik birçok boyutu var. Muhtemel bir entegrasyon girişiminin Rumlardan nasıl bir reaksiyon göreceği sorusu bir yana, Türkiye'nin desteği olmaksızın böyle bir kopuş sürecinin yaşanması şu aşamada imkânsız görünüyor.

Sınırların dışında kalan bir toprak parçası, ancak iki yolla elde tutulabilir. Birinci yöntem, ki riskli ve bol masraflı olanıdır, silah ve asker gücünü kullanmak. Diğeriyse, ekonomik ve kültürel hegemonya tesis ederek dolaylı denetim kurmak.

Türkiye, geldiğimiz aşamada Kıbrıs'taki nüfuzunu ancak kültürel ve ekonomik hegemonya yoluyla koruyabilir. Duygusal olarak kaybedilmiş, halkının da gönlü karşı tarafa kaymış bir Kıbrıs, ara çözümler üretilerek ve dünyada kimsenin ciddiye almadığı siyasal yapılar oluşturulup desteklenerek elde tutulamaz.

Yapılması gereken şey, en acil ve adil biçimde, Kuzey Kıbrıs halkının tercihlerinin ortaya çıkmasına imkân vererek, Ada'da uluslararası sistemin muhatap kabul edeceği bir yönetim kurmaya çalışmaktır. Kıbrıslıların tercihi bizim kabullenmekte zorlanacağımız türden olsa bile, daha uzun vadeli ve kalıcı kazançlar için buna müdahale edilmemelidir.__"

**

Evet…

Sözlerini "Bu siyasetten alınacak büyük ibret ve dersler var…" diye bitiren "ilahiyatçı yazar" Taha Kılınç'ın benim sütunuma sığmayan diğer başka tespitleri hakkında herkes –en az benim kadar- düşünmeli…

Raşid halifelerin ikincisi Hz. Ömer'in Bin 500 yıl evvel Kıbrıs için "B Planın var mı?" diye sorarak Valisini uyardığı gibi her şey…Halifenin, Kıbrıs'a ilişkin lojistiğin stratejiden önce gelmesinden kaynaklanabilecek aksiliklere dikkat çekmesi boşa değil…

Yani: Ayrıntılı bir stratejik planlama olmadan elde tutulamayacak bölgelere seferler sıkıntılı…!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.