Garantörlük meselesi...

Yayın Tarihi: 17/11/16 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı 15 Kasım kutlamaları sırasında yaptığı konuşmada Güney'de çözüme kategorik olarak karşı çıkan partilerin etkilerini eskisine göre daha çok artırdığını söyledi ve ekledi;

"Bu çevreler daha da güçlenirse benimsemediklerini söyledikleri varılacak anlaşmayı çiğnemek yönüne gitmek istemeyeceklerinin bir garantisi yoktur. Bunun için Türkiye'nin garantisi ile sağlanacak caydırıcı güce ihtiyacımız vardır…"

Cumhurbaşkanı'nın bu söylediklerine birçok açıdan bakabiliriz.

Misal, bu bahsedilen partilerin demokrasi anlayışı nasıldır?

Olur da ada çözüme ulaşırsa, referandumda yenilmiş olacak olan bu partiler ne yapacak?

Kendi halkının verdiği bu kararı görmezden gelip, çoğunluğun takdirini görmezden gelip, silahlanıp dağa mı çıkacaklar?

Hal böyle olursa, bizim güvenliğimizden önce Güney'dekilerin güvenliği de tehdit altına girer çünkü, en kötüsünü konuştuğumuz bu senaryoda çözüme destek veren kesimlerin bu çevrelere karşı durması beklenen şeydir…

İç savaşa mı girecekler yani ne yapacaklar?

Hepsinden ötesi, böylesi kategorik retçilerin olduğu bir ortamda biz neyi konuşuyoruz o zaman?

Çünkü bu açıdan baktığımızda yukarıdaki açıklamadan anlayacağımız şey çözümün asla garantisinin olmayacağıdır.

Yani ret cephesinin-amiyane tabirle konuşacak olursak-çözümden sonra yol kesip Türk avına çıkma ihtimaline karşı koruma altında mı tutulalım, bu mudur dediğimiz?

İyi madem, Kuzey'deki kategorik Federal Kıbrıs karşıtları için ne yapalım o zaman?

Onların da çözümden sonra anlaşmayı çiğnemek gibi bir tasarrufları olmayacağını nereden biliyoruz?

"Çözüm olursa dağa çıkarım" diyenlerin bu lafı hala daha kulaklarımızda çınlarken bunun olmayacağının garantisi var mı?

Dolayısıyla adanın her iki tarafında da mevcut olan bu kökten federasyon karşıtlarının olası bir çözümü sabote etmek için çeşitli planlar içinde olup olmadığını nereden biliyoruz?

Konu o ki bu konuşmalar, bu korku imparatorluklarını yaratmalar, aslında hamasi jargonun birer parçasıdır.

Ancak, bilakis, bizim yapmamız gereken esas şey varılacak anlaşmanın nasıl korunacağı, iki toplum arasındaki karşılıklı güvenin nasıl tesis edileceği konusuna odaklanmak olmalıdır, bir birimizi kesme ihtimallerini konuşmak değil…

Çünkü bardağın dolu tarafı karşılıklı güven yaratmaktır, güvensizlik değil.

Bu güven tesisi için de varılacak olan anlaşmanın ruhunda etkin ve fiili güven yaratıcı pratikler olmalıdır.

Karışık okullar mı dersiniz artık, karışık milli takımlar mı düşünürsünüz artık bilemem ancak bu pratikler olası çözümün yaşaması için gereken güven tesisi için şarttır.

Ve bu güven için ihtiyaç olan şey bir başka gücün caydırıcılığı olmamalıdır.

Düşünün, bir anlaşmaya ulaşacaksınız, anlaşmaya ulaştığınız tarafın her an size saldırma ihtimalini düşüneceksiniz ve bunun için de başka bir gücün varlığını isteyeceksiniz…

Kusura bakmayın ama evet, belirli bir dönem için, sırf karşılıklı bir güvenin tesisine katalizör olması için bu garantörlük işi günümüz koşullarına uyarlanarak ve içinde kesin bir son kullanma tarihi olarak muhafaza edilebilir.

Ancak bu süre yıllarca olamaz, olmamalıdır.

Çünkü iki toplum eğer birbirine güveni o zaman içinde tesis etmekte başarısız olursa zaten eninde sonunda sorun çıkacağı kesin bir şeydir.

Hal böyle iken o caydırıcı güçlerin müdahalesi de kesin bir şeydir.

O durumda da geçmişin acı kan ve gözyaşı dolu yaşanmışlıklarının tekerrür etmesi mutlaktır.

Bu satırların yazarı olarak fikirlerimin sadece şahsımı bağladığı gerçeği ışığında düşüncem odur ki (TC üst düzey yetkililerinin son günlerde vurguladığı 'garantilere dokunulamaz' şeklindeki açıklamalarına istinaden) bu garanti işinde ısrar etmeyi sürdürürsek bu çözüm bu adaya gelmeyecek.

Ve eğer Rumlar bu garantilerin tümden kaldırılması yönünde ısrarını sürdürmeye devam ederse yine bu çözüm bu adaya gelmeyecek.

Dolayısıyla yapılması gereken şey bu iki uçurum arasında yaratıcı bir takım fikirlerle ve Sayın Akıncı'nın da tekrarla altını çizdiği şekilde 'bir tarafın güvenliği sağlarken diğer tarafın güvenini sarsmayacak' bir köprü inşa edilmesi şarttır.

Aksi takdirde bu müzakere süreci çökmeye mahkûmdur…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.