Kırlangıçlar...

Yayın Tarihi: 25/07/15 10:45
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Her sene bahar ayları geldiğinde, son 5 yıldır olduğu gibi bizim evin kırlangıçları çıka gelir.

Büyük bir mühendislik-mimarlık harikası olarak, balkonumuzdaki pergolanın en güvenli yerine kurdukları yuvalarını ilk geldiklerinde tamir tımar ederler, sonra da dişi kırlangıç doğurduğu yumurtalarının üzerine oturur bekler.

Sadece bizim eve değil, mahalledeki diğer evlere de yuva kurarlar.

Bazen komşuların bu yuvaları yıktıklarını üzülerek izlerim, müdahale etmek isterim ama etsem ne olacak?

Böyle bir kafayla mücadele etmek olanaksızdır diye her defasında vazgeçiyorum müdahaleden.

Konumuz bu değil ama.

Bu sene yine kırlangıçlar geldi, 4 tane güzel yavrucuk dünyaya getirdiler.

Sonra da kırlangıç çift yavruları büyütmeye koyuldu.

Onların bu aktivitesini ev halkı ile beraber bir ümit yuvadan bir yavru düşer de kaparım umuduyla kedilerimiz de izlemeye koyuldu.

Sonra bir gün yavrulardan birini balkonda ölü olarak buldum.

Herhalde zayıf yavrudur diye iç geçirirken, aynı gün ikinci, ertesi gün de üç ve dördüncü yavruları da balkonda ölü olarak yatarken buldum.

Çok maraz ettim ve işin sebebini düşünmeye başladım.

Acaba yuvada hatalı bir kısım mı vardı yoksa çift bir şekilde yavrularını mı öldürdü diye düşünürken daha korkunç bir şeyi fark ettim.

Meğer, bizim kırlangıçların yuvası, başka kırlangıçlar tarafında ele geçirilmiş.

Daha büyükçe 2 yavrulu yeni bir çift.

Hayır nereden anladım diye soracak olursanız, ölü yavruları bulduktan sonra, fark ettim ki, 2 tane yeni, daha yetilmiş yavru gelmiş.

Neşe içinde şakıyorlar.

Yani doğal seleksiyon dediğimiz olay tabiatın her yerinde bir devinim içinde devam ediyor.

Güçlü olan zayıf olana galip geliyor ve büyük balık küçük balığı her defasında yutmayı başarıyor.

Bu hikayeyi neden mi anlattım?

Bu hikâye sadece bizim adacığımızın hikâyesi değil, tüm dünyanın hikâyesidir aslında.

Finans kapital denilen, adına serbest piyasa ekonomisi denen şeyin doğasında vardır bu.

Aslında ondan önce rekabet insan doğasında vardır.

Ve rekabet edilirken her yol mubah görünmektedir de ayrıca.

Sermayenin dini imanı ve de milleti yoktur.

Yoksa bugün Rum piyasasında satılan binlerce 'made in Turkey' yazılı mal olabilir miydi?

20 Temmuz ve diğer törenlerde sinsi Rumların mezalimlerinden söz edenler, aynı Rumlarla ticaret yapmakta beis görmemektedirler.

Bu ülkede yıllar yılı devam eden statükonun bir numaralı işbirlikçisi olan sermaye odaklı sivil toplum örgütleri, bugün çözüm yolunda en önde koşmaktadırlar.

Geçmişin hamaset edebiyatı destekçileri, bir fiil maddi finansörleri, bugün güney ile iş yapmakta, beraber ortaklık aramaktadırlar.

Hayır hiç kızmıyorum onlara.

Zira iş iştir, arkadaşlık başka.

Sermaye gruplarını da yadırgamıyorum ayrıca.

Ancak keşke çok daha evvel, 2003'te kapılar açılmadan evvel bu yollara çıksaydılar diye düşünüyorum arada sırada…

Sonuçta Kıbrıs'ta ulaşılacak olan bir çözüm sadece sermaye gruplarına değil, toplumun tümden, geneline yararlı olacak bir şeydir.

En azından ben böyle düşünüyorum.

"Kıbrıs sorununu ekonomi çözecek" lafını ilk kez İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş'tan duymuştuk.

Tam da budur.

Motivasyon budur.

Yoksa 'karakaş ve göz' için birbirimizle barışacağımız hiç yok.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.