Yılın babası...

Yayın Tarihi: 04/02/16 08:37
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

*Bugünkü yazım arşivden…

Geçenlerde annem İzmir'e kız kardeşim Pınar'ı ziyaret etmeye gitti.

Dönüşte babam için iki çift ayakkabı getirmiş.

Kız kardeşim Pınar, eşi Birkan'ın giymediği ayakkabılarını 'al yahu anne götür, Birkan zaten giymez, yep-yeni dururlar, bari babam giysin' diyerek anneme vermiş.

Lakin benim zor beğenen babam ayakkabıları beğenmeyince, annem de bana 'yahu al sen giy, aha numarası da uyar' dedi…

Baktım ayakkabıların birisi orijinal Beta, diğeri de orijinal Adidas.

Gıcır gıcır ayakkabılar işte…

Dedim "dalga mı geçersiniz? Bu ayakkabılar gayet iyi, temiz, az kullanılmış, giysin babam işte?"

Ama babam ısrarlarıma rağmen almayınca ben alayım dedim bari...

Kader ağlarını o an örmeye başlamıştı ve ben ölümlü Ulaş elbette o an bu durumu bilemezdim.

Neyse, ertesi gün Lefkoşa'daki işime gittim.

Ayağımda da Betalar…

Böyle siyah kot, siyah ceket, siyah gözlük, sakal makal, jön gibi Ledra Palace barikatından geçmiş yürürken, sol ayağımdaki ayakkabının topuğu şak diye kopuverdi.

Bu Beta'lar da topuk yok aslında, ayakkabı yekpare.

Topuk koptu mu, o iş bitti demektir yani.

Dolayısı ile topuğu yerden alıp çöpe atmaktan başka çare bulamadım; aldım ve attım.

Topallaya topallaya işe gittim, soranlara 'koptu' dedim, güldüler, güldük.

Neyse, işi bitirip, sol ayağımdaki ayakkabı dağıla dağıla sınırı geri dönüp arabaya nerdeyse varıyordum ki, sağ taraftaki ayakkabının topuğu da diğeri gibi habersiz göçüp gidiverdi.

Yani böyle iki tekerleği kopan da yere sürünerek giden arabalar olur ya, durum tam da ona döndü…

Anasına avradına söverek topuğu yerden alıp, bir başka çöpe attım ve arabaya bindim.

Sabah ayakkabıları giyerken 'ayakkabıcıklar da jilet be buba' diye göz atan yine kendimdim zaten.

Ama bu hikaye burada bitmeyecekti…

O günkü planlarım arasında, kızım Hera'ya söz verdiğim spor ayakkabıyı almaya gitmek de vardı.

Aldı beni bir düşünce...

Ya bu halde Gönyeli çemberindeki Nike Mağazasına gidecektim, ya da Boğaz'a dönüp ayakkabı değiştirip öyle…

Mağazaya gidersem rezil olacaktım ama Boğaz'a gidip gelmeye de çok üşeniyordum.

Bu ikilemle meclisin oradan geçtim; Ortaköy'de 'yok yahu Boğaz'a gideyim, rezil olacağım' derken, hastane çemberinden sol yapıp mağazaya yöneldim.

Hayır, o değil, yeterli param olsa, bir çift Nike da ben çekerdim altıma ama maalesef yoktu.

Araba park yerinde yine vazgeçtikten sonra, son nefeste arabadan indim ve mağazaya girdim.

Öyle ayakkabılar dağıla dağıla, hatta arkasında iz bıraka bıraka...

"Hoş geldiniz beyefendi" diye beni karşılayan tezgâhtar kız, ayakkabılarımın halini görüp yüzüne hafif bir gülümseme taktı.

O an ki duruma bakılırsa, mağazaya geliş sebebim ayağımda başkalaşım geçiren ayakkabılardan başka ne olabilirdi ki ama ben "kızım için ayakkabı bakmıştım" deyiverdim.

Kızın yüzündeki ifade gülümsemeden şaşkınlığa geçiverdi.

Ardından da şaşkınlığını atıp "tabii beyefendi" dedi, ayakkabılar dağıla dağıla üst kata ilerledik.

Ayakkabıyı, tam da Hera'nın istediği gibi basketbolcu modelinden alıp aşağıya indiğimde, tezgahtar kız hala daha benim de ayakkabı bakacağımdan emindi zira, ayağımdaki ayakkabıların topukları tamamen bitmiş, çoraplar ile yürüyordum.

Ama benim yapacak bir şeyim yoktu…

Kendime harcayacak param yoktu işte, işin özü buydu.

Bu yüzden Hera'nın ayakkabısının parasını ödedim ve mağazadan çıktım.

Dönüp tam olarak bakmadım ama en az 3-4 kişinin camdan beni seyrettiğine eminim.

Eve vardığımda ayakkabıları çöpe attım, garip bir rahatlama haliyle eve girdim.

Ama ne demişler 'insanın kalbi temiz olsun yeter'…

Bizimkisi da o hesap, hafta sonu yeğenim Ahmet Kaz'a gittim.

Kaz kaliteli giyinen adamdır.

Marka olmaz ise giymez sağ olsun…

Muhabbet ederken "yahu kaz" dedi, "bizim Junior'un (oğlu Dilan) ayakkabıları var, Nike, büyüdü ayağı, hiç giymedi hesap et, al senin olsunlar…"

Dedim "getir bakalım yahu…"

Ayakkabılar bir geldi, kutunun içinde.

Dedim "bir gece de mi büyüdü be bunun ayağı?"

O derece yeni yani ayakkabılar.

"Aldım gitti yahu madem giymeyecek" deyip şak diye ayağıma geçirdim…

İşte böyle.

O gün param yok diye kendime alamadım ya, ilahlar bunu görmüş olmalı, beni ödüllendirdiler…

Kardeşim Pınar İzmir'den geldi geçen gün…

Başıma gelenleri ona da anlattım…

Bir ton güldü, sonra da ekledi; "Yılın babası ödülü senin olsun be abi!"

"Yani kendini rezil ettin ama gene da kızına aldın ayakkabıyı, kendine almadın."

Şimdi bu satırları yazarken düşünüyorum da, dünyada bakalım kaç milyon tane 'yılın babası' vardır benim gibi…

Bence gerçekten de çok milyon tane vardır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.