Hiç uyumayan şehre veda
İçimde garip bir hüzün, sanki de yıllardır buradayım gibi bir his
Öncelikle New York'un son derece büyüleyici bir yer olduğunu söylemek isterim.
Elbette bu ziyarette işten vakit bulduğumuz anlarda şehri bol bol gezip tadını çıkardık.
Öyle ki günde ortalama 10 kilometre yürüdüğüme, yine ortalama 15 bin adım attığıma inanamıyorum.
Akıllı telefonun verilerinden gördüğüm kadarıyla Kıbrıs ortalamam günde 2000 adım
Ha biraz zayıfladım mı?
E vallahi kemer bir bundo daha geriden kapanır oldu, belki de en iyisi bu tempoya devam etmektir
Diyeceğim de
Kıbrıs işte
Tembel ve musibet bir ada
Gerçi her gün düzenli şekilde spor yapan eşim Yonca "Madem alıştın, buraya gelince devam ediyoruz" diyor ama bilemiyorum
Bundan öte şehirde birçok yeri görme imkanı bulduğumuzu, Empire State gibi yıllarca dünyanın en yüksek binası olma özelliğini korumuş bir anıta çıkma ayrıcalığını yaşadığımızı belirtmek isterim
Muhteşem bir müze olan Metropolitan'a da yaptığımız ziyareti unutmak mümkün olmayacak
Hele de orada dünya gözü ile bir Picasso, Van Gogh ve Monet görme şerefine eriştim madem artık gözüm açık gitmem herhalde
Öte yandan müzenin içinde gayet büyük bir Kıbrıs bölümü olduğunu burukluk içinde gözlemledim.
Gerek İngiliz zamanında gerekse de 1974'ten sonra yağmalanan bu tarih aslında tüm adanın ortak tarihidir ama işte bölünmüşlüğün getirdiği bir başka olumsuzluk da bu ortak tarihe sahip çıkamama durumudur.
Ondan başka böylesine devasa ve çepeçevre ağır sanayi ile çevrilmiş şehirde Central Park diye bambaşka bir dünya var.
Dünyanın en değerli toprağı sayılan Manhattan adasının hatrı sayılır bir büyüklükte yerini tutan parkın değeri yüz milyonlarca dolar
Bizde olsa üzerine çatır çatır bina dikilecek olan bu güzel parkta yürüyüşler yaptım, banklarında oturup düşüncelere daldım
Kıbrıs sorununu düşünmedim ama
Maşallah, zaten onu Kıbrıs'taki arkadaşlar enine boyuna düşünmüşler, paketleyip bitirmişler
Dolayısıyla, hayır bu yazının konusu Kıbrıs sorunu olmayacak
Wall Street'e gidip Kıbrıs sorunu için para dilendim ama söylemek isterim
Ayrıca meşhur Boğa Heykeli'ne de uğradım
Ayıptır söylemesi oradaki boğanın altın testisine dokunanların tuttuğu altın olurmuş diye bir efsane var
Efsane bu ya, ben de gidip dokundum, belki makus talihim değişir diye
Şehrin en meşhur caddesi olan 5.Cadde'yi uzun uzun gezdim ayrıca
Lakin oradaki dükkanlara girip de bir şey almadım
Basitçe alamıyorsunuz çünkü
Dünyanın en pahalı markalarının en pahalı fiyatlardan satıldığı mağazalar bunlar
Onun yerine aynı mağazaların şehir dışında olan 'outlet' denilen yerlerine gittim, oralardan bir şeyler alabildim
Tüm ziyareti düşününce ise tek üzüntüm güzel bir blues, rock ya da jazz dinleyememek oldu diye hayıflanıyorum
Mekanların genelinde karaoke denilen turist eğlencesi olduğundan bir sürü berbat ses dinledim ama
Olsun
Yine de güzeldi
Şehirdeki son günün sabahında ise yol soranlara yol tarif eder hale geldiğimi gururla fark ettim
Bu New York da böyle bir şey işte
24 saat hiç uyumayan bu şehir sizi hemen içine alıp kendine katıyor, kendinden biri yapıyor
Öyle ki sabah valizlerle otelin lobisinden çıkarken kendimi efsanevi Frank Sinatra'nın o efsanevi şarkısını mırıldanırken buldum
"Start spreading the news, i am leaving today, but i want to be a part of it, New York New York "
(Haberi yayın, bugün buradan gidiyorum, ama bir parçası olmak isterdim, New York New York )
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.