Delirme ya da delirmeme; tüm mesele bu...

Yayın Tarihi: 26/12/15 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Belki çok dikkat çeken bir haber olmadı ama şu anki Kıbrıslı Rum müzakereci Andreas Mavroyanis'in gelecek yıl için Birleşmiş Milletlerin 71. Genel Kurulu Başkanlığına aday olması, hatta kazanacak olması enteresan bir gelişme olarak duruyor.

Dünkü sayımızın ön sayfasında verdiğimiz habere göre Mavroyanis 2016 yılının Haziran ayında yapılacak seçimi büyük bir ihtimalle kazanacak.

Hatta rakibi olan Fiji temsilcisi kendisine yapılan telkinleri dinleyip adaylıktan çekilirse, benim bir falsosunu görmediğim ancak kimi çevrelere göre 'müzakereleri sabote eden adam' diye suçlanan Mavroyanis 1 sene boyunca bu prestijli makamın 'seçimsiz' olarak sahibi olacak gibi duruyor.

Bu arada dünkü Rum basını Mavroyanis'ten sonra müzakereci kim olur şeklinde haberlerle doluydu ancak ben inşallah kendisi son olur ve başka müzakereci atamaya gerek kalmaz diye iç geçirmekten kendimi alamıyorum.

Velev ki seçildi, onun seçilmesi Kıbrıs sorunu babında ne gibi komplikasyonlar çıkarır?

Bir kere Haziran 2016'ya kadar çözümsüz duran bir Kıbrıs sorunu-ya da büyük bir gelişme yaşanmayan Kıbrıs sorunu diyelim, artık çözümsüzlüğe namzet bir pozisyonda olacağından Mavroyanis'in o mevkide olması son derece önemli olur.

Genel Kurul Başkanlığının karar alma mekanizmasında sembolik bir rolü var ancak kurulun gündemini ve önceliklerini belirlemede tam yetkili olduğu yadsınamaz.

Dolayısıyla çözümsüz bir Kıbrıs sorunu o günden sonra o Genel Kurulun en önemli bir gündem maddesi haline geleceği kesin gibi duruyor.

Ondan sonra gelsin yeni 550 sayılı kararlar, gitsin bilmem kaç numaralı kınamalar.

Çek çekebilirsen…

Ancak tam tersi olup, Kıbrıs sorunu çözülmüş olursa, yeni Birleşik Kıbrıs'ın temsilcisi olacak olan Mavroyanis'in orada bulunması yine son derece önemli olur.

Neden?

Zira, çözülmüş, mutlu sonra ermiş bir ülkenin temsilcisinin BM Genel Kuruluna bir sene boyunca başkanlık edecek olması manidar olur da ondan.

Yıllar süren bir kadim anlaşmazlığın iki tarafı da mutlu edecek bir şekilde çözüme ulaşması ve onun temsilcisinin dünyada barış arayışında olduğunu iddia eden bir kurumun en yüksek dereceli yetkililerinden birisi olması dünyanın diğer sorunlu ülkelerine verilmiş bir mesaj olmaz mı?

Şimdi bu adam dibelik şaşırttı, her gelişmeyi Kıbrıs sorununa bağlar oldu diyeceksiniz ama ne bileyim bana 'bu da mı tesadüf' dedirtecek bir durum gibi geliyor.

İyi de o güne kadar bu iş çözülür mü?

Bu satırların yazarına göre, bu kadar çözüm mesajı, bu kadar gelişme ve ilerlemeden sonra çözülmemesi neye yol açar?

Çok sevgili dostum Gazeteci Levent Kutay da aynen benim gibi düşünüyor olsa gerek dün Twiter hesabından şöyle yazmış;

"Bu arada o kadar çok çözüm oluyor, olacak haberi var ki, olmazsa değil ateistler, yüzlerce psikiyatrist açıklayamayacak halimizi…"

Onu bunu bilmem ama benim delirme gibi bir hallere varacağım kesin gibi duruyor.

Memleketi terk etmekten tutun da inzivaya çekilmek, kendini tarım ve hayvancılığa kanalize etmek kadar birçok senaryoyu kendi içimde istişare ediyorum.

Yani ne işim var benim Kıbrıs sorunu ile o vakitten sonra?

Ve ne işim var benim kısır iç politika saçmalıkları ile geçecek mesailere?

Ama ben yine de enseyi hiç karartmıyorum ve bu iş 2016 yılı içinde öyle ya da böyle çözülecek diyorum.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.