Kaçan balık her zaman büyük olur…

Yayın Tarihi: 26/04/17 07:30
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPA) dün aldığı kritik bir kararla Türkiye'yi yeniden 'siyasi denetim' altına aldı.

En son 1996-2004 yılları arasında siyasi denetimde tutulan Türkiye, Haziran 2004'te bu denetimden çıkarılmış ve hepimizi hatırladığı üzere Aralık 2004'te de tam üyelik müzakerelerine başlamıştı.

Elbette Türkiye'nin özellikle 2000'li yılların başından itibaren hız kazanan Kopenhag Kriterleri'ne uygunluk çalışmaları 2002 yılında AK Parti'nin iktidara gelmesinin ardından daha da hız kazanmıştı ama 17 Aralık 2004'te alınan o kararın altında çok önemli bir husus daha vardı;

24 Nisan 2004, Annan Planı referandumu…

Annan Planı'nı hatırlarsınız…

"Bir evetle dünyaya bağlan" şeklindeki slogana ek olarak "bir evetle Türkiye'nin AB yolunu aç" diye çok yazdık çizdik, meydanlarda pankartlar taşıdık…

Gerçekten de Türkiye, o zamanlar hayranı olduğumuz Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin etkin çözüm politikası ile birlikte Kıbrıs'ın kuzeyinde 'evet', güneyinde de 'hayır' oyunu güzel güzel dizayn ederek Aralık 2004 hedefine gayet güzel uzanmıştı.

Pek tabii ki, biz heyecanlı Kıbrıslı Türkler o zamanlar başımıza örülen çorapları zamanın Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın tesis ettiği hiç bitmeyecek gibi duran statükodan kurtulmuş olduğumuzu sandığımız için göremedik, bilemedik.

O günlerden yani bizim evet oyumuzdan geriye kalan yegane şey ise "AB bize verdiği sözleri tutmadı" diye hala daha bozuk plak gibi tekrar ettiğimiz nakarat...

Madem konu açıldı, soralım; 24 Nisan 2004 ile 17 Aralık 2004 arasında, Annan Planı'na yüzde 65 evet demiş olan Kıbrıs Türk tarafı bu kazanımını AB nezdinde değerlendirmek için ne gibi girişimlerde bulundu?

Daha doğrusu ne gibi samimi girişimlerde bulundu?

Ben söyleyeyim; hiç.

O zamanın müzakere heyetinde bulunan şimdilerde siyasete atılmış dostum Kudret Özersay bu süreci her defasında "kaybedilmiş bir şans" olarak niteler.

Gerçekten de Kıbrıs Türk tarafı Türkiye'nin de açık telkiniyle "aman biz tarih alana kadar cıvınmayalım" tadında bir uyarı ile o canlı süreç, o Kıbrıslı Türklerin belki de dünyaya açılma noktasında son şansı olan fırsat işte böyle heba olup gitti.

Peki ne yapılabilirdi?

1 Mayıs 2004'te hayır demesine rağmen AB'ye alınan Kıbrıs Cumhuriyeti gerçeği oracıkta dururken biz ne yapmadık?

Hiçbir şey yapmadık.

Brüksel'e gidip AB binaları önünde yatmak dururken, hakkımız olanı istemek dururken, biz hiçbir şey yapmadan oturduk.

Elimizdeki süreci 2005'i de geçirdikten sonra 2006'da Gambari Süreci denen şey ile de heba edip başladığımız noktaya geri döndük.

Yani sıfır noktasına…

Uzun lafın kısası Türkiye'nin AB yolunu açmasında siyasi olarak büyük yardımı olan Annan Planı evetinden biz hiç yarar görmezken, Türkiye her türlü yardımı ve yararı gördü.

Şimdi gelinen noktada, AKPM kararının AB üzerinde direk bir yaptırımı olmaz ancak bu kararın siyasi bir tavsiye niteliği taşıdığı aşikar.

Hal böyle olunca konunun AB Komisyonu ve diğer organlarında da gündeme geleceği çok bellidir.

AB bu kararla Türkiye'ye kapıyı göstermemiştir ama artık üyeliğin hayal olduğu çok açık bir hale gelmiştir.

Bu dakikadan sonra gündeme gelecek olan tek şey 'imtiyazlı ortaklık' olacaktır.

Zira her iki taraf da hele de mülteciler konusu gündemde iken köprüleri atacak bir pozisyona girmeyecektir.

Bundan sonra AK Parti hükümetinin AB üyeliği için referandum yapıp içine idamı da koyarak geçirmesi ve bu işi sonlandırması muhtemeldir.

İyi de Kıbrıslı Türkler ne olacak, Kıbrıs sorunu ne olacak?

Ne olacak canım, yolumuz Türkiye'nin yolu ya, usul usul devam eder gideriz işte…

Kimin umurunda zaten…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.