Hava feci derecede 'barış' kokuyordu...

Yayın Tarihi: 04/01/16 08:07
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Gecenin ıssız karanlığında, tarih öncesinden kalmış eski bir köyde bakkal arıyoruz.

Trodos'un eteğinde buz gibi bir havada, Lofou'dayız…

Biz kar görmek için kalkıp Trodos'lara gittik, bizim taraf Antartika'ya döndü ama olsun, bunu bir şanssızlık olarak almıyoruz yine de…

Bakkal aramamızın sebebi ise kömür bulmak…

Kıbrıslı kar, kış, soğuk ya da tipi dinlemez, mangalını yakar…

Onun için eksi 2 derecede yürüye yürüye köyün merkezine gidiyoruz, bakkal açık…

İçeri giriyoruz ve bakkalın sahibi kadıncağıza kömür soruyoruz.

Ama kadıncağız anlamıyor.

İngilizce bilmiyor…

Türkçe bilmiyor…

Biz de Rumca bilmiyoruz…

İşte o an Kıbrıslının işaretle anlaşma imtihanı devreye giriyor ancak türlü türlü numara yapmamıza rağmen kadına kömürü anlatamıyoruz.

Benim çocuklar ise bakkalın içinde dört dönüyor…

Baba çikolata…

Baba kola…

"Yeter bugün yediğiniz yemiş" diyorum, çocuklar beni sallamıyor.

Kadın ise çocukların derdini anlamış, bana elini sallıyor ve gülerek Rumca bir şeyler diyor.

Hareketlerinden anladığım "alacan, eşşek gibi alacan" gibi bir şey…

Gülüyoruz ama hala daha kömürü anlaşabilmiş değiliz…

Derken, kadın dışardan geçen genç bir çocuğu çağırıyor…

Çağırırken ne dediğini bilmiyorum ama sesinden "gel da anlaşamıyoruz" gibi bir şey çıkarıyorum.

Genç içeri gelip İngilizce "iyi akşamlar" diyor, o sırada benim yaramaz kızım Hera elinde bir demet çikolata ile gelip "baba alıyorum" deyince ben de belayı satın almak için "alacaksan al" diyorum, genç çocuk atılıp yine İngilizce "Türk müsünüz?" diye soruyor.

"Evet" diyorum, "nerden" diyor, "Lefkoşa" diyoruz ve çat pat İngilizcesiyle bir muhabbet başlıyor…

Ama konu en sonunda kömüre geliyor…

Çocuğa İngilizce kömür (charcoal) diyoruz ama o önce bunu sufla için sos, ardından sufla makinesi, en sonunda da sufla makinesinin pili sanıyor.

Olmuyor, bir türlü kömürde anlaşamıyoruz.

En sonunda bizim Mert Mevlüt, pratik zekasıyla devreye giriyor ve yerde duran kabak kasasına eğilip anlatmaya başlıyor.

Merakla bakan genç çocuğa İngilizce "bunu mangal olarak düşün" deyip ardından da içinde duran kabakları gösteriyor; "bunlar nedir?"

Köpeğin bile anlayabileceği bu tarif karşısında genç çocuk Rumca "ha garvuno" deyince, dükkan sahibi kadıncık da "ha garvunoooo" diye uzatıyor; biz de sanki bilirdik da unutmuşuz gibi 'garvuno yahuuu" diyoruz, beraberce gülüyoruz.

Ardından kadın Rumca "kaç tane" diye soruyor.

Anlamama rağmen, artık empati kurduğumuz için alakasız Rumcamla "ena" diyorum, …

Araya genç çocuk giriyor, "kaç kişilik kebap yapacaksınız" diye kırık dökük İngilizcesi ile soruyor.

"13 kişi" deyince, o da dönüp kadına rakamı söylüyor.

Sonra ikisi Rumca konuşmaya başlıyor ve bir ara benim göbeği de gösterip, ikisi de kafa kaldırıyor.

O an benim göbeğe bakıp, bir de 13 kişiyi düşününce, bir paketin yetmeyeceğini düşündüklerini anlıyorum.

Sonra kadın bana Rumca gülerek bir şeyler konuşmaya başlayınca, genç devreye girip "re gumbaro, one is not enough" diyor. (Bir paket yetmez)

Bunun üzerine iki diyorum, kadın bir koşu beş kiloluk kömürleri kapıp getiriyor.

(Sonrasında iki paket kömürün bir paketinin sadece yarısı ile nerdeyse 10 kilo et pişirdiğimizi belirtmek isterim…O derece kaliteli kömür…)

Neyse, uzatmayayım, nerde kalırsınız, kaç gün geldiniz muhabbetinin ardından, alış-verişin sonunda genç çocuğa yardımları için Rumca teşekkür edince onun da karşılığında Türkçe teşekkür ettiğini duymak çok güzel geldi ama bu kısa alış verişi daha da anlamlı hale getiren oğlum Ares oldu…

Öyle ki, bakkalda işimizi en sonunda halledip dışarı çıktığımızda, Ares "baba hiç anlamış değilim" deyiverdi.

"Neyi anlamadın babam" diye sorunca, Ares "yahu hani hep derler, Kıbrıslı Rumlar bizi sevmez diye, doğru değil bence. O kadınla adam bize Türklerden bile daha iyi davrandı. Ben inanmam ki bizi sevmezler…"

"Evet babam" dedim ve elimi gururla oğlumun boyuna attım…

Tek kelime etmeden gecenin karanlığında yürüdük ve nefis Trodos havasını ciğerlerimize çektik…

Hava feci derecede 'barış' kokuyordu…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları