Medyanın sosyal medya ile imtihanı…

Yayın Tarihi: 12/05/17 08:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+
Geçtiğimiz akşamlardan birinde hayat arkadaşım Yonca ile evde otururken sordum:

"Sence artık her şey sosyal medyada yer alırken gazetelerin basılı olarak çıkması ne kadar anlamlı?"

"Hiç anlamlı değil" diye cevap verdikten sonra da ekledi: "Üstelik bir de kâğıt masrafı. En önemlisi de o kâğıdı üretmek için kesilen ağaçlar. Tam bir israf…"

Bir düşündüm de haksız mı?

Değil.

Değil de biz ne olacağız?

Yani medya çalışanları…

Hadi bir yere kadar benim gibi işin yazı cızı kısmında olanlar bu kaçınılmaz sondan kurtulacak da işin teknik yönünde çalışanlar?

Sayfacılar, tashihçiler, dağıtımcılar ve matbaalar…

Ne olacak bizim sonumuz?

Öyle görünüyor ki en çok 5-10 yıl içinde her sabah çoğumuzun mürekkep kokusunun o eşsiz romantizmi içinde okuduğumuz el emeği göz nuru gazetelerimiz ortadan kalkacak.

Onun yerine türlü teknolojik gelişme süslü internet gazeteleri gelecek.

Ama tehlikede olan sadece gazeteler değil gazetecilik de desem inanın yalanım yok.

Nasıl mı?

Gazetecinin görevi halka haberleri en hızlı ve en doğru (objektif) şekilde vermektir.

Basitçe işin özünde bu yatmaktadır.

Geldiğimiz noktada ise bu iki önemli elementten bir tanesi sosyal medya yüzünden ciddi tehdit altındadır.

Hız meselesi…

Misal, Lefkoşa-Girne yolunda arabası ile gitmekte olan Ahmet Bey…

Ahmet Bey aslında bir musluk tamircisi…

Onun da herkes gibi akıllı bir telefonu ve pazarları kebap yaparken fotoğraf paylaştığı bir Facebook hesabı var.

Yolunda suyunda Lefkoşa'ya gitmekte olan bizim Ahmet Bey az ilerde yolun içinde devrilmiş bir araba görüyor.

Bir kaza olmuş.

Bizim Ahmet Bey kenara çekiyor, eline akıllı telefonunu alıyor ve Facebook hesabının 'canlı yayın' kısmını tıklayıp anında yayına başlıyor.

E ne oldu şimdi?

Ahmet Bey bir nevi muhabir oluverdi.

Hem de hiçbir eğitim almadan, hiçbir gazetede çalışmadan.

Niye?

Çünkü Ahmet Bey bir şekilde oradan yaptığı canlı yayınla ve muhtemelen kaza mahallinde çekip paylaşacağı fotolarla tam da bunu yapıyor, herkesten önce haberi halka veriyor…

Hatta akşam haberlerinde Ahmet Beyin bu görüntüleri bazı televizyonlarda yayınlanacak ve fotoları bazı gazetelere girecek…

Sonuç olarak ne oldu?

Ahmet Bey bir gazetecinin görevini yerine getirdi.

Engelleyebilir miyiz?

Elbette ki hayır…

Ama dahası var…

Ahmet Bey bu kazayı öğle vakti yakaladı, çekti, Facbook'ta paylaştı.

Ardından sosyal medya üzerinde paylaştığı o kaza ile ilgili tüm bilgiler anında bir yerlerden gelmeye başladı.

2 saat içinde olayın tüm detayları, nasıl olduğu ve kimin yaralandığı ismi cismi ile internet gazetelerinde çoktan yerini aldı.

Ertesi gün basılacak olan gazete ne yapacak?

Mecburi o haberi ya ön sayfasına ya da iç sayfasına koyacak…

Ama durum ümitsiz…

Neden?

Çünkü haber bayatlamış durumda…

İşte bu yüzden de ertesi sabah markete giden Aysel Hanım kaza haberinin yazıldığı gazeteyi stantlarda görünce ne yapacak?

Ne yapacak, o gazeteyi elbette ki almayacak.

Neden?

Çünkü Aysel Hanımın da bir akıllı telefonu var ve takdir edersiniz ki o da sosyal medya ile sıkı fıkı durumda…

Yani anlayacağınız konu hızlı haber yapma işine gelince elinde akıllı telefon olan herkes potansiyel bir muhabir haline dönüşmüş durumdadır.

Bu elbette ki mesleğe ister istemez zarar verir.

Ama hızlı dediysek bir de işin doğru haber kısmı vardır.

İşte o konu hala daha gazetecilerden taraf durmaktadır.

Çünkü gazetecilik özünde doğru soru sorma sanatıdır…

Bu yüzden musluk tamircisi Ahmet Bey kazayı görüntüleyebilir ama doğru soruları sorması beklenemez.

Dahası bu durum sosyal medyanın en büyük hastalığı olan 'bilgi kirliliği' yaratma potansiyeli taşır.

Çünkü yoldan geçen adamın muhabirliğe soyunmasının potansiyel olarak varacağı nokta bilerek ya da bilmeyerek yaratacağı bilgi kirliliğidir.

Her iki şekli de doğru haber vermeyi engellemekte, ortaya istenmeyen sonuçlar çıkarmaktadır.

Dolayısıyla gelinen noktada gazetecilik mesleğinin kendini yeni teknolojik gelişmelere adapte etmesi, insanlara en kısa yoldan ulaşmak, haber vermek için teknolojik imkanları kullanması kaçınılmazdır.

2017 yılında daktilo ile haber yazmak ne kadar mantıklıysa, bu gelişmelerin dışında olmak da o kadar mantıklıdır.

Sonuç olarak, evet, sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri gazetecilik denilen meslek değişim içindedir.

Ve sosyal medyanın türlü türlü yararları yanında türlü türlü zararları da vardır.

Bu bağlamda da, elbette ki bu başka bir yazının konusu olabilir ama, sosyal medya içindeki doğru kaynaklar çok önem arz etmektedir.

Son yıllarda hep duyarız, 'sosyal medya üzerinden örgütlenen gruplar' şeklinde bir jargon gelişmiştir.

Kuşku yok ki sosyal medya üzerinden örgütlenen gruplar bir parkta buluşup dev bir hayır konseri verebileceği gibi, Mısır'daki Tahrir Meydanı'ndaki devrimi ya da canlarını sıkan bir siyasi partinin binasını yakmayı da başarabilirler.

Bu bağlamda sosyal medya çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilecek bir mecradır.

Ülkemizde son yıllarda gelişen 'linç' kültürü aslında bundan ileri gelmektedir.

Ve yine ülkemizde gelişen dayanışma kültürü de bu mecranın etkin kullanımı sayesinde olmuştur.

Sokak köpekleri için yürüyüş yapan ultra modern bir toplum olabileceğimiz gibi gidip bir mahalleyi sırf etnik kökeni bizden faklı insanlar var diye yakabilecek kadar karanlık çağlarda yaşayan bir toplum da olabiliriz.

Bu bağlamda ister yazılı olsun ister sanal medyaya düşen en büyük sorumluluk burada ortaya çıkmaktadır.

Belli ki yazılı basın kendini kaçınılmaz sondan kurtaramayacaktır ama bu sanal ortamlar üzerinde sorumsuzluk yapma lüksünü getirmez.

Bu noktada topluma-ya da kullanıcılar diyelim, büyük bir görev düşmektedir.

O da yalancı çobanları gerçek çobanlardan ayırmaktır…

Süreç içerisinde kaçınılmaz olarak kimin tetikçi, kimin trol ve kimin yalan haber üreticisi olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır ancak toplumun bu noktada uyanık olması ve sadece güvenilir kaynaklara itimat etmesinin sayılmayacak kadar çok yararı vardır.

Çünkü sosyal medya yaşayan ve her an kendi içindeki yolculuğa devam eden canlı bir organizmadır.

O zaman genelde medyanın ve özelde gazetecilerin bu yolculukta yol gösterici rol üstlenmesi, sorumlu davranması sadece etik gereği değil, insanlık gereğidir diye düşünüyorum…

*Bu makale Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği yayın organı Medya'nın son sayısında yayınlanmıştır

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.