Cenevre, buzdolabı ya da Titanik…

Yayın Tarihi: 16/05/17 08:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+
İki yıldır türlü inişler ve çıkışlarla devam eden Akıncı-Anastasiadis sürecinde gözler yarınki görüşmeye çevrilirken, ortada dolaşan senaryoların haddi hesabı yok gibi.

Bugün gazetemizde okuyacağınız üzere öne çıkan senaryolardan üç tanesi 'Cenevre', 'buzdolabına koyma' ve 'Titanik' senaryoları olarak dikkat çekiyor.

Peki bu senaryolar ne anlama geliyor?

İyimser senaryodan başlayalım…

Taraflar masaya oturur ve 'hadi Cenevre'ye geri dönelim' derler…

Ancak Cenevre'ye dönmek demek o kadar basit olabilir mi?

Dün konuştuğum diplomatik bir kaynak 'Cenevre'ye dönerler, aynı pozisyonları tekrarlarlar ve sonuçsuz geri dönerler' dedi.

Yani ilk Cenevre'yi görmüş birisi olarak uluslararası toplumun yeniden orada toplanıp bizimkilerin ve anavatanlarının havanda su dövmesine tahammülleri olur mu?

Bana çok mantıksız geliyor ancak konu Kıbrıs sorunu olunca hayatımız mantıksızlık içinde geçiyor diye düşünüyorum…

Ancak, mantığım bana eğer Cenevre'ye dönülecekse oralarda bir şeylerin kotarılacağını söylüyor.

Hele de Erdoğan ve Tsipras'ın da katılacağı bir zirve kesin sonuç odaklı olacaktır…

Bunu şu an için bilemiyoruz tabii…

Bir diğer senaryo ise 'buzdolabına koyma' senaryosu.

Sittin senedir beklediğimiz çözümü biraz daha öteleyecek olan bu senaryoya göre ocak ayında Cenevre'ye ara verilirken liderlerin vurguladığı 'gidip uzlaşmazlıkları giderip geri döneceğiz' yönündeki noktaya istinaden, "denedik ama başaramadık, çözüme bağlıyız ancak Cenevre şimdi olmaz" denecek.

Bu senaryoda Cenevre'ye gidileceği vurgulanacak ancak tarih açıklanmayacak.

Bu noktada konuştuğum üst düzey bir diplomatik bir kaynak bana "En son istediğimiz şey sonuçsuz kalacak yeni bir zirvedir" dedi.

Haksız mı?

Değil tabii.

Konuştuğum kaynak bana "Biz bunu reddedecek değiliz ancak sonuç almak istersek bizim kararlılığımızın Rumlarda da olması gerekir" diyor.

Rum Lider de geçen hafta "Gideceksek iyi hazırlanıp sonuç odaklı olmalıyız" demişti.

E o zaman "tutan ne sizi" diye deli sorular düşünüyorum ama diplomaside deliliğe pek yer yok…

Üçüncü ve en kötü senaryo ise Titanik senaryosu…

14 Nisan 1912'de aynen ismini aldığı Titanların (Yunan mitolojisindeki devler) ilk savaşlarında yenilmesi gibi ilk seferinde batan efsanevi Titanik gemisine atfedilen bu senaryo tam bir felaket senaryosu olarak dikkat çekiyor.

Bu senaryoda taraflar muhtemelen kavgalı da geçecek olan bir toplantının ardından "biz artık birbirimizi görmek istemiyoruz" deyip binayı terk edecekler.

Kıbrıs adası için son derece sıcak geçecek bir yaz anlamına gelen bu senaryoyu her iki tarafın kahraman çözüm karşıtları hariç birisinin seveceğine ihtimal vermiyorum.

Gölgede 50 derece sıcak varken bir de savaş tamtamı mantık dışı olmaz da ne olur?

Ama burası Kıbrıs, 'mantıksızlıklar diyarı'…

Dolayısıyla yukarıda saydığım her üç senaryonun da gerçekleşme olasılığı vardır.

Doğrusu iyimser bir tip olarak baktığımda Cenevre en büyük olasılık gibi duruyor…

Onun dışında en çok istemediğim senaryo, elbette Titanik'le beraber, bekleme senaryosu.

Zira çözüm için bekleme ile geçen her dakika bizi biraz daha öldürüyor.

Dolayısıyla bazen 'Titanik gibi batacaksak batalım' ruh hali içine girmiyor değilim…

Ama sonra gözümün önüne çocuklarımı, çocuklarımızı getiriyor, onların geleceğinin bizim gibi kararacağını düşünüp kahroluyorum işte.

Velhasıl kelam, yarınki görüşmenin eğer bir gün Kıbrıs sorunu çözülürse ileride tarih kitaplarında önemli bir mihenk taşı olarak anılacağını söylemek isterim.

Aksi durumda, çözülmeyen Kıbrıs sorunu bağlamında yani yine tarih kitaplarında anılacaktır.

Biz iyisi mi iyi düşünelim, kötüyü çağırmayalım…

Umut etmekten başka neyimiz var ki zaten?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları