Dört imza, van minit, Erdoğan ve garanti işi...

Yayın Tarihi: 11/12/16 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cenevre Zirvesi'ne katılacağını açıklamasının ardından başlayan tartışmalar aldı başını gidiyor…

Efendim yok 'van minit' demeye geliyor, yok 'bomba koyup patlatacak' deniliyor, deniliyor da deniliyor.

Erdoğan'ın siyasetine güvenmek mümkün mü diye soracak olursanız cevabım kesin ve net olarak 'asla' olur.

Çok uzağa gitmeden, İsrail ile yaşananalar konusuna bir bakın ve anlayın derim.

Ancak, ortada bazı bal gibi gerçek durumlar vardır.

Bunlardan birincisi Türkiye'deki yönetimin başında olan kişi, her ne kadar adı konulmamış olsa da, aktif ve etkin olarak Erdoğan'dır.

Dolayısıyla Erdoğan'ın oraya gelmesi en üst düzey karar alma mekanizması olaraktan gayet normaldir.

Ama dahası da var…

Sevgili Esra Aygın geçtiğimiz günlerde Özel Danışman Espen Barth Eide ile çarpıcı bir röportaj yaptı.

Orada Eide'nin altını çizdiği çok önemli bir nokta vardır.

Şöyle;

"Beğenelim veya beğenmeyelim - bazı konular garantörler olmaksızın konuşulamaz, çünkü bu devletler uluslararası antlaşmaların tarafı. Ve güvenlik yapısını değiştirmek isterseniz onlarla birlikte değiştirmek zorundasınız. Söz konusu uluslararası antlaşmaları değiştirmek, adapte etmek, sonlandırmak için – yapmak istediğiniz her ne ise – dört kalem gerekiyor. Biri Kıbrıs'a, diğer üçü de garantörlerin her birine ait dört kalem. Bu konu bugüne kadar hep ideolojik bir konu olarak tartışıldı, ama bence pratik bir sorun."

Neymiş?

Uluslararası bir anlaşma olan 'Garanti ve İttifak' anlaşmalarını değiştirmek, adapte etmek ya da sonlandırmak için 4 tane imzaya ihtiyaç varmış.

Bunlardan bir tanesi Türkiye'ye ait değil mi?

Öyle.

Hal böyle iken, o imzanın en yetkili kişi tarafından atılacağını beklemek de normal olur.

Gerçek şudur ki Türkiye parlamenter rejimden başkanlık rejimine geçiş döneminin bütün sancılarını şu sıralar yaşamaktadır.

Buna en sonunda Türkiye halkı karar verecek olduğuna göre bizim diyeceklerimizin çok da önemi yoktur.

Dolayısıyla, evet, Erdoğan'ın siyasi duruşuna güvenim hiç yoktur.

Ancak öte yandan Erdoğan'ın partisi dışındaki siyasi oluşumların siyasi duruşuna hiç ama hiç güvenim yoktur.

Kaldı ki gerek CHP'nin gerekse de MHP'nin Kıbrıs konusunda bakışı 'kanla aldık, vermeyiz' noktasından bir santim ileride değildir.

Onun için, evet, Türkiye'nin atacağı imzanın en yetkili, arkasında en büyük halk desteği olan kişi tarafından atılması yerinde olduğu kadar gereklidir de.

Bakınız, olaya ideolojik olarak bakabiliriz ancak Eide'nin dediği 'pratik' durum çok daha hayati görünmektedir.

Öte yandan Esra'nın röportajında Eide'nin altını çizdiği bir başka önemli nokta daha vardır.

"Referandumdan önce güvenlik ve garanti formülü üzerinde anlaşılacak ama imza sonraya kalabilir mi diyorsunuz?" sorusunu soran Esra'nın aldığı cevap "Evet kesinlikle. En az bir garantörün, referandum sonucunu görmeden mevcut garanti antlaşmasını sonlandırma imzasını atmayacağını tahmin edebilirsiniz" şeklindedir.

Yani sadece biz değil, garantörler de referandum sonucunu bekleyecek anlamını çıkardığımız bu nokta oldukça dikkat çekicidir.

Bence esas endişe edilmesi gereken konu budur.

Türkçesini söyleyecek olursam, olur da taraflar anlaştı, referanduma gidildi ve iki evet çıktı, garantörlerin varılacak olan anlaşmaya uyacağı nasıl kesinleştirilecek?

Bunun sözü nasıl formüle edilecek?

Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi çalkantıda bunun garantisi nasıl alınacak?

Bence en önemli sorun burada yatıyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.