Gerçek Türkiye düşmanı kim?

Yayın Tarihi: 06/02/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Gerçek Türkiye düşmanı kim?

Doğu Akdeniz'de çıkacak olan gazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşmasına olanak sağlayacak iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan federasyon formülünün, Kıbrıs halklarının yanı sıra, Türkiye'ye ve Türkiye halklarına sağlayacağı büyük katkı ortadadır. Bu husus, Türkiye düşmanı diye lanse edilen federasyon savunucularının dilinden düşürmediği bir şeydir.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, bu hususu belki de binlerce kez açıklamalarına konu etmiş ve bunu 'aklın yolu' olarak nitelemiştir.

Keza, Rum Lider Nikos Anastasiadis de, son demeçlerinden birinde, "bu formülü tamamen dışarıda bırakacak kadar vizyonsuz değilim" ifadelerini kullanmıştır.

Dahası, Kıbrıs sorununun federasyon yönünde çözümü, akla ve iki halkın büyük çoğunluğunun desteğine gayet uygunken, Kıbrıs adasında kuzeyinde kurulan düzenden nemalanan statükocular bunun tam tersini savunmakta, ayrılıkçı politikalar üzerinden gitmektedirler.

Onlara göre şimdiki statüko devam etmeli ve Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin üzerinde kambur olmayı sürdürmelidir. Bunu iddia olarak değil, yıllardır Türkiye'ye empoze edilen fikirlerin getirdiği zararlardan görmek gayet de mümkündür diye gerçeklik olarak yazmaktayım.

İşte son dönemlerin yıldızı Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ise bu eski statükocuların bilindik söylemlerini 'yeniymiş' gibi satmaya çalışmakta ve diline 'işbirliği' lafını dolamaktadır.

Ona göre, 36 yıldır sadece dilde değil pratikte de denenen ve geldiğimiz noktada bir arpa boyu yol gidemediğimiz apaçık olan, iki devletli modelin kuzeydeki 'tanınmayan' ünitesi, işbirliği için idealdir.

Yandaşlarının da ısrarla dile getirdiği konfederasyon modeli ise, şu anki devletin uluslararası tanınma noktasında olmaması nedeniyle, yani aslında pratikte konfederasyonun uygulaması olan 2 devletli model gibi boşuna bir hayaldir.

Bildiğiniz gibi KKTC'nin kurucusu Rauf Raif Denktaş, önce 1983'te, 2 devletli modeli hayata geçirmiş, ardından da yeni bir oldu bitti yaratmak vasıtasıyla, 90'ların sonunda konfederasyon modelini ortaya atmıştır.

Ama hakkını yemeyeyim, Denktaş, buna bir de ekleme ile dahiyane bir de buluş yaparak KKTC'nin 24 saatliğine tanınmasını ve uluslararası hukuk nezdinde 'meşruluk' kazanması formülünü de ortaya atmıştır. Bu şekilde, ancak 2 bağımsız devlet arasında kurulabilen konfederasyon modeli hayat bulacaktı ancak olmadı, başarılamadı.

Görünen o ki bizim neo-statükocular, Denktaş'ın yaratıcılığının yanına bile yaklaşamamışlardır çünkü bugün ortaya attıkları tezler, onun ortaya attıklarının kötü birer kopyası olmaktan ileri gidememektedir. Bu kuşkusuz söz konusu çevrelerin bir sorunudur, benim gibi bir federalisti zerre kadar ırgalamamaktadır.

Dolayısıyla, Ali-Cengiz oyunu çevirerek, oldu-bitti (fait accompili) yaratma heveslisi olan bu neo-statükocular, eski köye, eski boş formülleri, yeni bir şeymiş gibi satmaya çalışmaktadır.

Elbette, buraya kadar bahsettiğim husus, Kudret Hoca'nın 'işbirliği' istemesi bağlamında işin sadece doğal gaz boyutudur.

Çünkü işin bir de Türkiye halklarının 1959'dan beri hayali olan AB içinde yer alma ülküsü vardır ve bunun önündeki en büyük engellerden biri yine aynıdır: Kıbrıs sorunu.

Bu bağlamda, federal çözüm savunucularının, bir Türk tezi olan federasyonu savunarak aslında Türkiye halkına iyilikten başka bir vaadi yoktur, olamaz da.

Ancak, bu coğrafyada kantarın topuzunun kaçmasının üzerinden yıllar geçmiştir. Filhakika, Kıbrıs sorunu, Türkiye halkına bir milli dava olarak pazarlanmış, adada çözümü savunan herkes doğal düşman ilan edilmiştir. Dahası, adada herhangi bir adım atmaya yönelen Türkiye Hükümetleri de 'Kıbrıs'ı satıyorlar' şeklinde saldırılara maruz kalmaktadır ve kuşkusuz bu konudaki şampiyonluk Erdoğan'ın AK Parti'sindedir. Ancak bu ayrı bir yazı konusudur.

Bu bağlamda, Türkiye'de, en sol partiden en sağ partiye kadar, bir kaç örnek dışında, Kıbrıs davasına milli dava olarak bakmak, bunu böyle değerlendirmek revaçta, çözüm isteyen Kıbrıslı Türkleri ise 'satılmış, Rum piçi, Türkiye düşmanı' olarak fişlemek adet halini almıştır.

Hal böyle olunca da, bu söz konusu tepkiyi de arkasına alan malum odaklar, son dönemlerde adanın kuzeyinde de oldukça tehlikeli bir biçimde yükseltilmeye çalışılan 'Türkiye düşmanlığı' mevzusu ile birlikte coşup, çağlamakta ve iş, bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına sırf federasyon ister diye terbiye sınırlarını aşan tepkilere kadar vardırılmıştır.

Ancak, yukarıda bahsettiğim gibi, Kıbrıs sorununun federal bir çatıda çözülmesi demek, hem Türkiye'nin Doğu Akdeniz üzerindeki doğal gaz denkleminde yer almasını rahatlıkla sağlaması, hem de Güney Kıbrıs'ın, Türkiye'nin AB yoluna koyduğu takozları ortadan kaldırılması anlamına gelecektir.

Şimdi bana söyleyin, Türkiye'ye fenalık, düşmanlık edenler kimlerdir?

Kıbrıs sorununun en akılcı yolla, tüm uluslararası toplumun kabul ettiği üzere, üstelik de bir Türk tezi olan iki toplumlu, iki bölgeli siyasi eşitliğe dayanan federasyonla çözümünü isteyenler mi, yoksa, daha önce defalarca denenen, pratikte KKTC'nin kuruluşu ile birlikte uygulanan iki devletli çözüm ya da başka bir ayrılıkçı formül arzu edip, Türkiye'nin önünü tıkayanlar mı?

Karar elbette sizindir ama ben aklı başında, iyi niyetli, olaylara-olgulara objektif bakabilen ve hasbelkader bu yazıyı okumuş herkesin cevabını biliyorum…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.